Târih-î kadîm, Tevfik Fikret, Uyarlayan : Sunar Yazıcıoğlu
TEVFÝK FÝKRET
TÂRÝH-Î KADÎM (Eski tarih)
Günümüz Türkçesine uyarlayan:
Sunar Yazýcýoðlu
Beþerin köhne macerasýndan
bize efsaneler anlatan;
bizi, ölmüþ atalarýmýzýn
geçmiþin boþluðunda bir siyah ve uzun
gece teþkil eden hayatýndan
ninniler uydurup uyutan;
bize en doðru, en güzel örnek,
diye geçmiþ zamaný göstererek:
Gelecek günlerin geçen geceden
farký yok, hükmü yok sanýsý veren;
ve alnýndaki altý bin yýllýk
buruþuklarla þüpheler karýþýk.
Baþý, maziye yani rüyaya,
ayaðý, ati denen heyulaya
sürünen bir deri bir kemik kalmýþ heykel… Onu bazen
durdurup nazarýmda tiksinmeden
sorarým eski hatýralarýndan.
O bir feylesof, biraz sýrtlan,
ve bütün kabalýðýyla bir hortlak;
unutulmuþ geceyi yoklayarak
boðuk, paslý bir dillilikle
bana baþlar birer birer nakle
zamanlarýn art arda gelen olaylarýný:
Hep felâket, elem yýðýnlarýný!
bir þanlý asker geçse her zaman,
daima geçtiði yola kan saçan
bir bulut gölge býrakýr; mutlak
baþta, en baþta kanlý bir bayrak;
onu bir kanlý taç eder takip,
sonra kan dökenin tahrip vasýtalarý:
Mýzrak, yay, kýlýç, topuz, balta,
mancýnýk, top, tüfek, sapan… Arada
kanlý âmirleriyle savaþ süvarisi;
sonra artýk alay alay köleler…
Mutlaka bir muzaffer, on maðlup;
çiðneyen haklý, çiðnenen hatalý.
Zora alkýþ, gurura secde: soyluluk
zayýflýk ve aþaðýlýkla ayný.
Doðruluk dilde yok, dudaklarda;
hayýr, ayaklarda, þer kucaklarda.
Bir hakikat: Hakikat zinciri;
bir belâgat: Belâgat kýlýcý.
Hak güçlünün, yani kötünündür;
en açýk öz söz: Ezmeyen ezilir!
Her þeref yapma, her saadet dolaþýk;
her þeyin baþý, sonu karma karýþýk.
Din þehit ister, gök ise kurban;
her zaman her tarafta kan, kan, kan!..
Söyler, inler, sayýklar; velhasýl
beþerin, anlatýr ne yolda, nasýl
bu bozuk ömrü sürdüðünü;
görürüm kanlarýn köpürdüðünü,
o iskeletin o diþlek aðzýnda,
sesinin zorlayan titremesinde
öyle ürküten bir inilti yankýsý
iþitir, öyle titrerim ki, yer,
sanýrým lanetten titrer …
Ýndir, ey çekiþme mahþeri indir
perdeleri, yürekler acýsý sahnene!
Sönsün artýk bu daimi fitne.
Hele sen, ey cýlýz gelenek,
yetiþir çizdiðin siyah çizgiler!..
Biz sabah isteriz sabah; o uzun
geceler bollukta yaþayana hayýr olsun!
Kimsin ey gölge, sen ki, çok içip
haksýzlýða doðru acele edip!..
kanlý bir þeyle oynamýþ gibisin;
belli, düþmanýsýn hemcinsimin.
Kahramanlýk… Esâsý kan, vahþet;
beldeler çiðne, ordular mahvet;
kes, kopar, kýr, sürükle, ez, yak, yýk;
ne, aman! bil, ne, ah! iþit, ne, yazýk!
Geçtiðin yer ölüm, elem dolsun;
ne ekinden eser, ne ot, ne yosun;
sönsün evler, sürünsün aileler;
kalmasýn hýrpalanmadýk bir yer;
her ocak benzesin mezar taþýna;
damlar insin yetimlerin baþýna…
Bu ne vicdansýzlýk, ayýp, ne utanç?
Yere geç gücünle ey serdar!
Her zafer bir harabe, bir mezar;
ey zapteden, utan þu mezarlýktan!
Yýkýl ey köhne baðýmsýzlýk tahtý;
kahrýnýn altýnda inliyor nesiller!
Parçalan ey yenik düþmüþ taç,
þu yýðýnlarla sefil ve muhtaç,
hep senin, iþte, hep senin eserin!
Gözyaþýndan yapýlma incilerin
görsen artýk nasýl yosunlanmýþ…
Size mazi ne hisle aldanmýþ?
Bilsem, ey kana susamýþ kargalar,
sizlerle dolu karanlýklar,
Fikre artýk yeter tahakkümünüz;
yaþanýr pek güzel üstünlüksüz.
Sizi tarih eder himaye, gidin,
gece dostudur þakilerin.
Ve yoklukta, yerin altýnda
boðulun sakladýklarýnýzla;
iþte size en güzel müjde:
tasarlanan armaðan gelecek devirlere;
iþte hakiki hürriyet:
Ne savaþan, ne harp, ne istila;
ne saltanat, ne bahtsýzlýk, ne sataþma;
ne þikayet, ne de ezen istibdat;
ben benim, sen de sen, ne kul, ne hükümran!
O zaman ey hýrlayan iskelet,
þimdi “cenk, ihtilal, anlaþma, çýkar …”
diye saydýklarýn meçhul kalýr;
birer ucube ya da hayalet hikayesidir.
Yýrtýlýr ey köhne kitap yarýn
fikirlere mezar olan sahifelerin
fakat bunu kimden ümit edelim;
Bu yüce yaradýlýþ evrimini kim,
hangi kuvvet üstlenecek.
Kâinatýn sahibi… Evet gerçek.
Kâinatýn sahibi olan tanrýsal kuvvet,
o yaklaþýlamayan suskun surat;
o fakat aslý hep bu kavgalarýn!...
Ey gökyüzü, ey selleri asýrlarýn,
þimdi sevilen baygýn bir þarký,
þimdi zindanda, tutsak bir kuru ses;
þimdi yanýk ya da kývrak bir nakarat
bir geniþ “Oh!”, bir derin “Heyhat!”,
bir dua, bir kaside; þimdi sâkin,
þimdi sallamasý inatçý bir yelin,
þimdi bir garip istek,
þimdi sabýrsýz bir baþa kakma,
þimdi bir titreme, bir çan naðmesi,
þimdi bir davul ve kös inlemesi;
þimdi aczin sessiz aðlayýþý;
þimdi kahrýn kiþneyen þükraný;
þimdi düzgün ve özlü bir hutbe,
þimdi mahcup, hasta bir yalvarýþ;
þimdi bir gülüþ, þimdi bir yürek oynatan,
þimdi dehþetli bir haykýrýþ olan
çalkalanmalarýn gürültüleriyle
inleyen boþ kubbe söyle!...
Söyle sen her sedanýn yankýlandýðý yersin,
þu yas feryadý içinde hangi ses,
yankýsýnýn üstünde yürüdüðü bilinen
ulu mevkiye yükselebilmiþ
ve söyle hangi dua kabul edilmiþ?
Ey Ýlahi gök!
Seni din büyüklerinden dinledim:
“Benzersiz ve noksansýz,
“diri, canlý, yüce ve güçlü
“rýzký veren, istekleri gerçekleþtiren,
“ezen ve cezalandýran, her þeyi bilen,
"görünen, sýr olan her þeyi görüp iþiten,
“çaresizlere yardým eden,
“kendi her yerde hazýr ve nazýr…”
Diye vasýflandýrýyorlar. En parlak
vasfýn “Ortaðý yok” iken bak,
kaç ortaðýn var þu bataklýkta?
Hepsi cami hizmetlisi, güçlü ve gazap eden,
Hepsinin sýfatý “ortaðý yok”,
hepsinin emirlere uymasý, yasaklamasý, saltanatý;
hepsinin gökten gelen ilhamý,
hepsinin güneþi, ayý, yýldýzlarý,
hepsinin var bir görünmez tapýlaný;
hepsinin var bir vaat edilmiþ cenneti;
hepsinin bir varlýðý, bir insan yönü,
hepsinin saygý duyduðu bir peygamberi
hepsinin cennetinde hurileri,
hepsi insanlarýn cehenneminden gýna getirmiþ;
hepsi halkýndan istiyor, yenik
iki büklüm bir sabýrla baþý eðik…
Ben ki hepsinden þüphe ederim;
kime sorsam diyor ki “yok haberim”.
Kim bilir belki kuruntu hepsi;
belki aldatmak hayatýn gereði?
Kim bilir, belki hepsi doðru da ben
kendi hissimin yanýltmasýndan
varý “yok” bilmek istedim, yoku “var”.
Þüphe… Ýþte suçlanmam bu, ne zarar?
Þüphe, bir nura doðru koþmaktýr;
gerçeði aydýnlatmak bilenler için haktýr.
Kim bilir belki biri mevcut;
belki ahrette var… Fakat bu vücut
eseri olmakla yaratanýn
niye olsun esiri bir cefanýn,
Kim bilir belki aslýmýz toprak,
onu sýkýntýlý bir çamur yapmak
ki gözenekleri kanla, yaþla dolu,
hangi hain tesadüfün iþi bu?
Hem niçin yoktan eyleyip icat
sonra yokluða gitmelerine yol açmak?
Bu kötü iþi bir yaratan iþlemez;
var eden mahveder, harap etmez!...
Ýþte en zorlu hasmýn ey Yaratan,
seni Gök kubbende kýzdýran,
bize vaktiyle öfkenin zehrinden
verdiðin bir yudum, odur bu yýlan;
bileceksin bu hasmý elbet sen:
Þüphe!...En zalim, en güçlü düþman.
Bizi en çok aldatan belan,
yahut en gafilane yanýltan.
Bak bugün “hile, kurnazlýk, sapma”,
seni var ettiklerinden uzaklaþtýrýyor;
üflüyor mabedindeki meþaleleri,
kýrýyor elleriyle heykelini.
Ve bütün kudretinle felce uðratýlan sen
çöküyorsun… Ne mahvolma burçlarýnda,
ne yýldýrýmlar, ne bir kýzgýn esinti,
ne cehennemlerinde bir galeyan;
ne bakýþlar mateminden haberdar olan,
ne kulaklarda bir hazin çýnlama…
Kopsa tabiattan bir zerre cismin,
duyulur hiç olmazsa bir yakýnma. Sen
göçüyorsun da Gökyüzünde ve Yeryüzünde
yok tabiatta bir inilti bile.
Aksine her tarafta kahkahalar,
yalana ancak iki yüzlülük ve ahmaklýk aðlar.
TEVFÝK FÝKRET
Günümüz türkçesine uyarlayan:
Sunar Yazýcýoðlu
Sosyal Medyada Paylaşın:
sunar yazıcıoğlu Åžiirleri
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
En Çok Okunan Şiirleri
Sonbahar şarkısı, Paul Verlaine, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Sonbahar, Alphonse de Lamartine, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Vadideki Uyuyan, Arthur Rimbaud, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
İki güzel göz için, Théophile Gautier, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Bir mutluluk rüyası, François Coppée, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Yaşıyorum, ölüyorum...(sone VIII), Louise Labé, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Deniz meltemi, José-Maria de Heredia, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Hasta sonbahar, Guillaume Apollinaire, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Sokakta, François Coppée, Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Terör, Guy de Maupassant, Çev. Sunar Yazıcıoğlu