YÜREĞİMDEKİ MAHŞER/7
Odasına döndü ve yatağına uzandı. Uyumaktan korkuyordu. Yine aynı kâbusları görürsem diye. Ama yorgundu ve uyumak istiyordu. Akın’ı düşündü. İlk tanıştıkları günü. Gözleri bal rengiydi. Gözlerinin içi gülerdi sanki. Bu hali o kadar yakın geliyordu ki Cemre’ye; sanki seneler öncesinde tanışmışlardı araya zaman girmişti ve yeniden bulmuşlardı birbirlerini. Okulun kafeteryasında tanışmışlardı. Okuldan en yakın arkadaşı Aylin ile oturuyorlardı. Aylin’in erkek arkadaşı Cenk’le beraber gelmişti. Kızlar hararetli bir tartışmaya tutuşmuşlar onların geldiğini görmemişlerdi.
‘’Selam kızlar biz geldik. Bir süre vatanı kurtarmaya ara verseniz iyi olur. Yoksa biz burada kök salacağız. Ondan sonra belediye bile bizi buradan sökemez.
İki kız kafalarını kaldırınca Cenk’le Akın’ı görmüşlerdi.
‘’Bakın size kimi tanıştıracağım! Bu bey geleceğin ünlü avukatlarından Akın Toprak.’’
‘’Merhabalar!’’
‘’Aramıza hoş geldin Akın!’’
‘’Akın’cım bu gönlümün prensesi Aylin.’’
‘’Dur dur sulu şey!’’
‘’Öyle deme aşkım ya! Seni ne çok sevdiğimi sen hariç herkes anladı. Bir gün bu dertten öleceğim ve sen o zaman seni ne çok sevdiğimi anlayacaksın.’’
‘’Ayyy! Allah korusun tabiî ki biliyorum. Ama daha az sululuk yapsan ben de seni daha çok seveceğim.’’
‘’Emret sevgilim. Hah bu da geleceğin diğer ünlü avukatı Cemre. Biz ona kısaca Cemre Sevinç diyoruz.’’
‘’Kısaca mı?!’’
‘’Boş verin siz Cenk’e. Sulu işte ne olacak!’’
‘’Gördün mü aşkım bir ben sulu bulmuyorum seni…’’
‘’Kalbimi kırıyorsunuz kızlar; gider kendime bir boğaz köprüsü bulurum bakın.’’
‘’Aylin Japon yapıştırıcısı yanındaydı değil mi?’’
‘’Yanımda, yanımda da sık kullandığımızdan bitmiş. Sizde var mı Akın Bey?’’
‘’Yok, maalesef evde bıraktım.’’
‘’Sen de mi Brütüs?’’
‘’Bu da bizden Cemre bak. Üç kişi olduk Cenk’in sululuklarına karşı.’’
Bir kahkaha koptu hep beraber. Cenk fazla üzerine alınmadan konuşmasına devam etti.
‘’E kızlar ne ısmarlıyorsunuz bize; beni bu kadar harcadıktan sonra?’’
‘’Biz mi ısmarlayacağız?’’
‘’Eşitiz, eşitiz diye ortalığı yıkıyorsunuz. İş ısmarlamaya gelince eşitlik hak getire.’’
‘’Aman tamam tamam. Sen susta ne istersen ısmarlarız.’’
‘’Çay alırım şekerler!’’
‘’Siz ne alırsınız Akın!’’
‘’Şu sizden almayım. Sonra ben de çay alırım.’’
‘’Tamam.’’
‘’Hadi Cenk en azından alıp gelirsin herhalde.’’
‘’Amannnn! Bir çay içeceğiz diye gördüğümüz işkenceye bak ya!’’
Söylenerek uzaklaştı Cenk. Bu arada kızlar Akın’la sohbete başlamışlardı.
‘’Kaçıncı sınıfsınız Akın?’’
‘’Hani anlaştık sanıyordum siz yoktu aramızda? Dördüncü sınıfım bu arada. Bu yıl kısmetse son yani.’’
‘’Alttan dersin var mı?’’
‘’Yok, zaten yatay geçiş yapabilmek için alttan dersin olmaması gerekiyor. Gördüğünüz gibi ders konusunda sicilim temiz kızlar.’’
‘’Çalışkanız yani!’’
‘’Evet, zaman kayıplarına tahammülüm yok.’’
‘’Peki neden yatay geçiş yapma gerekliliği duydun. Okuduğun okulda bir eksiklik yoktu sanırım? Son yıla kadar beklemişsin geçiş yapmak için…’’
‘’Yok okulum çok iyi bir okuldu. Master yapmayı düşündüğüm okul burası. Düşündüm ki, burada olursam hem hocaları tanırım hem okulu. Daha rahat olur. Çok fazla acemilik durumlarım olmaz. Master için uluslar arası hukuk düşünüyorum. Dünyaya açılmak gerek değil mi?’’
‘’Vay! Planlıyız da. İşimizi şansa bırakmıyoruz. Evet, şans bir yere kadar sonrası zekâ ve beceri şart.’’
‘’Cenkle nasıl oldu?’’
‘’Aslında liseden arkadaşız Cenk’le. O yıllar babasının tayini bizim memleketimizdeydi. Öğrenci işlerinde karşılaştık tesadüfen.’’
Bu arada Cenk dört adet çayı bir tepsiye koymuş gelmişti ve muhabbetin tam ortasına bodoslama daldı;
‘’Epey kaynattınız mı kızlar ben yokken?’’
‘’Evet, taşlar kafana gelmedi mi?’’
‘’Yok, eliniz hafifmiş hissetmedim!’’
‘’Hah hah hah!’’
‘’Bakıyorum sabah şekerleri gibisiniz kızlar, bugün formunuzdasınız yine bana karşı!’’
‘’Daha çok uğraşırdık Cenk’cim ama bizim derse girmemiz gerek. Çayları içip kaçıyoruz hemen.’’
‘’Ben sizlere katılamayacağım kızlar; malum bu dersi alamıyorum. Alttakiler kontenjanı doldurdu da...’’
‘’Vakti zamanında dersi asınca ve eğlenceye fazla dalınca sonuç bu oluyor Cenk kardeş! Sen de biliyorsun ki; derslere girilince bir şeyler öğreniliyor ve sınavlar veriliyor Biz para kazanırken sen hala okul yollarını arşınlıyor olacaksın… Hiç mi şu arkadaşından örnek almadın ya da bizlerden…’’
‘’Bana kaderimin bir oyunu bu kızlar! Bizim evde sürekli elektrikler kesiliyor ve ben çalışıp para kazanmalıyım. Annem bizi bırakıp gitti, babamsa üzüntüsünden kendini dağlara vurdu. Allah’ım ben ne bahtsız bir çocuğum…’’
‘’Ya sen keşke tiyatro okusaydın. Senin yetenek ve ilgi alanın farklı. Ondan başaramıyorsun hukuk işlerini…’’
‘’Ben de çok istedim ama babam avukat olacaksın dedi n’aparsın?’’
‘’Vah bahtsızım vah! Bir ebeveyn kurbanı daha!’’
‘’Bakın kızlar üstüme fazla gelmeyin ısırırım sonra!’’
‘’Peki, sonrasında aşı olmamız gerekir mi?’’
‘’Çok komik!’’
‘’Neyse biz kaçıyoruz. Geliyor musun Akın!’’
‘’Geliyorum.’’
‘’Size iyi işkenceler kızlar Roma Hukukunda. Bana da güzel boş vakitler.’’
‘’Bak gözün hep önünde olsun bakma başka kızlara, yakarım sonra seni?’’
‘’Ne zaman baktığımı gördün gönlümün sultanı?’’
‘’Kulağıma geliyor bazı şeyler ama sonra…’’
‘’Valla yalan kıskanıyorlar bizi. Ben senden başkasına bakmam aşkım.’’
‘’Öyle diyorsan…’’
‘’Neyse biz kaçtık, sonra görüşürüz.’’
İşte böyle başlamıştı hikâyeleri. Aslında ilk başlarda pek böyle bir sonuç düşünmüyorlardı. Ama o kadar çok ortak noktaları vardı ki; çıkmaya başlamışlardı bir süre sonra. İkisi de birbiri için kayıp yarı gibiydiler. Büyük bir aşkla evlendiler. Her şey çok güzel gitti. Ta ki Cemre’nin korkuları başlayıncaya kadar.
Hala çok seviyorlardı aslında birbirlerini. Ne Cemre iki yıldır birisini sokmuştu hayatına ne de Akın! İçlerinde birbirlerine karşı hala çok şeyler vardı ve başkalarını istemiyorlardı. Belki bir mucize olur ve yeniden başlarlardı. Bunları düşünerek uykuya daldı.
&
MUTSUZ RUHLAR ÜLKESİ–5
Bir gurbet akşamında zamanlardan sen. Duvarımda; adını bilmediğim bir gölün üzerinde, batan güneşin resmi. Güneş mi rengini gölden almış; yoksa göl mü rengini güneşten çalmıştı! Kızıl ile sarı arası. Belki biraz ateşin rengi. Alev alev tutuşmuş bir göl! Tatlı bir huzur yayılıyor tablodan odaya. Uzatsam elimi mutluluğun içine düşeceğim sanki…
Seni düşünüyorum en yalın halinle. Duvarların arasına sıkıştırdığın insan bedenini. Kirletilmiş duyguların esirisin bilmeden. Ve sınıflara ayırdığın insanların arasında konum savaşı veren birisin. Alıp gitmeli seni de! O resimdeki göle mesela! Akşam kızıllığında; sırtımızı dayayıp bir ağacın gövdesine, el ele seyretmeliyiz o gün batımını. Ve şakıyan kuşların şarkılarını…
Yalnızlıklarımızı düşünüyorum; en çok canımızı yakan yalnızlığımızı! Yatağında tek uyumak mıdır yalnızlık; yoksa hayatın akışına kaptırmak mıdır sevgiliyi? Yüreğinin sıcaklığını ellerimde hissedememek ve hatta yüreklerimizin buz tutması mıdır yalnızlık? Bir eski zaman hikâyesidir yaşananlar! Sadece oyuncuları farklı. Bizlerse Kerem ile Aslının kötü birer kopyaları! Yüreğim med-cezirlerde; yüreğim yüreğinin atışlarında. Bir göl kenarında; sen, batan güneş, ben ve geceye dalan göl. Sevdamızsa kayan yıldızlar…
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.