YÜREĞİMDEKİ MAHŞER/3
III-BÖLÜM
Yağmur yağıyordu. Saat sabahın yedisiydi. Cemre Sevinç yeni uyanmıştı. Bütün gece garip garip rüyalar görmüştü. Bazen uyanmış, tekrar uyumuş tekrar uyanmıştı. Bütün bu debelenmelerin sonunda yorgun bir gece geçirmişti. Yağmurdan dolayı iç karartıcı insanı depresyona iten bir hava vardı. Yatağından kalktı bir sigara yaktı. Son zamanlarda sigarayı da artırmıştı. Ama gel gör ki; buna engel olamıyordu. Sıkıntı bastıkça sigara içiyor, içtikçe nefesi daralıyor bir yerlere sığamaz oluyordu. Elinde sigarasıyla pencereye yanaştı. Bir süre yağmuru seyretti. Yavaş yavaş ve sinsice yağıyordu. Oysa yaz yağmurları ne hoş olurdu. Gök gürler, şimşekler çakar güldür güldür sağanak yağardı. Bu yağmurlarsa günlerce sürer, hava simsiyah olur ortalık çamurdan geçilmezdi. Toprak bile kokmazdı yağmur böyle yağınca. Pencereden uzaklaştı, aynada kendine baktı. Sabahlığı hala üzerindeydi. Parlament mavi rengindeydi... Kendi kendisine aldığı doğum günü hediyesiydi. Kimselerle kutlamak gelmemişti içinden. Davaları için mazaret bildirmiş, telefonunu kapatmış ve o gün kendine izin vermişti. Önce çok büyük bir pasta siparişi vermiş sonra kendine bu hediyeyi almıştı. Pasta hazır olunca da bir çocuk esirgeme kurumuna gitmiş kimsesiz çocuklarla kutlamıştı doğum gününü. Çocukları çok seviyordu. Ama kendisi bir çocuk yapmamıştı işte. Hayatının en büyük eksiğinin bu olduğunu biliyordu. Çocuklarla şarkılar söylemiş onlarla oyunlar oynamıştı. Hayatında geçirdiği en güzel doğum günüydü. Aynada parlament mavi sabahlığı ile kendini görünce bunları hatırlamıştı. Gülümser gibi oldu. Sonra yine hüzün kapladı yüreğini. Gitti koltuğa oturdu. Canı bir şey yapmak istemiyordu. Yine dışarıyı seyire daldı. Aslında dışarısını görmüyordu. Gizli bir ekrandan çocukluğunu gösteriyorlardı sanki...
&
‘’Anneciğim, bu yağmuru yukarıdan kocaman kovalarla mı döküyorlar?’’
‘’Hayır kızım!’’
‘’Peki, hortumla mı suluyorlar?’’
‘’Ohhhh! Allah’ım, kızımın hayal gücüne yetişemiyorum…’’
‘’Ama anne bilmek istiyorummmm.’’
‘’Güzel yavrum bunu sana detayı ile sonra anlatırım ama baban gelmek üzere ve yemeğimiz henüz hazır değil. Yemekten sonra anlatsam olmaz mı?’’
‘’Hem yemek yapıp hem anlatamaz mısın anne? Yoksa sen merdiven çıkarken sakız çiğneyemiyor musun?’’
‘’Onu da kim söyledi?’’
‘’Geçen gün babamdan duydum. İki işi bir arada yapamayanlar için söyleniyormuş. Babam dedi.’’
‘’Anlaşıldı. Senden kurtuluş yok. Pekâlâ. Seni tezgâhın üzerine oturtalım. Bak şimdi Cemre’m; Güneş ışıkları yeryüzüne vurduğu zaman ortalık ısınır. Isınınca sular ne olur?’’
‘’Buharlaşır…’’
‘’Evet, buharlaşır. Bu arada buhar yukarılara çıktıkça hava soğur. Buhar da buhar olarak kalamaz ve yağmur tanelerine dönüşür. Sonra havada yağmaya müsaitse yağmur yağar. Bak şimdi kapaktan yemeğin içinde buhar var değil mi?’’
‘’Evet!’’
‘’Biz kapağı açtığımız zaman dışarısı tencerenin içine göre soğuktur. Bak gördün mü kapağı açınca soğukla sıcak karşılaştı ve buhar damla damla su oldu. Gördün mü? Ama yağmurun olması için çok çok çok buhar olması gerekir.’’
‘’Ama anne biz neden göremiyoruz buhar olduklarını?’’
‘’Çünkü bunlar bizim göremeyeceğimiz kadar yükseklerde ve yavaş oluyor.
‘’Peki, anne kuşlar yağmurda ıslanmıyor mu?’’
‘’Yağmur yağarken kuşlarda yuvalarında yağmurun dinmesini bekler.’’
‘’Peki, anne kuşların yuvalarının da çatısı var mı?’’
‘’Bunu da cevaplayacağım ama başka soru yok tamam mı?’’
‘’Ama anne soru sormazsam nasıl öğreneceğim hepsini?’’
‘’Zamanla güzel kızım zamanla… Birazını okullarda birazını sorarak ve bazen kendin keşfedeceksin. Ama bunların hepsini zamanı geldiğinde öğreneceksin. Hepsini birden öğrenmen mümkün değil.’’
‘’Ben hemen öğrenmek istiyorum anne. Senin kadar çok şey bilmek istiyorum.’’
‘’Sarı kızım ben de birçok şeyi bilmiyorum.’’
‘’Anneler her şeyi bilmez mi?’’
‘’Hayır, canım annelerin de bilmediği çok şeyler vardır.’’
‘’Peki babalar?’’
‘’Onlar da!’’
‘’Yaaa!’’
Hayal kırıklığına uğramıştı Cemre Sevinç. O büyüklerin her şeyi bildiğini sanıyordu. Elinden oyuncağı alınmış gibi somurttu. Annesi kızının hayal kırıklığını görünce teselli etmek istedi.
‘’Biz büyükler de çok şeyi bilemeyebiliriz. Ama anne-babalar çocuklarının sordukları soruları bilirler. Bilemezlerse araştırır öğrenirler. Sonra bunları çocuklarına anlatırlar. Böylece her ikisi de yeni bir şey öğrenmiş olurlar. Şimdi anlaştık mı?’’
Cemre hala somurtuyordu. Annesinin kendisini biraz daha ikna etmesi gerekiyordu.
‘’Hatırlıyor musun Cemre; babana uçakların nasıl uçtuğunu sormuştun. Baban da bilmediğini ama ansiklopediden bakabileceğinizi söylemişti. Sence baban uçakların nasıl uçtuğunu neden bilmiyordu?’’
‘’Bilmem…’’
‘’Çünkü uçakların nasıl uçtuğu bilgisi günlük hayatımızda çok lazım olan bir bilgi değil bizim için. Bu bilgiler teknisyenlerin ya da pilotların ilgilenebileceği bir bilgi. Sen de zamanla senin ihtiyaç duyduğun bilgileri soracak araştıracak ve öğreneceksin. Şimdi gelelim kuşların evlerinin çatısı var mıdır yok mudur? Bazı kuşlar bizlerin evlerinin saçak altı dediğimiz hani tavanların alt yüzeyi var ya oralara yuva kurarlar. Bu yüzden ıslanmazlar. Ama çoğunlukla ağaç dallarının arasına yuva yaparlar. Onlarda yapraklarla dallarla korurlar kendilerini. Ama ıslanmış olsalar bile tüylerinden dolayı üşümezler.’’
‘’Yani bütün kuşların evleri farklı mı?’’
‘’Elbette! Büyükbabanlarla bizim evimizi düşün. Onlarınki tek katlı bahçeli ama biz apartmanda oturuyoruz.’’
‘’Tamam, anladım anneciğim. Anne? ‘’
‘’Efendim kuzum!’’
‘’Büyüyünce ben de senin kadar çok şey bilebilecek miyim?’’
‘’Sen benden de çok şey bileceksin bitanem…’’
Anlaşmıştılar ki kapı zili çalındı. Cemre; ‘’BABAM, BABAM!’’ diye kapıya koşturdu. Gelen gerçekten de babasıydı. Annesi ve babası çok iyi anlaşan uyumlu ebeveynlerdi. Kavga etmezlerdi. Bir sorunları varsa seslerini yükseltmeden çözmek için uğraşırlardı. Babası fizik öğretmeniydi. Sadece evde değil okulda da çok uyumlu çok sevilen bir insandı. Annesi ise anaokulu öğretmeniydi. Cemre; annesinin sarışınlığını ve yeşil gözlerini babasının uzun boyunu ve güzel alımlı burnunu almıştı. Vücudu kilo almaya müsaitti ama o sürekli buna dikkat ederdi. Ona göre yeryüzünde birbirine bu kadar yakışan bir çift varsa o da annesi ile babası idi.
Cemre’yi ellerinden geldiğince kendi ayakları üzerinde durabilecek bir çocuk olarak yetiştirmeye gayret göstermişlerdi. Kendi isteklerinden çok küçük dahi olsa onun karar vermesini kendi kararlarını kendisinin almasını ve bu karara saygı göstermeyi uygun görmüşlerdi. Bazen aldıkları görgü veya örf adetler bununla çelişse bile bunu aşmaya gayret göstermişlerdi. Tabi bu okulda Cemre’yi sıkıntıya sokuyordu. Evde ne kadar özgürse dışarıda o kadar yasaklar vardı. Görüşmelerini yasaklayan aileler bile vardı. Çocuklarının yoldan çıkmasını istemiyorlardı sözde. ‘’Baba bu insanlar neden bu kadar acımasız? Ben anormal biri miyim? Baba insanlar neden beni kırmaktan zevk alıyor? Bu insanlar beni öldürüyor! BABA KURTAR BENİ LÜTFEN!!!’’
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.