- 1091 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -33 -
Osmanlı Hükümeti’nin Nadir Şah’ın muhtemel saldırısının Erzurum-Kars istikametinden
gerçekleşeceği düşüncesindeydi . Mart 1743’te 6 harp hemisi, 6 kadırga ve birkaç küçük gemi daha Trabzon’a gönderildi. Bagdat ve Van’a da savaş malzemesi gönderildi.
Osmanlı cephesinde harp hazırlıkları sürdürülürken, 12 Şubat 1743’te ayrıldığı Dağıstan’dan Mugan sahrasına gelen Nadir Şah, Sünni İslam’ın temsilcisi durumundaki Osmanlı Devleti’nin kabul etmediği dini görüşlerine meşruluk kazandırmak için burada Molla Ali Ekber başkanlığında İran’ın ileri gelen din adamlarından oluşan bir şûraya 1736da düzenlettiği belgeyi onaylatmayı da ihmal etmedi. Böylelikle O, Osmanlı Devleti’ne karşı girişeceği harekâta kazandırdığı dini boyutu da en azından iç politika açısından sağlama almış oluyordu.
Bu arada Nadir Şah, bir başka girişimde daha bulunarak elçilerini Bağdat Valisi Ahmet Paşa’ya gönderip, O’nu tehdide başladı. Gayesi bu yolla diğer bir deyişle zorla Osmanlı Hükümeti’ne, isteklerini kabul ettirmekti. Nitekim elçilerle Ahmet Paşa’ya gönderdiği mektupta tekliflerin Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmediği takdirde 50-60 bin kişilik bir orduyu Erzurum taraflarına göndereceğini, kendisinin de Kerkük üzerine yürüyüp burayı aldıktan sonra da Diyarbakır üzerine yürüyeceğini müteakiben Bağdat’ı ele geçireceğini bildirdi. Nadir Şah, bu güzel beldenin harap hale gelmemesi için muharebe olmadan kendisine teslimedilmesi hususunda istediği senedin verilmemesi halinde sonuçtan Ahmet Paşa’nın sorumlu olacağını belirtiyordu.
Ahmet Paşa, bir taraftan Kethüdası Mehmet Ağa’yı Nadir Şah’a göndererek istenilen senedi vermekle O’nu oyalamaya çalışırken, diğer taraftan da durumun vehametini acı bir dille İstanbul’a bildirmiş, süratle kuvvet sevkiyle beraber vezir-i azamın bizzat sefere çıkmasını da arz etmiştir. Gerçekten de kısa bir süre içerisinde Nadir Şah, Bağdat’a karşı harekete geçmiş ve Osmanlı-İran savaşları yeniden başlamıştır.
1743 yılı ilkbahar sonlarında amacını gerçekleştirmek için tecrübeli ordusuyla harekete geçen Nadir Şah, kuvvetlerinin bir kısmını Hille, Necef ve Kerbela’nın zaptına,diğer bir kısmını da Basra taraflarına gönderip, kendisi de en seçme birlikleriyle Bağdat üzerine yürüdü. Ancak Bağdat valisi Ahmet Paşa, savunma için her türlü tedbiri aldığından şehri teslim etmedi. Bunu üzerine şehrin civarını yağma edip, yakıp yıkan Nadir Şah, köyleri ele geçirdiği gibi bir kısım halkı da kılıçtan geçirdi.
Bağdat önlerinde bir şey yapamayan Nadir Şah, kalabalık ordusuyla Şehrizor üzerine yürüdü. Şehrin valisi Halil Paşa çekilince bu bölgenin ahalisi çaresizlik içinde Ağustos 1743te direnişsiz teslim oldular.
Bu arada daha önce Musul- Kerkük taraflarının zaptına gönderilen kuvvetler Kerkük’ü kuşatmışlar; ancak burasını savunan Osmanlı kale muhafızları İran kuvvetlerini bozguna uğratmışlardır. Bu çarpışmada bir kısım İran askeri öldürülürken diğer bir kısmı da panik halinde kaçmışlardı. Kaçanların Nadir Şah’ın ordugahına gelerek olayı haber vermeleri üzerine hiddetlenen Nadir Şah, toplarla destekli 10.000 kişilik kuvvetiyle Bağdat önlerinden kalkıp, Kerkük üzerine yürüdü. Şiddetli top ateşine tutulan şehir ancak bir hafta dayanabildi ve teslim olmak zorunda kaldı. Şehir halkına daha önce canlarına ve mallarına dokunulmayacağı vaad edilmesine rağmen, şehre giren Nadir Şah’ın askerleri burada yağmaya ve halkı esir almaya başladılar. Bu hareketler halkın tepkisine yol açmış ve karşı çıkan halktan büyük çoğunluğu katledilmiştir.
Sayısı 100 bini bulan bir ordunun başında bulunan Nadir Şah, bölgedeki hasadı yağmalattı.
Bir tek buğday tanesi bile bırakmamacasına yapılan bu yağma Bağdat ve çevresinde korkunç bir açlık ve kıtlığa yol açmıştı. Bununla birlikte Ahmet Paşa ile Nadir Şah arasında haberleşme devam ediyordu. Mamafih vali Ahmet Paşa, Kerkük’teki ordugahında bulunan Nadir Şah’a Kethüdası Mehmet Ağa’yı ikinci defa gönderdi. Mehmet Ağa Nadir Şah’la görüştükten sonra, Şah’ın delegesi Mustafa Han ile birlikte Bağdat’a döndü. Şah, Mehmet Ağa ile Vali Ahmet Paşa’ya gönderdiği sözlü mesajında:
“...Paşa’dan bundan evvel mezhep hususunda iki alim talep ettik göndermediler; galiba,sulhu ne suretle murat ettiğimiz ma’lumları değildir; ma’lumları olsa bile itimad etmiyorlar. Mutlak sözümüz şudur: İmam Cafer hazretlerinin evlad-ı Resülden olup, fiil ve sözleri cümle önünde makbul mu’teber olduğu zahirdir. Dört mezhep imamlarının ictihadı dışında amelde bulunmak istemiyoruz. Her türlü amelleriniz cümleye mutabık olmak şartıyla, sulh işine biz bu taraftan kendileri o taraftan say’ edelim. Bu adavet kalksın...iki alim göndersinler; bizim ulemamız ile mubahase olunsun.
Ahmet Paşa cevaben gönderdiği mektupta Osmanlı Hükümeti’nin beşinci mezhebe şer’i
sakıncaları sebebiyle itirazda bulunduğunu, iki alim konusunda da meseleyi hükümete
arz ettiğini bildirerek kesin bir cevaptan kaçınmaktaydı.
Osmanlı Devleti, güneydoğu sınırındaki faaliyetleri ile Şehrizor ve Kerkük’ü ele geçiren, Bağdat’ı ve Musul’u zorlayan Nadir Şah’a karşı bir yandan Mirahur Abdullah Bey’i 40 bin kişilik yeni kuvvetlerle Diyarbakır üzerine sevk ederken, diğer yandan vaktiyle İran’daki iç karışıklıklar sırasında Osmanlı Devleti’ne iltica eden ve bir müddet Selanik, daha sonra da Rodos adasında ikamete tabi tutulan Safi Mirza’yı Nadir Şah’a karşı kullanmak istedi. Bu zat, Safevi hükümdarlarından Şah Hüseyin’in oğlu olduğunu iddia ediyordu. Rodos’tan İstanbul’a getirilen Safi Mirza’ya şahlık tacı verilerek İran hududuna (Erzurum taraflarına) gönderildi. Keyfiyet hakkında Diyarbekir, Musul, Erzurum, Çıldır, Kars, Van valilerine gönderilen hükümlerle Safi Mirza’nın İran tahtına çıkarılacağı, bu hususta kendisine yardımcı olmaları emr olundu. Ayrıca Safi Mirza’nın ağzından İran hanlarına mektuplar yazılarak, yakında İran’ın Nadir Şah’ın elinden kurtarılacağı propagandası yapıldı. Her iki Devlet de ‘’ Zafer için her yol mübah’’ kuralına uymaktaydı.
Osmanlı Devleti yukarıdaki faaliyetlerini sürdürürken Nadir Şah da Kerkük’ten stratejik öneme sahip Musul üzerine yürüdü. kısa sürede Erbil’i ele geçirip Musul önlerine geldi. Nadir Şah’ın Kerkük’ü alıp Musul üzerine yürüyüşü Osmanlı başkentinde büyük bir heyecana yol açtı.
Veziriazam Hekimoğlu Ali Paşa, sedaretten azl edilerek, tecrübesine binaen Diyarbakır Seraskerliğine tayin edildi. Bunların yanında Bağdat valisi Ahmet Paşa’nın Nadir Şah’ın isteklerini bildirmek üzere İstanbul’a gönderdiği Kethüdası Mehmet Ağa ile Vali Ahmet Paşa’ya gönderilen emirde, ordunun Irak cephesine ulaşıncaya kadar, Şah’ı oyalayarak zaman kazanmak amacıyla Şah’ın işgal ettiği yerlerden çekilmesi şartıyla anlaşmaya izin verildiği bildirildi.
Musul Valisi Hüseyin Paşa, Musul’un Nadir Şah’ın saldırı hedefi olacağını anladığında yaptığı ilk işlerden birisi şehrin surlarını sağlamlaştırmak oldu. Şehrin etrafında derin bir hendek kazdı. Bu büyük iş bütün Musulluların işbirliği ile gerçekleştirildi. Nadir Şah, Erbil’den ayrıldıktan sonra Hüseyin Paşa’ya bir mesaj göndererek Musul’u teslim etmesini istedi. Ancak, Hüseyin Paşa, savunma için bütün hazırlıkları tamamladığından Nadir Şah’a bir mektup göndererek şehri teslim etmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine çarpışmalar başladı. Bu arada Nadir Şah, Hüseyin Paşa’ya tekrar mektup göndererek şehri yıkmakla tehdit etti ve daha fazla kan dökülmemesini istedi. Hüseyin Paşa kararlı tutumunu sürdürerek, şehrin teslimi hususunda bir daha adam gönderirse, gönderdiği adamı başsız olarak kendisine göndereceğini Nadir Şah’a bildirdi.
Bundan sonra Musul’u sekiz gün boyunca top ateşine tutan Nadir şah 4 Ekim 1743Berat Kandili gecesi ani yürüyüş yaptıki, bu hücum yapılan taarruzların en şiddetlisi idi. Hazırlattığı lağımları ateşe verip, tedarik ettiği 1700 merdivenle şehre hücum ettiği sırada rüzgarın yön değiştirerek İran askerlerine doğru esmesi atılan lağımların alevleri kale duvarlarına dayalı merdivenlerden kaleye girmeye çalışan birkaç bin İran askerinin yanmasına sebep olmuştu.
Kırk günden fazla devam eden bu kuşatmada şehre 12 defa taarruz eden Nadir Şah
büyük kayıplar verdiği gibi, bütün çabalarına rağmen hiçbir netice alamamıştı. Zaten
askerleri de moral olarak çökmüş, yorgun ve bitkin bir haldeydi.
Bu esnada Bağdat Valisi Ahmet Paşa’nın Kethüdası Şah’ın karargahına gelerek Osmanlı
Hükümeti’nin barış tekliflerini bildirmesi üzerine Nadir Şah Ekim 1743te kuşatmayı kaldırarak çekildi. Bu sırada Nadir Şah ile Musul valisi Hüseyin Paşa arasında kıymetli hediyeler teati olundu.
Savaş böyle bir şeydi herhalde…Önce dövüş, sonra seviş…
2 Ekim 1743’te Musul önlerinden kalkıp Kerkük’e oradan da Karatepe mevkiine gelen
Nadir Şah, İran’a dönmeden buradaki kutsal yerleri ziyareti de ihmal etmedi. Kazımeyn’deki caferi imamlarından Musa-yı Kazım’ın kabrini ziyaret edip, Vali Ahmet Paşa’nın temin ettiği sandallarla Dicle nehrini geçti. İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin kabrini ve Kerbela’yı ziyaret ettikten sonra Hille üzerinden Necef’e geldi. Bu mevkide bulunan Hz. Ali’nin türbesini ziyaret edip bu türbenin kubbesini kurşun yerine altından plakalarla kaplattı.
Nadir Şah, Necef’de - kendi davetiyle orada bulunan- Afgan, Belh, Buhara Turan, Necef, Hille ve Bağdat alimleriyle bir müşavere meclisi teşkil ederek müslümanlar arasındaki ihtilafı kaldırmaya çalıştı. Esasında O’nun muhtelif ülkelerin ulemasını Necef’te toplamaktaki asıl maksadı başından beri mücadelesini verdiği Caferilik mezhebine meşruluk kazandırmak olduğu söylenebilir.
Nadir Şah’ın daveti ile bu toplantıya katılmak üzere Bağdat valisi Ahmet Paşa’nın gönderdiği Abdullah b. Hüseyin es-Süveydi Efendi’nin kaydettiğine göre, 1743 yılı sonlarında gerçekleşen bu toplantıya yetmiş kadarı İran’lı olmak üzere çok sayıda alim katılmış, toplantının başkanlığını da Abdullah Efendi yapmıştır. Toplantıda başta Abdullah Efendi ile Nadir Şah’ın mollabaşısı Molla Ali Ekber olmak üzere alimler konuyu enine boyuna her yönüyle tartışmışlar, Nadir Şah’ın mollabaşısı mut’a nikahını haram kabul ettiği gibi itikadi konularda da, daha önceki itikadi görüşlerinden tamamen döndüklerini ifade edip, Ehl-i Sünnet ve’l cemaat’in görüşlerine samimi kalp ile bağlılıklarını birdirmiştir. Toplantı sonunda toplantıya katılan bütün alimlerin görüş birliği içinde olduklarını gösterir bir belge hazırlandı. Anlaşma metni temize çekilerek, bütün alimler imza ve mühürlerini bastılar. Ayrıca Abdullah Efendi de anlaşma maddelerinde birkaç husus düzelttikten sonra mührünü basmıştır.
Nadir Şah kendi fikrince İslam dünyasındaki ayrılığı bitirmeye çalışıyordu lakin kendi ülkesindeki karışıklıklar her gün daha da büyüyordu. Kendi halkının Şiileri, Zerdüştleri ona karşı çığ gib,i büyüyen bir muhalefet başlattıkları gibi artık Türkmenler , Afşarlar, Özbekler bile eskisi kadar sevmez olmuşlardı Nadir Şah’ı.
Nadir Şah, daha Musul kuşatması esnasında Kuzeybatı cephesinde Safi Mirza’nın faaliyetlerini ve Lezgilerin isyanını öğrenmişti
Bu isyanların en kayda değer olanı Fars’ta Nadir Şah’ın himayesinde yüksek makamlara ulaşmış olan Fars Beylerbeyisi Taki Han ile Esterabad’da Kaçarların isyanı idi.
Nadir Şah, Taki Han’ın isyan haberini alınca üzerine Allahverdi Han’ı gönderdi. Şiraz’ıkuşatan Allahverdi Han, 4,5 aylık bir kuşatmadan sonra Haziran 1744’te şehre girdi. Halkın büyük bir kısmı kılıçtan geçirilerek bahçeleriyle meşhur bu güzel beldenin etrafını çevreleyen bahçeler harap edildi. Taki Han ve oğlu kaçmayı başardı ise de çok geçmeden yakalanıp, Nadir Şah’ın huzuruna getirilmiş, bir gözüne mil çekilerek hadım edildi.
Kaçarların isyanına gelince: Nadir Şah, Kaçar isyanını bastırmak üzere serdarlarından Behbud Han’ı görevlendirdi. Nihayet Esterabad şehri yakınlarında yapılan savaşta, Kaçar reisi Muhammed Hasan Han, Behdud Han’a yenilerek Türkmenlerin çoğunlukta olduğu kuzeye, çöle kaçtı.
Nadir Şah iç isyanlarıyla uğraşırken Osmanlı Devleti İran’a karşı üç cepheli bir harekata karar verdi. Bu haberleri öğrenen Nadir Şah, endişelenerek Bağdat valisine ve Kars Seraskerine birer mektup göndererek barış istedi. Kars Seraskeri Ahmet Paşa, verdiği cevapta sulha memur olmadığını, yalnız Safi Mirza’yı babasının tahtına oturtmaya memur edildiğini bildirdi. Ancak çok geçmeden Safi Mirza yakalandı. Bir gözüne mil çektirilerek Kars Seraskeri Ahmet Paşa’ya gönderildi gözdağı vermek amacıyla.
Nadir Şah, Safi Mirza meselesini çözdükten sonra acele Tebriz-Nahcivan yoluyla güçlü bir tahkimata sahip Kars üzerine yürüdü. Arpaçay’ını geçip 29 Temmuz 1744’te Kars önlerine geldi ve şehrin güneyinde iki saat mesafedeki bir tepe üzerinde karargahını kurdu. Kars kalesi etrafında metrisler tabya ettiren Nadir Şah, hücuma geçmeden önce yanında bulunan Seyit Mustafa adındaki bir Osmanlı esiri ile Serasker Ahmet Paşa’ya gönderdiği bir mektupta: “iki taraf dahi ehl-i İslam iken, muharebe ve cihat ile dökülen kanın kıyamet günü cevabını kim verir? Devlet-i Aliyye ile mabeynimizi bulup, sulh ü salaha ikdameylemeniz size bize hayırludur. Gaflet etmeyesiz” dediği gibi sözlü olarakda “Serasker Paşa’ya selam eyle, muradıma müsaade ile mabeynimizi bulsun ve illa varup Kars’ı kuşatırsam, suyu bir nehire münhasırdır; iptida suyu kat’ idüp, bir top atmaksızın müzayaka ile alırım, pişmanlık faide vermez” demekteydi.
Serasker Ahmet Paşa, icap eden hazırlıkları yapıp, bilhassa ekmek ve su ihtiyacını temin ettiğinden bu tehdit dolu muhtırayı cevapsız bıraktı. Serasker, bir meşveret meclisi toplayarak, şehri savunmaya karar verdi. Bu arada Seraskerin emrini dinlemeyen bir kısım Osmanlı askeri kaleden çıkarak, Nadir Şah’ın ordusuna hücum etti. Bu beklenmedik vaziyet karşısında çaresiz kalan Serasker Ahmet Paşa, Veli Paşa’yı Şah’ın ordusuna hücum eden asker üzerine başbuğ tayin etti. İki saat süren çarpışmadan sonra Osmanlı kuvvetleri bozularak geri çekildiler.
YORUMLAR
Değerli bilgilerinizi paylaşmak çok güzel elinize sağlık
Sevgiyle kalın hocam...
sami biberoğulları
DSelam ve saygılarımla.
Anladığım kadarıyla islâm aleminde mezhep yönünden de birlik olamamış.Dört mezhebi beşe çıkartmaya çalışmışlar, din kardeşleriyle savaşmışlar,dediğiniz gibi önce savaşmış sonra armağanlar,filân derken sevişmişler.
Şimdi bizimkilerde önce çok güzel sevişiyorlar, dostum, kardeşim, sonra bir günde bir telefon,haydiii
artık düşmanız. Değişen pek bir şey yok. Böylede sürecek gibi. Allah akıl versin..
tebrikler yine yararlanılacak bir yazıydı,
selâm ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
İleriki bölümlerde çok da ilginç gelişmeler ve günümüz ile benzerlşikler göreceğiz...Özellikle de bazı tarihlerin örtüşmesi oldukça ilginç...Ben bile şaşırdım bu kadar rastlantıya...
Selam ve sevgilerimle.
hocam sayenizde hem tarihi öğreniyorum hemde haz alarak okuyorum çok güzel anlatımdı emeğinize sağlık saygılarıla selamlar
sami biberoğulları
Önemsediğim bir yazı dizisinin böyle ilgiyle okunmasından son derece memnunum. Çok sağ olun var olun. Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Nadir Şah bizim başımıza çok işler açmış doğrudur. Ama Sultan Mahmut'un dediği de doğruydu...Nadir Şah kendi kellesiyle oynamaktaydı...İleride de görüleceği gibi sonu feci olmuştur.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Sizi her gün sayfamda görmek benim için büyük bir şeref ve mutluluk.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bu bölümler biraz sıkıcı olabilir çünkü sadece savaşları anlatıyoruz. Ama 35. Bölümden itibaren bazı ilginç gelişmeler olacak inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
bazıları ben tarihi hiç sevmem der senin yazılarını okuyunca eminimki aynı kişiler ben tarihi çok seviyorum der hocam harikasın saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Hocam daha önce de zikr etmiştim bu serinin müdaviyim,nefesim yettiğince takipçinim...Selamlar gönlü ve kalemi engin abim...
sami biberoğulları
Yalnııızzz... Karambole getirip İsli Demliği unutturacağını sanıyorsan hemen söyleyim ben unutmadım. Onu yazmaya devam etmeni bekliyorum.
Selam ve sevgilerimle.