- 452 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Demokrasi 6
6-Dengeler tam bir eşitleştirmeler olmayıp; egemen sınıfla, sırf emekçi olur sınıfların aralarındaki uçurumu; sistemin beli bir balans noktasına değil, balans noktaları çevresine değin getirebilmenin mücadeleleri tarihiliği olmaktadır. Tam bir balans noktası öznel sistemin kendi üstüne çökeceği noktadır!
Şu halde demokrasiler her halükarda; o tolumsa sistemin otoritesiyle, ortak söz eşenlerince, girişen bir uygulama biçimleri şekliyle belirirler. Bu belirişlerden biri de, örgütlenme hakkıdır. Anayasal hak ve konumların, toplumlara göre ayrıntıla şan işleyiş biçimi, demokratik girişmeye açık yasalardır.
Ve her halükarda otoriteye karşı yönetilenlerin talep ve girişmesini ifade eder olacakla, şimdiki halde ve geleceğe dek olacakları, ana konturlarıyla mahfuz edinişlerdir. Şu hiç unutulmasın, otorite hiçbir zaman (yönetenler) demokratik olmaz. İster ulul emir olsun, ister halkın seçimiyle olsun. Çeşitli sivil baskı grupları eliyle mücadeleler tarihiyle yapı demokratik kılınırlar.
Burada bir boş söz ve inanca dek itaati, biyatçi kültürlerin, kişisel anlayışçı inanmalar altında, kişileri kanaatkar kılışlarla; uzun sürede nasıl bir bilmezlikçi kişiler kıldığı oyununa da inmek gerekmektedir. Biyati ve inacı olanlar, toplumun ne olduğunu, nasıl bir tarihi süreçle oluşup, hala da oluşan yaşayan dinamik bir süreç olduğunu bilmezler.
Olup biteni Yüce Tanrı iradesiyle şöyle şöyle olunmakla verilmiş bir biyati durum bilirler. Ve buna inanmanın mutluluğunu sürerler! Bilmeyen çok geniş yığınlar: ikbalce siyasetlerin, toplumsa gücü uygular olma sözleşmesine dayanakla hizmet ettiklerini. Hizmetin kendi emek güçlerinden bir kısmının sosyo toplum üzerinden çevrimleşişle bir gerçeklenme olduğunu kavrayamazlar.
Çevrimi duysalar bile, özümleyip analiz ve sentez yapamazlar. Bu nedenle hükümetlerin yaptıkları hizmet ve yatırımlara değin olan uygulamalarını ve halka sundukları kullanımları; "Allah razı olsun" diye karşılamaktadırlar! Bu ülkeler tepeden aşağı komutlanmanın inancı olurla iman eden müminleri olmalarla bin yılların uyuşukluğu içindedirler. Tepede kutsal kılışları ve uygulayıcısının sözleri vardır. Bunun hiç birini iman edenleri oluşturamazlar.
Böylesi; “Allah razı olsun” söylemli sosyal mantıki söz; bir insanın, kendisine ve bilgiye ve insanın toplumuna karşı yabancılaşması içinde olmasıyla çok çok mümkündür. Ya da insanların bilime; bilgiye; kendisine; toplumuna vs. sine yabancı aştırılmasından ötürü bilmezlikçi olan en büyük gafletidir.
Sanki o uygulamalar hükümetlerin bir görevi olmayıp; hakka hizmet yarışı(!) olacaktı. Kiminle yarış yapılıyordu bilmiyoruz! Ve hükümetlerin görev uygulamaları sorumlulukla öyle olmayacaktı da; bir lütuf ve bir kayra oluşun keyfiliği ile böyle; “Allah razı olsundu” olmuştu! Gibi yurttaş olamama vehim sel duyumlu, kendi dışında güçlerin sayesinde eğim eşen bir yaptırımmış gibi "Allah razı olsundu" anlayışları temelde; çarpık, bozuk, öğretişle topluma göre olmayan şizofren tavırcı bir gördürü ve algılatılma şekli tuzağıdırlar.
Bir kere bu söylem toplum dili olur bir söylem değildir. Halk dili olur inançtı bir söylemdir. Bu günkü sosyal adaletçi bir toplum içinde bireysel olur keyfi yardımların vaki tasallutu, sizin bir tasarrufunuz olmayacaktır. “Allah razı olsun” gibi bir duayı; sadaka vermek gibi olan bireysel tutumlara karşı, halk içinde; yine bireylere gösteriyorsanız, bu kabil tutumlara; bu gibiden sözleri söylemeniz, elbette çok denk düşer, iyi bir söylemdirler. Bu kabil öğrenmeler, toplum içinde, topluma ilişkin, dillenişlerlen söylenilmesi demek, yurttaşın sürü eşmece öğretilmelerine denk düşer!
Toplumlar, karşılıklı yüküm ve zorunluluklar esasına göre düzenlenirler. Hiç kimse toplumsa bir işini; doktorluğu, uçak mühendisliğini, askerliği vs. babasının hayrına, ya da Tanrı’nın lütfuna; veya başının gözünün sadakasına olur hayırlara, istinaden yapmazlar!
Bu yüzdendir (nedenle) ki, bir berber, berberliğini; bir doktor doktorluğunu; bir satıcı da pazarlamayı ve bir yönetici olur politikalar da; sorumlu, mecbur oldukları hükmi icraatlarını da; ’Allah’ın razı lığı’ için yaparcı olamazdılar! Bu adımız gibi ezbere bileceğimiz bir yurttaşlık bilgisi olmalıdır.
Toplumda görev diye; kurumlar diye, bildiriş veren kavramlar vardır. Bunlar sosyal yapı içindeki töreci ödevler gibi lütfen ve kişiler isteğine bağlı tutum, değildirler. Görev gibi toplumsa olan bir sözcükle ve ödev gibi halksa olan bir sözcüğün anlamını birbirinden iyice ayırmak lazımdır.
Aksine toplum içinde yönetenler ve kurum erbapları; kendi toplum görevlerini yasalara uygun olurluk içinde yapmazlarsa suçtur. Bu bağlamda toplum içindeki bir hastane hizmetinin açılmamasının altında bana; ’Allah razı olsun’ demiyorlar diyen bir hüsran yoktur. Ya da kendi keyfince olurdu, bir lütuf ve kayracı minnet olsun diye, hastaneler, okullar açılıp kapanamazlardı!
Bir toplum içinde maaşlar ödeniyorsa bu ’Allah razı olsun’ denişti bir lütuf için ödeniyor değildir. Bu yükümse bir öngörünün zorunlu sonucudur. İşin çarkı devranı zorunlu olacakla öyle döner. Bu insanın kişisel keyfinin üstünde olan bir yasallıktır bu gibi işletişler.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.