Her söz kendine dokunur ucu savruk þiirler can bulduðunda
sabah esnemeden daha koyulmadan hayata adýmlar
çilesiz gibi duran sokaklar uyanýr þakaklarýnda
fabrika bacasýndan çýkarcasýna yükselir efkâr
alaycý sesleri söndürür sokak lambalarý fahiþelerin koynunda
bezgin bir köpek gibi bakýyorken aynasý kýrýk yüzler!
iki saltanat arasýdýr ömür tahtýný örümcek aðýyla örenler
satýlýk tenlerdir bedestenlerde sunulan arzular
ki þehirlerin suçu yoktur caddelerinde
çýkmaz sokaklarda yürüyenlerin eksiktir yönleri
nereye çeksen gelirler ha o sokak ha bu sokak
adres sormaz kendini bulamayanlar.
mor zambaklar mezarlýklarda açarlar selvi gölgelerinde
begonviller ki deniz kokusuyla seviþir dalga sesiyle büyürler
sevda koyuna düþenler kirlenmez yosun artýklarýyla
iskele güneþi her akþam boynundan öper ki
kirlenmez hiç dudaklarý özlemli gecelere saklanýr yakamozlar.
ne zaman anasonla yýkanan gözleri görse kadehler
mezesidir ucuz balýk kokusu
klarnete kalýr bahþiþi oynak dillerin
bir de baldýr bacak korosu…
denizler kirlense de derinlere çeker içini
çöpe de atsan onursuzluðu daðýlýr leþ kokusu
her yeni gün yeni bir sabahtýr gelir geçer öfkeyi silkeler
etikleri zil çalan bir ömre dayanmaz ki
terli ruhlara tahammül etmek…
alnýnýzý hiç yýkamayýn silinmez suyla karýþýk izler
arýnmaz ki zamanýn gizli düþleri þah damarýnýzda
öyle bir mevsim seçilsin ki ölmek için
örtülsün kirli nefsin üstü adâbýyla…