güneþe and olsun...
senden daha kutlu bir faniyi hiç izlemedi
arz senden daha kýymetli bir hazineyi hiç gizlemedi
göz ve gönül nur dolar
seninle aydýnlanýr
alev alev yanar içinde ki ateþi
imdadý sensin yanan ateþin
yanýk yürekler çaðýrmakta seni
o nur pýnarý sensin iþte
güneþinin,
gün ýþýðýnýn lezzetini, tadýný..alamadý
çölde hýzlý hýzlý gidenler
iz býrakýp yürüyenler
aslýnda yön tektir
sensin ey peygamber
yol senin yolun
bizzat varoluþun en büyük iþaret
en büyük mucize
kalktýn bir gece
kutsal bir yerden kutsal bir yere gittin
kapkaranlýk gecelerde dolunay nasýl ilerlerse
alýmlý alýmlý öyle
çýktýn, boyuna çýktýn
yükseldin kabe kavseyne kadar
daha önce oralara ne kimse çýkmýþtý
ne tasavvur
nede hayal
nede ümit etmiþti
göz kýrpasýya burak’ýnla vardýðýn yere
bin yýlda varamazken berk uran melekler
nasýl aþkýna dönmesin zeminler ve zamanlar
nasýl tutulmasýn burçlar ve felekler
sen var iken kýblem, gök ile yerin arasýnda
hangi varlýða adansýn ya emekler
ya hangi renk ile iltica etsin dallara çiçekler
cemalini gören aþýk,
nurunu görmeyen aþýk iken
ya rüyada olsun bir kere ermesin mi
nimetin kadrini bilenler için
en büyük nimetsin
en büyük Hakk armaðaný
ne hesabý mümkün
ne kitabý harikalarýnýn
usanmaz insan bir bir anmaktan onlarý
gönüller gýdasý, ruhlar þifasý
gözlerin feri, þerefin zaferi
dudaðýnýn deðdiði bir güle bin can feda
eline deðmiþ bir ele
cihanca cihan feda
*
hicretin birinci senesi
resul-i ekrem, medine’ye teþrif buyurduklarýnda
içinde cemaatle namaz kýlabilecekleri
gerektiðinde toplanýp meselelerini
konuþabilecekleri
bir yerden mahrum bulunuyorlardý
bu mühim vazifeler için
merkez teþkil edecek bir mescit gerekiyordu
efendimiz, medine’de ilk olarak
bu mescidi inþa etmekle iþe baþladý
þehre ilk girdiklerinde devesi
neccaroðullarýndan sehl ve süheyl adýnda ki
iki yetimin üzerinde hurma kuruttuklarý
arsalarýna çökmüþtü
iki yetim
ensardan muaz bin afra’nýn (r.a.) himayesindeydiler
resul-i ekrem, bu arsayý satýn almak istediðini
muaz hazretlerine bildirdi
ancak, bu fedakar sahabi arsanýn bedelini
himayesindeki iki yetime vererek
bu büyük þeref ve ücrete nail olmak için
baðýþlamak istediðini söyledi
peygamberimiz (s.a.v.) kabul etmedi
sonra da arsa sahibi
iki yetimi çaðýrarak,
arsalarýnýn bedelini ödemek istedi
iki genç yetim de,
ya resulallah… biz onun bedelini
ancak Allah’tan bekleriz.
sana onu Allah rýzasý için baðýþlarýz.
resul-i ekrem, gençlerin bu tekliflerini kabul etmedi
bedeli olan on miskal altýna arsayý satýn aldý
parayý resul-i ekrem efendimizin emriyle
hz. ebu bekir onlara hemen ödedi
sahabiler tarafýndan arsa
kýsa zamanda tertemiz hale getirildi
resulullahýn emriyle kerpiçler kesilip hazýrlandý
peygamberimiz (s.a.v.), mescidin temelini atacaðý sýrada
yanýnda
hz.ebu bekir
hz. ömer
hz. osman
hz. ali bulunuyordu
müslümanlardan oraya uðrayan biri
ya resulallah… yanýnda
sadece þu birkaç kiþi mi var
resul-i kibriya cevaben
onlar benden sonra iþi yönetecek olanlardýr.
onu takiben sýrayla
temele birer taþ koydular
böylece mescid-i nebevi’nin temelleriyle birlikte
dört halife devrinin manevi temelleri de
atýlmýþ oluyordu
mescidin inþasýnda peygamber efendimiz
bilfiil durmadan dinlenmeden çalýþtý
bir taraftan mübarek elleriyle kerpiçler taþýrken,
diðer taraftan müslümanlarý þevk ve gayrete getirici
þu sözleri söylüyordu
taþýdýðýmýz þu yük, ey Rabbimiz
hayber’in yükünden daha hayýrlý, daha temiz,
ya Rab …hayýr,
ancak ahret hayrý
Sen, muhacirle ensar’a acý
durup dinlenmeden yapýlan çalýþma neticesinde
mescid-i nebevinin inþasý kýsa zamanda tamamlandý
her türlü süsten uzak,
dört duvarý kerpiçten olan bu kutsi mabedin
tavaný yoktu
henüz kabe
kýble olarak tayin edilmemiþ bulunduðundan
kýblesi kudüs’e doðru idi
dörtgen þeklinde idi
üç kapýsý ile bir de mihrabý vardý
mihrap yerine sýra halinde
hurma gövdeleri dizilmiþti
minberi yoktu
sadece resulullahýn hutbe irat buyururlarken
dayanmalarý için
bir hurma kütüðü bulunuyordu
sonralarý üç basamaklý bir minber yapýldý
mescid-i nebevi deðiþik tarihlerde
tadilatlar görerek
bugünkü þeklini almýþtý
mescid-i nebevî sadece
cemaatle namaz kýlmak için kullanýlmýyordu
müslüman nüfusun dini ihtiyaçlarý da
burada karþýlanýyordu
ayrýca,
burada öðretim yapýlýyor
elçi ve kabile temsilcileri de,
ilerde görüleceði gibi kabul ediliyordu
mescid-i nebevinin yanýna sonradan kerpiçten
önce biri hz. sevde
diðeri hz. aiþe’ye
mahsus olmak üzere iki oda yapýldý
odalarýn üzerleri hurma kütüðü ve dallarý ile örtüldü
zamanla resul-i ekrem baþka zevceler alýnca
odalar arttýrýldý
dördü kerpiçten olan odalarýn beþi ise taþtandý
hepsinin üzeri hurma dallarýyla tavanlanmýþtý
mescid-i nebevi’ye bitiþik odalar yapýlýnca
peygamberimiz ,ebu eyyub el-ensari’nin evinden
oraya taþýndý
mescid-i nebevi ilk yapýldýðý sýrada minbersizdi
resul-i ekrem, hutbe irat buyurduklarýnda
kuru bir hurma kütüðüne dayanýrdý
uzun müddet böyle devam etti
bilahare, üç basamaklý bir minber yapýldý
artýk peygamber efendimiz buraya çýkýp
halka hitapta bulunuyordu
resul-i ekrem, yapýlan minbere çýkýp
ilk hutbesini okuduklarýnda
bir ara
hamile deve aðlayýþýný andýran
acý sesler ve aðlamalar duyuldu
baktýlar, ortalýkta ne hamile deve
ne de deve yavrusu vardý
aðlayan o kuru direkti
kütüðün deve gibi aðlayýþýný
peygamber efendimizle birlikte
ashab-ý güzin de duyuyordu
bir türlü susmuyordu
fahr-ý alem, minberden inip yanýna geldi
elini üstüne koyup teselli edince sustu
hatta hurma kütüðünün
deve gibi sýzlamasýný iþiten sahabiler de
göz yaþlarýný tutamamýþlar
hüngür hüngür aðlamýþlardý
evet,
kuru direk efendimizden uzak kaldý diye
ses verip aðlýyordu
üzerinde yapýlan zikrullahdan ayrý kaldý diye
hamile deve gibi inliyordu
kuru direði teselli edip susturan resul-i ekrem
ashabýna dönerek þöyle buyurdu
eðer, ben onu kucaklayýp
teselli vermeseydim
resulullahýn ayrýlýðýndan
kýyamete kadar aðlamasý
böyle devam edecekti
resul-i ekremin emriyle bu kütük
minberin altýna kazýlan bir çukura gömüldü
sonralarý hz. osman devrinde mescit yýktýrýlýp
yeniden tamir edildiðinde,
übeyy bin ka’b hazretleri onu evine aldý
çürüyünceye kadar sakladý
kuru hurma kütüðünün,
cemaatýn gözleri önünde aðlayýp sýzlamasý
hz. resulullahýn parlak bir mucizesiydi
evet, cin ve ins
peygamberler peygamberini tanýdýklarý gibi
cansýz kuru aðaçlar da onu tanýyor
vazifesini biliyor
davasýný halleriyle tasdik ediyorlardý
hasan-ý basri hazretleri,
bu mu’cizeyi talebelerine ders verirken
kendisini tutamaz
göz yaþlarý arasýnda þöyle derdi
aðaç, resul-i ekreme (a.s.m.)
meyl ve iþtiyak gösteriyor.
sizler o resule
meyl ve iþtiyak göstermeye
daha ziyade müstahaksýnýz
ona iþtiyak ve muhabbet ise
ancak sünnet-i seniyyesine ittibayla mümkündür
diðer bir rivayete göre,
kuru direk aðlayýnca resul-i ekrem efendimiz
elini üstüne koydu ve istersen seni
daha önce bulunduðun bahçeye göndereyim
köklerin tekrar bitsin
hilkatin tamamlansýn
yaprak ve meyvelerin yenilenip tazelensin
ve eðer istersen,
evliyaullahýn meyvenden yemesi için seni
cennete dikeyim … diye sordu
kuru aðaç, arzusunu þöyle dile getirdi
beni cennette dik ki, meyvelerimden
Cenab-ý Hakkýn sevgili kullarý yesin
hem orasý bir mekandýr ki,
orada çürüme yoktur
beka bulayým.
bunun üzerine resul-i ekrem
arzusunu yerine getirdiðini ifade buyurdu
sonra da ashabýna dönerek þu dersi verdi
ebedi alemi,
fani aleme tercih etti…
redfer