- 734 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜVERCİN GEÇİDİ 1. BÖLÜM
GÜVERCİN GEÇİDİ
Yer: Doğu Akdeniz’de Torosların eteğinde bir köy
Tarih: Günümüz
Köy de havanın kararmasına ancak 1 saat vardı. Büyük bir koyun sürüsü üç çobanla 8 kangal çoban köpeği ile birlikte köye giriyordu. Çobanların ikisi ancak 18 yaşlarında veya daha genç, diğeri ise 20’li yaşlarının sonunda gözüküyordu.20 ‘li yaşların sonunda gözüken çobanın başında Anadolu da ihtiyarların giydiği türden bir fes vardı. Bir aydır tıraşsız yüzü. Ayaklarına giydiği kirli kot pantolon üstünde bulunan eski gömlekle kimse aslında bu çobanın master yapmış bir biyolog olduğunu aklının ucundan geçirmezdi. Ama gerçek buydu. Mehmet Emin Sarpa yüksek lisansını Akdeniz üniversitesinde yapmış halen doktora tezini hazırlayan bir akademisyendi. Onu bu köyde çobanlık yapmaya iten hikaye garipti. Doktora tezini 2 yıl önce hazırlamış kendisi gibi doktora tezi hazırlayan arkadaşına emanet etmişti ancak nasıl olduysa oldu arkadaşı kendi doktorasının savunmasını yapamayacağını anlayınca Mehmet’in doktorasını kendi doktorası olarak vermişti. Daha sonrada ortalıktan kaybolmuştu. Mehmet’e kalan ise yeni bir doktora tezi hazırlamaktı.
Köye cafcaflı cipleri ile İstanbullu kızlı erkekli dağcı bir grup gelmişti. Köyün çocukları çekingen bir edayla dağcılara bakıyordu. Köyün muhtarı tüm misafirperverliği ile dağcılara yardımcı olmaya çalışıyordu. “güvercin geçidine gitmek istiyoruz” dedi dağcı grubun başkanı. Muhtarın yüzü ekşidi. “haaa” dedi “güvercin geçidini bizim buralarda bilen yoktur. Bir doktora sorun belki o bilir. “doktor mu o kim” “köyün çobanı biz ona doktor deriz” “ tamam” dedi dağcı grubun başkanı “ yanlarında her tavrından ukalalık akan 30 yaşlarındaki reklamcı Nazan “herhâlde doktorda garibanın biridir köyün delisi gibi bir şeydir nerden bilecek acaba neyse bir soralım” dedi
Arabalarını köyün meydanında bırakıp yürümeye başladılar. Bir yandan da fotoğraf çekiyorlardı. Nedense fotoğrafta bir nesne olmak istemeyen köyün kadınları yüzlerini örtüyorlardı.
Koyun sürüsü ise dağılmış koyunlar ağıllarına dönmüştü. Koyunların yanından yeni ayrılan doktor lakaplı biyolog Mehmet yavaş yavaş kendisine tahsis edilen eski ahşap ve kerpiç karışımı köy evine doğru gidiyordu. Bir aylık yayla turunu bitirmiş 5 günlük dinlenme günleri başlamıştı. Dağcıların başkanı Atilla Mehmet’e uzaktan bağırdı. “ hey çoban!!”Mehmet durdu. Bu sırada genç kız bir tepsi yemek getirip çobana verdi. “ Gelicem bi şunu bırakayım” dedi ve eve girdi. Tepsiyi bıraktı ve dışarı çıktı. Bu sırada dağcılarda evin önüne gelmişti.
Atilla hemen konuya girdi. “biz güvercin geçidine gitmek istiyoruz fakat bu köyde kimse bilmiyor” dedi. Mehmet “ Adanos kayalıklarıdır buradaki adı” “bizi oraya götürü müsün?” “1 kilometre yakınına götürürüm oradan size kayalıkları gösteririm. Fakat size tavsiyem oraya yaklaşmamanız.” Orası bizim bileceğimiz iş sen orasına karışma” “akşam eve gelin evde konuşalım” Nazan “senin okuman yazman var mı?” Diye sordu. Mehmet soruya “var” dedi kestirip attı.
Akşam olmuştu. Dağcı grup yanlarındaki erzakla Mehmet’in evinin avlusunda yemek yediler. Çaylar demlendi sohbet başladı.
“Adanos kayalıkları hakkında ne biliyorsunuz?” diye sordu Mehmet. “bir efsane o kayalıklardan geçenlerin geleceği görebildiği hakkında eski bir Osmanlıca kitap okudum.” “Aslı şu ”dedi. Mehmet ve devam etti ”Adanos kayalıkları sizin deyiminizle güvercin geçidi Latince adıyla columba pompa. Bu kayalıklarda narkotik gaz çıkışı var ve beyinde hasara yol açıyor. Ve insanların hayal görmesine hatta delirmesine sebep oluyor. 1965 yılın da Kanadalı profesör Edward Shmit bu kayalıklarda zaman zaman gaz çıkışı olduğunu ve bu gazın beyinde kalıcı hasara yol açtığını ölçümlerle kanıtladı. Kanada ya dönünce bir makale yayınladı. Bir süre sonra şizofreniye yakalandı ve intihar etti. Makale ciddiye alınmadı. Köylülerin çocuklarına ilk öğretti şey o kayalıklara yaklaşmamalarıdır. O kayalıklarda otlayan koyunların garip davranış gösterdiklerine bizzat şahit oldum. Koyunlarımı orada asla otlatmam. “ bence bunlar hurafe” “bence bilimsel gerçek.” Nazan “bilim mi sen ne mezunusun kuzum” biyoloji master derecesi şimdi de doktora tezimi hazırlıyorum” hadi ya bende izafet teorisini buldum şekerim” Mehmet elini pantolonun arka cebine götürdü. cüzdanını çıkardı. İçinden Akdeniz üniversitesinden aldığı kimlik kartını uzattı Nazan’a Nazan kimlik kartına baktı ve kızardı. “Sen ne mezunusun” “halkla ilişkiler” “güzel problem kalmadı” grubun en genci ve en tatlısı Eda “ neden çobanlık yapıyorsun” “iyi kazanıyorum” “ nasıl yani” 1000 koyun güdüyorum koyun başına yıllık 60 tl alıyorum buda 60 000 tl ediyor” İyiymiş” dedi. Nazan. Sohbet uzayıp gitti. Gece yarısı yattılar.
Sabah. Kahvaltı ettiler. Bu sırada eda evi dolaşıyordu. Bir odaya girdi oda da kavanozlar içinde böcekler vardı. Kitaplar bir masaüstü bilgisayar vardı. Mehmet eda ‘yı görünce kızgın bir sesle ne arıyorsun burda çabuk dışarı çık. “şey kötü bir niyetim yoktu.” Dedi. Mehmet yumuşadı eda hanım bir doktora tezim çalındı ikincisinin de aynı şey olmasını istemiyorum dedi. Ve olayı anlattı. Sonra sana bir şey göstereceğim dedi. Bir albümü açtı. Bir fotoğraf gösterdi. Bu Anadolu parsı simsiyahtı. Jaguarı andırıyordu. “ aman Allah’ım bu kedinin soyu tükenmemiş miydi” “bunu sır olarak sakla” dedi Mehmet . Sonra ak başlı kartal resmi gösterdi. Daha bir çok hayvan fotoğrafı vardı .Çok güzel fotoğraflardı.
Hazırlandılar. Yol iki gece üç gün sürecekti. Mehmet bu yolculuktan 1000 tl alacaktı. Yola çıktılar bu sırada Mehmet ile Eda yakınlaştı. Nazan ise hırçınlaşmıştı. Mehmet’in onu rezil etmesini hazmedemiyordu.
Toroslardan Vaşa yaylasına doğru yürüyorlardı. 6 saat yürüdüler. Kar sularının oluşturduğu bir su birikintisinin yanına geldiler. Mehmet üstünde sadece pantolonla suya girdi su buz gibiydi. Yemek yediler ve devam ettiler. Havada bir kartal gördü Mehmet Havalı tüfeğine uyuşturucu şırınga koydu ve kartalı vurdu. Kartalı inceledi ve fotoğrafını çektiler gruptakiler. Bir yerde kamp yaptılar. Ertesi gün yola devam ettiler.
Mehmet “iki saat sapmayı göze alırsanız size çok beğeneceğiz bir yere götüreceğim. Nazan “hayır sana fikrini soran yok işini yap yeter.” Atilla “biraz sus Nazan tamam göster bakalım yoldan çıktılar. Bir ağaçların arasına girdiler Mehmet onları mağaraya soktu fakat bu mağara tepeden güneş alıyordu. Antik Roma döneminden kalma manastırdı. Saklı Manastır deniliyordu. Sfenskler mozaikler bozulmamıştı. Hemen fotoğraf çektiler.
Akşam mağarada kaldılar. Bu arada Eda ile Mehmet sürekli sohbet ediyordu. Gece boyu sohbet ettiler. Ertesi gün yola devam ettiler. Adanos kayalıklarına yaklaştılar. “Ben buraya kadar geliyorum sizi burada bekliyorum işte güvercin geçidi. Burası ilerdeki kayalıkları gösterdi kayalıklar iki ayrılmış bir düzlüğün ortasında 8-10metre yükseklikteki kayalardan oluşuyordu.
Mehmet çimenlere oturdu. Gruptakiler sırt çantalarını çıkarıp Mehmet’in yanında bıraktılar Eda’da gitmeye hazırlanıyordu ki. Mehmet sadece” gitme” dedi. Eda “ya buraya kadar gelmişim neden” “ gitme “dedi tekrar. “Seni seviyorum gitme oraya sana bir şey olmasına dayanamam” dedi. Eda gitmekten vazgeçti Mehmet’in yanına oturdu.
Gruptakiler güvercin geçidine yürüdüler. Kayalıklara girdiler. Bir süre kayalıkların etrafında dolaştılar. Kayalıkların üstüne çıktılar. Fotoğraf çekintiler. Sonra Mehmet’in yanına geri döndüler. Grup Eda dâhil 8 kişiydi. 6 kişi geri döndü. En son İsmail kaldı. Onu beklemeye başladılar. İsmail koşar adım geliyor ve “görüyorum görüyorum!!” diye bağırıyordu. Nazan “ne görüyorsun ne görüyorsun” diye heyecanla sordu. İsmail birden gülerek “ebenin örekesini” dedi ve kahkahalarla gülmeye başladı gruptakilerde ona katıldı. Atilla “değişik bir şey hisseden, gören var mı ?” “ gruptakiler teker teker “hayır” dedi. Farklı en ufak bir şey olmamıştı. Yalnız gruptakilerden bankacı Metin “ Taze ıhlamur kokusunu duyan var mı?” diye sordu. Nazan “O benim parfümümdü güzelim “ dedi. “hayır, hayır “dedi. “Ihlamur kokusuna benzer koku duydum” Kimse kokuyu almamıştı. Geri dönmek için hazırlanmaya başladılar.
Bu sırada Yavuz “ benim hafif başım ağrıyor. Ağrı kesicisi olan var mı?. Diye sordu. Yelda “ bende var” dedi. Ve çantasından bir ağrı kesici çıkartıp verdi. Yavaş yavaş yürüdüler. 6 km yol almışlardı. Yavuz baş ağrısı şiddetlendi. “ başım başım diye inliyordu. Atilla “Yavuz dayan köye inince arabayla İlçe Devlet hastanesine gideriz” dedi. Yavuz “abi dayanmaya çalışıyorum ama çok şiddetli ağırıyor” dedi. Biraz daha ilerlediler aradan yaklaşık bir saat geçmişti ki artık Yavuz yürüyemez olmuştu. Cep telefonundan 118 acil yardımı aradılar. Ambulans en yakın yola geleceğini söyledi. Ama yola 45 dakikalık mesafedeydiler. Mehmet Yavuz’u sırtına aldı ve yürümeye devam ettiler. Akşam karanlık bastırmıştı. Ambulansla birlikte jandarma da gelmişti. Nihayet Ambulansın yanına vardılar.Yavuz “hayır hayır “ diye sayıklıyordu. Ambulans yavuzu hastaneye götürdü. Beraberinde Atilla vardı. Olan biteni anlattlar Metin ‘in ıhlamur kokusunu duyduğunu söylediler. Tetkiklerde Yavuzda hiçbir hastalık çıkmadı.Atilla Yavuz’a “bizi korkuttun bak bir şeyin yokmuş” dedi. Doktor ağrı kesici yazıp Migren olabileceğini ileri tetkikleri tam donanımlı hastanede yaptırmaları gerektiğini söyledi.
Diğerleri köye geldi. İstanbul’a dönmek için hazırlandılar. Eda İle Mehmet 2 ay sonra İstanbul’da görüşmek üzere anlaştılar.
Aradan 2 hafta geçmişti. Gruptan İsmail. Trafik kazası geçirdi. Karşı yönden gelen tırın altına girmişti. Tır şoförü olayı polise şöyle anlatıyordu. “60Km hızla seyrediyordum yol düz dü. Karşı yönden gelen hiçbir araba yoktu. Kırmızı araba benim şeridime girdi. Ben yavaşladım sonra tamamen durdum kırmızı araba son ana kadar frene dahi basmadı. Sanki intihar ediyor gibiydi.” İsmail kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Bu arada Baş ağrısı çeken Yavuz’da değişiklik olmamıştı onca tetkike rağmen baş ağrısının sebebi bulunamadı. Yavuz işi bıraktı çalışamaz olmuştu. Ağrı kesicilerle ayakta duruyordu. kapkaranlık odalarda oturmaya başladı. Evin perdeleri gece gündüz çekiliydi.
Bu arada grubun lideri Atilla kazanma hırsı başladı. Kumara bulaştı. Sürekli kaybediyordu. Eşi çocukları alıp ondan ayrıldı. Bütün mal varlığını kumarda kaybetti. Ve bir gece evinden bir el silah sesi duyuldu komşular hemen polise polise çilingir marifetiyle kapıyı açtığında Atilla’yı kanlar içinde odada yerde yatarken gördüler. Olay polis kayıtlarına intihar olarak geçti.
En acıklısı Nazan’ın durumuydu. Akıl sağlığını kaybetti. Şizofreniye yakalanmıştı. Onu da Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatırdılar. Kimseyi tanımıyordu. Geleceği gördüğünü iddia ediyordu. Uzaylıların onu kaçıracağından korkuyordu.
Bu arada Mehmet doktora tezini tamamladı. Akdeniz Üniversitesinde tezinin savunmasını yapıp doktor unvanını aldı. Peşinden İstanbul Üniversitesinden öğretim üyeliği teklifi aldı. Uçakla İstanbul’a gitti. Takım elbise içinde çok yakışıklı görünüyordu. Onu Havaalanında Eda karşıladı. Mehmet ve Eda bir süre sonra evlilik kararı aldılar. Kış mevsimi gelimişti.
Gruptan Metin ortadan kayboldu. Sokaklarda yaşamaya başladı. Funda’nın beyninde tümör oluştu. 6 ay içinde o da öldü. Geride Yelda ile Eda kalmıştı.
1.Bölümün sonu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.