Mehmet Âkif Ersoy
Hikmet idrâk ferman kudsi safahat
Duygu aþk ýzdýrap gazelhan gibi
“Bedrin arslanlarý” ne þuûr heyhât
Öyle bir izâh ki cana can gibi
“Þu Boðaz Harbi” hür kýlavuzum
“Çanakkale”, “Duâ”, “Hasbýhâl” lazým
Öteye göz kýrpan istikbâl bizim
Âkif hem bir destan bir vatan gibi
Edirnekapý’da melekler gezer
Cezbeler uçuþur fâtiha yazar
Bir veli yatýyor ey þanlý mezar
Heybetli bir timsâl o bürhan gibi
Fatih Kürsüsü ah Âkif’i görsem
Diz çöküp derdine derdimi sersem
Ulvi enginliðin vasfýna ersem
Süvari bekleyen küheylan gibi
Nesiller horlanýr âsým hislenir
Ýffet kazanýnda yosma beslenir
Frenkçe laklaklar lisân pislenir
Sevda aþk gayesiz söz tufan gibi
Bir mektep bir mabet terbiye asýl
Helalden harama bilmem kaç fasýl
Tebessümlerimiz sahte velhâsýl
Yürekler efkârsýz periþan gibi
Yurdumuz yuvamýz erkek ve diþi
Sýyrýldý fýtrâttan kadýn er kiþi
Çökerttik aileyi kýrdýk kiriþi
Ýzzetin baðrýnda hezeyan gibi
Ve güneþ doðudan doðdu doðacak
Gözyaþý rahmeti yaðdý yaðacak
Bu þiir vadisi beni boðacak
Yolunda þâirlik vecd divân gibi
Kaç þehit yeþili saklý hýrkanda
Öteye müjdeli âsým arkanda
Ülkemin renkleri birdir ýrkýnda
Irklarda tefrika bir þeytan gibi
Kime anlatsam ki kime sorayým
Haþyetten esiyor gönül sarayým
O’nun müjdesiyle O’na varayým
Ýstiklal gürleyen bir umman gibi
Âkif aþk ýzdýrap, Âkif çileli
Peygamber aþýðý bildim bileli
Onu dertli eden namahrem eli
Âkif vâdedilen heyecan gibi
Âkif zor günlerin istikbâlidir
Âkif bayraðýmýn renk renk alýdýr
Âkif aþk vuslatýn gerçek hâlidir
Cânân’a sýðýnmýþ fâtihân gibi
Mateme gözlerim hep onu arar
Âkif’te mâzimin ana rengi var
Davasý büyülü mavi yeþil mor
Kuþatýr ruhumu tâze kan gibi
04.12.2005 Bursa
Ömer Ekinci Micingirt
BÝLÝNMEYEN YÖNLERÝ ÝLE MEHMET AKÝF ERSOY
Mehmet Akif’i gereði gibi anlamak için M.Emin Eriþgil’in anýsýný anlatarak giriþ yapmak istiyorum
Zonguldak Milletvekili Eriþgil Mehmet Âkif’in yaþam öyküsünü anlatan kitabýný yazmaða karar verdiði yýllarda baþýndan geçen bir sevimsiz olayý anlatýr. Bu olay, Türk toplumundaki kolay suçlama alýþkanlýðýnýn örneðidir. Vapurda karþýlaþtýðý bir kiþi, Eriþirgil’in Safahat’ý okuduðunu görünce sorar:
“Beyefendi nereden hatýrýnýza geldi bu softa ?”
Eriþirgil bu soru üzerinde neler düþündüðünü anlatýr. Kendi döneminde yaþlýlar için her mekteplinin “züppe”; gençlere göre her yaþlýnýn “softa” olarak suçlandýðýný aktarýr. Mehmet Âkif’in yaþam öyküsünü, sanat anlayýþýný, fikirlerini yazmaða kararýveriþinin derin tahlillerini yaptýktan sonra Eriþirgil, Meþrutiyet Tarihinin düþünce akýmlarýný en iyi yansýtacak zeminlerden birinin Mehmet Âkif’in yaþam öyküsü olduðunu belirtir.
Âkif’in karþýlaþtýðý en aðýr suçlama ise, “Balkan Harbi” sýrasýnda düþmanýn Türk halkýna reva gördüðü eziyetler karþýsýnda “tükürün yüzüne bu medeniyetin” dediði için bu aydýnlar tarafýndan “geri kafalý adam” suçlamasýna maruz býrakýlmýþtý. Mahalle Kahvesine hücum etmiþ, orada vakit öldürüp tembellik yapanlarý eleþtirdiði için bu kahvelerde vakit öldürmeyi entelektüel faaliyet sayanlar tarafýndan geleneklere saygýsý olmayan “züppe” olarak yorumlanýyordu.
1908 Temmuzunda sokaða fýrlayan mitingcileri eleþtirdiði için, “hürriyete düþman zavallý” olarak isimlendirildi.Halide Edip’in önerdiði Amerikan mandasýna karþý çýktýðý için, azýnlýklar tarafýndan “ortaçað kafalý tehlikeli adam” olarak deðerlendiriliyordu.Mýsýr’da entari giyip dolaþmak yerine ceket, pantolon ve frenkgömleði giydiði gerekçesiyle “Hýristiyan Âkif, gavur Âkif” olarak tanýmlanýyordu.
En ilginç iddia, Âkif’in þapka giymemek için Mýsýr’a gittiði idi. Oysa, Mehmet Âkif’in Mýsýr’a gittiði yýllarda, þapka devrimi henüz yapýlmamýþtý ve Cumhuriyet Meclisinin milletvekilleri fes giyiyordu.
Mehmet Âkif öldüðünde hakkýnda yazýlanlar öyle küçük bir hatýrlama fasiküllerine sýðacak ölçekte deðildi. Çoðu kitap olacak boyutta idi. En lirik tespiti Hüseyin Cahit Yalçýn yapmýþtý: “Mehmet Âkif’in hayatý, eserlerinden çok daha muhteþem bir þiirdir...”
Âkif’in Uygarlýk Anlayýþý
Mehmet Âkif, yaþamý boyunca asrî olmamakla, çaðýnýn gerçeðini kavrayamamakla itham edilmiþti. Bunu büyük bir tevekkül ve sabýrla karþýlýyor, hakkýndaki kanaati deðiþtirmek için düþünce ve yaþam biçiminde hiçbir deðiþiklik yapmayý düþünmüyordu.
Öldüðünde Cenap Þahabattin Âkif için “Þu mânâda asrî deðildir ki, rindce hal ve vaziyeti içinde uzak mazilerin temizliðini taþýr. Hattâ bir görüþe göre Âkif’i edebiyat bakýmýndan da asrî görmeyebiliriz. Öyle ya, her devrin bazý belâgat, bazý fesâhat hastalýklarý vardýr ki ona tutulanlar bir müddet bunun farkýna varamazlar. Bu geçici kelime ve mânâ salgýnlarýnýn son elli senede edebiyatýmýz, türlü musablarýný (düþkün) gösterdiði halde, Âkif’in eserleri tabiat vergisi olarak garip bir muafiyet sâyesinde onlarýn hepsinden masûn (dokunulmamýþ) ve tamamiyle tendürüst kaldý” Âkif’in eleþtirilen medeniyet anlayýþý, gerçekte, Ýslâm’ýn tarif ettiði dürüst ve ahlâki düzenin dýþýna çýkan yaþam biçimiydi. Âkif, Batý’nýn sahip olduðu medeniyeti hiçbir þekilde inkâr etmemiþ, aksine bu uygarlýðýn ulaþtýðý düzeye Ýslâm toplumlarýnýn da ulaþmasý dileðini dile getirmiþti.
Nitekim Berlin’den bulunduðu dönemde, Almanya’yý yakýndan tanýmak istemiþ, her fýrsatta Batý’nýn ulaþtýðý bilim ve teknik düzeyinin üstünlüðüne hayranlýðýný belirtmiþ, ancak fikir ve ahlâk yönünden Batý medeniyetinin önemli ölçüde eleþtirilecek yönleri olduðunu aktarmýþtý.
Berlin Hatýralarý isimli þiirinde yaþamý yönlendiren uygarlýk anlayýþýnýn farkýna iþaret etmiþtir. Batý’da gözlediði yaþam biçimini, ve biçimi oluþturan toplumsal deðer yargýlarýný çok isabetli gözlem ve tahlillerle ortaya koyuyordu.
Âkif’in Berlin seyahati ilginç bir öykü ile baþladý. 1915 yýlý ortalarýna doðru, savaþta müttefikimiz olan Almanya, savaþ sýrasýnda Ýngiliz, Fransýz ve Rus ordularýndan aldýðý esirler arasýnda Müslümanlar olduðunu fark etti. Bu esirleri ayrý kamplarda topladý. Bu kamptaki Müslüman esirlere iyi muamele ediliyordu. Hattâ, Müslüman esirlerin ibâdet etmesi için çok kýsa sürede bir câmi bile inþa ettiler.
Almanlar, Müslümanlarýn lideri olan Osmanlýlara bu esirlere karþý takýndýklarý tavrý göstermek için bir heyet dâvet etti. Böylece, Osmanlý halifesi, yeryüzündeki bütün Müslümanlarý koruyan ve onlarýn haklarýný savunan manzara içinde takdim edilecekti. Halifenin en kötü koþullarda bile Müslümanlarla birlikte olduðunu gösteren bu manzaranýn yaþatýlmasý için Berlin’e bir heyet gönderilmekteydi. Berlin’e gidecek olan heyet, o zaman Osmanlýnýn haber alma ve casusluk örgütü olan Teþkilât-ý Mahsusa tarafýndan seçiliyordu. Bu örgüt, Berlin’e gidecek heyete Âkif’in de katýlmasýný Ýttihat Terakki hükümetinden istedi.
Ýttihat Terakki bu heyetin baþkanlýðýna Âkif getirdi. Âkif’in Ýttihat Terakki macerasý da ilginç bir geliþme gösterir. Ýkinci Meþrutiyetin ilânýndan dört gün sonra Âkif, “Cemiyet-i Mukaddese” denilen Ýttihat Terakkiye katýldý. Kandilli Rasathanesi Müdürü Fatin (Gökmen) Hoca, Âkif’i kutsal dernek denilen Ýttihat Terakkiye götürmüþ ve ünlü katýlma töreninden geçirerek üye yapmak istemiþti. Fatin Hoca katýlma törenini bizzat yönetmiþti. Kurallara göre, Ýttihat terakki hakkýnda bilgi verildikten sonra sýrlarýn korunmasý ve emirlerin yerine getirilmesi için gerekli yeminin yapýlmasýna sýra gelmiþti. Kurala göre cemiyete katýlacak kiþi silaha ve Kuran’a el basarak yemin edecekti. Âkif yemin metninde bulunan “Cemiyetin bütün emirlerine kayýtsýz þartsýz uyacaðým” hükmüne itiraz etti. “Ben ancak, akla ve vicdana uygun olan emirlere uyarým. Mutlak söz veremem” diyerek reddetmiþti.
Bir rivayete göre bu itirazdan sonra Ýttihat Terakki Cemiyetine girecek olanlara yemin artýk Âkif’in teklif ettiði þekilde yaptýrýlmaktaydý. Âkif, Berlin gezisi sýrasýnda gözlediklerini “Berlin Hatýralarý isimli þiirinde anlatýr. Bu þiir Âkif’in en uzun þiirlerinden biridir. 796 beyittir.
Bu þiirde Berlin’de ve Ýstanbul’da gözlediklerinin bir karþýlaþtýrmasýný yapar. Berlin’de ve Ýstanbul’da otelleri, trenleri, sokaklarý karþýlýklý olarak aktarýr. Aktardýklarý çoðu kere basit gözlemler deðil, o gözlemlerde görünen dünya görüþü ve hayat felsefesidir. Nitekim, Mart 1915 yýlýnda yazdýðý Berlin Hatýralarý isimli þiirinin bir yerinde Tevfik Fikret’in 1905 yýlýnda yazmýþ olduðu Tarih-i Kadimþiirine cevap vererek on yýldýr sakladýðý kýzgýnlýðýný açýða vurmuþtu.
Ancak Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda düþman ordularýnýn iþgal ettiði Türk topraklarýnda halka yaptýklarý zulmü görünce Batý’nýn bu vahþetini en aðýr dille eleþtirmiþ ve Batýyý medeniyetin beþiði gibi görenlere en sert lisan ile hücum etmiþti.
Ýþte Âkif’i haksýz yere medeniyet düþmaný ilan eden ünlü þiirinden bazý mýsralarý aþaðýda
veriyorum.
“Medeniyet” denilen vahþete lanetler eder,
Nice yekpare kesilmiþ de sýrýtmýþ diþler!
Bakmayýn hem tükürün çehre-i murdarýmýza
Tükürün belki biraz duygu gelir ârýmýza.
Tükürün cephe-i lâkaydýna þarkýn tükürün.
Kuþkulansýn görelim gayreti halkýn tükürün.
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkýþ daðýtan kahpelere...
Tükürün Ehl-i Salib’in hayasýz yüzüne!
Tükürün onlarýn asla güvenilmez sözüne!
Medeniyyet denilen maskara mahluku görün:
Tükürün maskeli vicdanýna asrýn, tükürün!
Hele ilâný zamanýnda þu mel’un harbin,
“Bize efkar-ý umimiyesi lazým Garb’in;
O da Allah’ý býrakmakla olur” herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, diyenin sesini
Susturan aptalýn idrâkine bol bol tükürün!…"
Necid Çöllerinde Âkif
Dönemin en ileri tekniðine sahip silah ve araçlarla Çanakkale’ye yüklenen düþman karþýsýnda, Türk askeri “ölürsem þehidim, kalýrsam gazi” iftiharý ile çarpýþýyordu. Emperyalistler geldikleri gibi gittiler. Zaferden sonra Baþkumandan Vekili Enver Paþa, Ýmparatorluðun en uzaktaki müfrezesine kadar Çanakkale Zaferini müjdelemek için Telgrafhaneye koþmuþ tek tek kumandanlarý telgraf baþýna çaðýrmýþtý.
Enver Paþa, Teþkilat-ý Mahsusa Reisi Kuþçubaþý Eþref Beyi aradý. Eþref Bey, Anadolu Baðdat Demiryolu hattýnýn son duraðý olan El Muazzam istasyonundaydý. Telsi baþýnda bizzat þu telgrafý yazdýrdý:
“Çanakkale Savaþýnda ordumuz muzaffer oldu. Düþman maðlup, mahcup ve mecruh (yaralý) olarak çekiliyor...”
Haber bütün yurtta mutluluk yarattý. El Muazzam’daki sevinç muazzamdý. Orada bulunanlardan biri haberi duyunca Kuþçubaþý Eþref Beyin boynuna sarýldý ve hýçkýra hýçkýra aðlamaða baþladý. Bu hýçkýran vatanperver, yüreði yanýk memleket evladýnýn adý, Mehmet Âkif’ti...
Mehmet Âkif, büyük vatan sevgisi ve meftun olduðu Türk istiklal ve hürriyet sevdasýyla yavaþça kalabalýðýn arasýndan sýyrýldý. Gerisi Kuþçubaþý Eþref Bey anlatýyor:
«...Ay bedir halindeydi. Çöl gecelerinin parlak yýldýzlý semasýný, zaferimizin þerefine aydýnlatan ayýn bu efsanevi ýþýklarý altýnda, Mehmet Akif, bu güneþi unutturacak kadar parlak çöl gecesinde sabahladý. Ýstasyon binasýnýn arkasýndaki hurmalýðýn içine çekildi. Sadece hýçkýrýklarýný duyuyorduk. Ýçli, derin hýçkýrýklar....
Ýþte Çanakkale’ye layýk o büyük destan, bu hýçkýrýklar içinde meydana geldi... »
Þu Boðaz Harbi nedir? Var mý ki dünyada eþi
En kesif ordularýn yükleniyor dördü - beþi...
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarýlmýþ, ufacýk bir karaya.
Ne hayasýzca tehaþþüd ki ufuklar kapalý
Nerde gösterdiði vahþetle «bu bir Avrupalý»
Dedirir - Yýrtýcý, his yoksulu, sýrtlan kümesi
Varsa gelmiþ açýlýp mahbesi, yahut kafesi.
«Sabahleyin, vazifesini tamamlamýþ fanilerin az kula nasib olan rahatlýðýyla yüzüme derin derin baktý: Artýk ölebilirim Eþref! dedi. Gözlerim açýk gitmez!.”
Bir karakter Abidesi Olarak Mehmet Âkif
Akif. «haksýzlýk karþýsýnda susan dilsiz þeytandýr" inancýndaydý. Haksýzlýða tahammül ettiði ve hele yaltaklanarak menfaat peþinde koþtuðu görülmemiþti. Veteriner Ýþleri Müdür Yardýmcýsý görevini üstlendiði yýllarda Veteriner Ýþleri Müdürünün bir haksýz karar ile azledilmesi üzerine görevinden istifa etti.
Kendisine bu hareketinin sebebi sorulduðunda baþkasýna yapýlan haksýzlýða tahammül etmesinin mümkün olmadýðýný söylüyordu. “Arkadaþýma yapýlan haksýzlýk bana yapýlmýþ demektir” diye 20 yýllýk memuriyetine tereddütsüzce veda etmiþti.
Üç buçuk soysuzun ardýndan zaðarlýk yapamam.
Hele hak namýna haksýzlýða ölsem tapamam.
Doðduðumdan beridir, aþýðým istiklale
Bana hiç tasmalýk etmiþ deðil altýn lale
Yumuþak baþlý isem, kim demiþ uysal koyunum.
Kesilir belki fakat, çekmeye gelmez boynum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciðerim
Onu dindirmek için kamçý yerim, çifte yerim
Adam “aldýrmada geç git” diyemem; aldýrýrým
Çiðnerim çiðnerim Hakký tutar kaldýrýrým.
Dostluk Anlayýþýnda Doruklaþan Âkif
Hiç kimse Âkif’in verdiði sözden döndüðünü, hangi þartlarda olursa olsun sözünden bir sapma gösterdiðini görmemiþlerdi. Yakýn arkadaþý Þair Mithat Cemal görevinden istifa ettiði ilk günlerde ziyaret eder. Balkan harbinin yaþandýðý zor günlerde Âkif, geçimini saðlayacak yeni bir iþ bulmuþ deðildir.
Yakýn dostlarýndan Mithat Cemal Kuntay anlatýyor .
«Balkan Harbi baþlarken, Akif Bey, yegane geçim yolu olan resmi memuriyetinden istifa etti. Kirada oturduðu evine, bir cuma günü gittim. Beþ çocuðundan baþka, dört çocuk daha vardý.
- Bunlar kim? dedim.
- Çocuklarým! dedi. Sonra anlattý
Âkif, Baytar Mektebinde iken bir arkadaþýyla anlaþmýþlar. Kim önce ölürse, çocuklarýna sað kalan baksýn! » demiþler. Arkadaþý vefat etmiþ Mehmet Akif’te, verdiði söze baðlý kalarak anlaþma hükmünü yerine getirmiþ.
Mithat Cemal devam ediyor;
- Halbuki o zamanlar, Akif Beyin beþ parasý yoktu; fakat beþ çocuðu vardý!
Yine çok yakýn dostlarýndan Fatih Gökmen anlatýyor;
Akif, verdiði söze baðlý olmayanlara insan gözüyle bakmazdý. Aramýzda geçen bir olayý anlatayým :Ben Vaniköy’de oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi’nde. Bir gün, öðlen yemeðini bende yemeyi, sonra da oturup sohbet etmeyi kararlaþtýrdýk. O gün, öyle yaðmurlu, boralý bir hava oldu ki her taraf sele boðuldu. Havanýn bu haliyle karadan gelemeyeceðini tabii gördüm. Yakýn komþulardan birine gittim. Yaðmur, bütün þiddetiyle devam ediyordu. Eve döndüðümde ne iþiteyim, bu arada, Mehmet Akif Bey sýrýlsýklam bir vaziyette gelmiþ. Beni bulamayýnca, evdekilerin bütün ýsrarlarýna raðmen içeri girmemiþ. «Selam söyleyin» demiþ ve o yaðmurlu havada dönmüþ gitmiþ! Ertesi gün, kendisinden özür dilemek istedim.
- «Bir söz, ya ölüm veya ona yakýn bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir” dedi ve benimle altý ay dargýn kaldý.”
Mehmet Âkif’in Bilim ve Teknik Anlayýþý
Mehmet Âkif, çaðýn geliþtiði bilim ve teknik seviyesinin aynen aktarýlmasýný ve ülkenin bu yüksek bilim ve teknik düzeyi içinde geliþmesini her vesile ile belirtiyordu. Bilim ve tekniðin kaynaðýnýn Batý olduðunu görmüþtü. Özellikle Berlin Seyahati sýrasýndaki gözlemleri Osmanlý toplumunun bilim ve teknik yönünden ne denli geri kaldýðýný fark etmiþti.
Ýkinci Meþrutiyetle birlikte hürriyetin ilanýný her þeyin çâresi gibi gören geniþ bir kitle vardý. Bu kitlenin umursamaz tavýrlar içinde Batýnýn teknik ve bilim düzeyine bigâne kalýþýný da hayretle seyretmekteydi. Halký bu konuda tembel, cahil ve ilgisiz buluyordu.
Bu kitlenin mutlak surette bu konularda duyarlý davranmasý gerektiði fikrindeydi.
Safahat’ýn birinci kitabýnda Köse Ýmam isimli þiirinde bu gözlemlerini dile getiriyordu:
Bu cehalet yürümez, asra bakýn: asr-ý ulûm
Baþlasýn terbiyeniz, ailelerden oðlum.
Sâde hürriyet ilâný ile bir þey çýkmaz;
Fikr-i hürriyeti halka hazmettiriniz biraz...
Yine Fatih Kürsüsünde isimli bölümde cehaletin ülkeyi nasýl felaketlere sürüklediðini dile getirir.
Felâketin baþý, hiç þüphe yok, cehâletimiz;
Bu derde çâre bulunmaz - ne olsa - mektebsiz;
Ne Kürd elifbayý sökmüþ, ne Türk okur, ne Arab;
Ne Çerkes’in, ne Lâz’ýn var, bakýn, elinde kitâb!
Hülâsa milletin efrâdý bilgiden mahrûm.
Unutmayýn þunu lâkin : "Zaman : zamân-ý ulûm!"
Verdiði öðütler içinde zaman zaman dünyanýn ahvalini, zaman zaman geliþen tekniði ve bilimi esas alýr. Cehaletin en büyük felâket olduðunu belirtir.
Bir baksana gökler uyanýk, yer uyanýktýr.
Dünya uyanýkken uyumak, maskaralýktýr.
Eyvah bu zilletlere sensin yine illet,
Ey derd-i cehalet sana düþmekle bu millet,
Bir hâle getirdin ki: Ne din kaldý, ne nâmûs,
Ey sine-i Ýslâm’a çöken kapkara kâbûs.
Ey hasm-ý hakiki seni öldürmeli evvel
Sensin bize düþmanlarý üstün çýkaran el.
Ey millet uyan ! Cehline kurban gidiyorsun.
“Ýslâm’ý da batsýn” diye tutmuþ yediyorsun.
Allah’tan utan. Bâri býrak dini elinden.
Gir leþ gibi topraklara kendin gireceksen.
Lâkin ne demek bizleri Allah ile iskât ?
Allah’tan utanmak da olur ilm ile... Heyhat!
Meclis’te Mehmet Âkif
1920 yýlýnýn baþýnda Mehmet Âkif Ankara’ya yapacaðý seyahatini sadece damadý Ömer Rýza Doðrul ile yakýn arkadaþý Eþref Edip Beylere haber verir. Kendileriyle bir sýr tevdi eder gibi konuþur:
“Artýk burada duracak zaman deðildir. Gidip çalýþmak gerekir. Halkýn bizim tarafýmýzdan aydýnlatýlmasýna ihtiyaç varmýþ. Çaðýrýyorlar... Ben yarýn Ankara’ya hareket ediyorum. Hiç kimsenin haberi olmasýn...”
Ankara yolculuðuna oðlu Emin Beyle çýkar. Emin Beyin hatýralarýnda belirtildiði gibi trenden iner inmez doðru Meclis’in önüne gelirler. Bu sýra bir ziyarete gitmekte olan Mustafa kemal Paþa ile karþýlaþýrlar. Mustafa Kemal Paþa Mehmet Âkif’i görünce yaklaþýr;
“Sizi bekliyordum efendim; tam zamanýnda geldiniz. Þimdi görüþmek mümkün olmayacak; ben size ziyarete gelirim."
Mehmet Âkif Ankara’ya gelince Hacý Bayram Camiinde va’za baþlar. Milli Mücadeleye katkýsý olabilecek þekilde bazý kentleri dolaþýr ve o kentlerde vaazlar verir. Kuvâ-yý milliyenin bir Ýttihatçý hareketi olmadýðýný anlatýr. Eðer vataný kaybedersek gidecek yerimiz kalmayacaðýný söyler. Bu savaþýn dine ve halifeye hiyanet için yapýlmadýðýný anlatýr. Aksine milli mücadelenin bir cihad olduðunu ve bu savaþa katýlmanýn dinen farz kýlýndýðýný aktarýr.
O günlerde sözüne güvenilir en önemli Ýslâm büyüðü olarak Mehmet Âkif’in konuþmalarý etkili olur. Burdur’dan milletvekili seçildiðini belirten mazbatasýný alýr. Meclis Burdur olarak mazbatayý kabul eder. Birkaç gün sonra Biga’dan mebus seçildiði haberi gelir. Meclis Biga mebusluðu mazbatasýný da kabul eder. Ancak Âkif, Biga mebusluðundan istifa ederek Meclise Burdur mebusu olarak girer.
Âkif’in yaþamý bir devrin kutlu ve meþakkatli anatomisi diyebiliriz..Allah rahmet eylesin…
Ýletiþim : micingirt@hotmail.com
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.