KENDİMİZİ SORGULAMAK
Bizde diğer canlılar gibi doğar, yaşar ve ölürüz. Geriye hoş bir seda bırakabilirsek ne mutlu. Aksi takdirde boşa geçmiştir yeryüzünde geçirdiğimiz zaman.
Yalnız değiliz bu âlemde. Dünyaya gelişimiz bile en az iki kişinin karar vermesiyle oluyor. İstisnaları bir kenara bırakırsak (nasılsa kaideyi bozmuyorlar) bir sevgi ortamında açıyoruz gözlerimizi yaşama. Dünya da karşılıksız seven tek varlıkla tanışıyoruz ilk olarak. Anne diyoruz ona ilk hecelediğimiz kelimelerle ve sonsuza kadar öyle kalıyor belleğimizde.
Gençlik çağlarında doğamız gereği karşı cinse fazlasıyla ilgi duyuyoruz ve bu noktada başlıyor içsel çatışmalarımız. Eğer erkekseniz (bu bir meydan okuma değildir, yanlış anlamayın) farkında olmadan annenizden gördüğünüz şefkati ararsınız karşınızdakinde. Oysa en büyük hatadır bu. Anne sevgisi karşılıksızdır ama aşk, emek ister, duygudaşlık (bu kelime TDK tarafından “empati” kelimesi yerine önerilmiştir) ister, karşılıklı anlayış ve güven ister. Bir başka insanla ortak yola çıkmaya karar verdiğinizde “ben” kelimesinden çok “biz” kelimesini kullanmayı bilmek gerekir.
Çoğu insan başkaları tarafından anlaşılamadığını düşünür. Huzur bulamadığını söyler. Farkında olmadan mutsuzluğu hayatının merkezine koyar. Kendini sorgulama konusu ise pek azımızın başarabildiği bir olgudur. Eğer bulunduğu ortamda huzursuzum diyorsa insan, hemen sormalı kendine; huzura katkıda bulunmak için ben ne yaptım ya da ne yapabilirim. Bu sorulara verebildiğimiz cevaplar ölçüsünde huzur bulabiliriz. Gidecek başka dünya olmadığına göre huzuru burada yakalamak zorundayız. Her şey insanın kendinde başlar ve biter. Şair ne güzel söylemiş:
Ya çaresizsiniz ya çare siz,
Ya ümitsizsiniz ya da ümit siz.
Sabah karşılaştığınız çöpçüye hiç “günaydın, kolay gelsin” dediniz mi? Eğer cevabınız evet ise bravo size. Zira bu basit selamınız o çöpçünün gününün iyi geçmesine büyük katkıda bulunmuştur. Daha bir keyifle toplamıştır sizinle selamlaştıktan sonraki çöpleri. Eve gittiğinde onu karşılayan karısı ve çocuğu da fark etmişlerdir mutluluğunu ve onların huzuruna da katkıda bulunmuşsunuzdur farkında olmadan. Bunun adına “Kelebek etkisi” mi dersiniz, başka bir isim mi koyarsınız bilmem ama bilimsel açıdan gerçekliği kanıtlanmış verilerdir bunlar. Eşinizin, dostunuzun kızgınlık anlarında ona aynı şekilde karşılık vermek yerine alttan alıp, aynı konuyu daha sakin bir zamanda değerlendirmek mutluluğunuza katkı sağlayacak, aksi mutsuzluğunuzu arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Zira ağzımızdan çıkan laflar diş macunu gibidir, bir kere sıktınız mı tekrar tüpe sokamazsınız. Söz ağzımızdan çıkana kadar bizim esirimizdir, çıktıktan sonra ise biz onun. Gerçek hayatta filmi geri sarma imkânı yoktur.
YORUMLAR
Sevgili Varol Bey, Yeni yeni ısınıyorum bu siteye. Sizin yazılarınızla başladım okumaya. Bu yazınız ile sizi biraz da olsa tanımaya başladım sayılır. Ben her sokağa çıktığımda; rastlarsam, çöpçüye, veya herhangi bir çalışana günaydın, kolay gelsin derim. Asansörde, dolmuşta, binmeden önce mutlaka selamlaşırım. Artık yaşını başını çoktan almış bir kadın olmama rağmen, bu hareketimin çoğunlukla yadırgandığını görüyorum. Toplumda bu davranışlara henüz hazır olmayanlar var. Ama bizler yılmayıp, ''Kelebek'' etkisinin sürmesine yardımcı olalım. Sevgiler.
VarolT
Ciddi sınavlarda 4 yanlış bir doğruyu götürür ama asla 10 yanlıştan bir doğru olmaz. Hayata aynı açıdan bakmamız ne güzel. Beni yadırgayacaklarsa varsın bu yüzden yadırgasınlar. İki kızım var. Küçüklüklerinden beri hep insan olma konusunda yönlendirdim onları. Rütbe makam statü gibi şeyler gelip geçicidir. Baki kaln tek şey ise insanlık...
Altın çöpe düşse değerinden birşey kaybetmez, tenekeyi istediğiniz kadar parlatın çeyrek altın etmez. Yorum nezaketiniz için teşekkür ve saygılarımla,
Kendini sorgulamak; sık sık yaptığım ve bana fazlasıyla zarara veren bir duygu karışıklığıdır. Sabah kalkınca yerdeki çöpleri toplama görevini üstlenen emekçiye günaydın deyip, iş yerine tin tin giden minibüse binip sıkış pıkış durup cama sinek gibi yapışıp yine de gülüp, sabah sabah beş dakika geç kaldığın için fırça atan müdürüne peki bir daha dikkat ederim dedikten sonra mecburi ama yine de sıcak bir gülüşü ortaya bırakıp, bütün gün işinden, eşinden, her şeyden şikayet eden bir insanı telkin edip gülmek eylemini zihnine yerleştirip , gülücükler saçarak pozitif enerji yayma çabasının ardından iş çıkışı o uzun koridordan yürürken gördüğün herkese gülücükler saçıp iyi akşamlar deyip, minibüse binip ( Yine sinek modunda) inince sokağa adımını atar atmaz dükkanını kapatan esnafla mecburi bir sohbete girişip ( Şen ve dinç numarası yapıp) yine gülüşüp sonunda evime giriyorum. Bitmiyor... Uyuyana kadar aileme gülüyorum... Yedi yirmi dört çalıştığım halde yine de gülmeyi felsefe edinmiş ben bile bütün gün gülerken gece kendime kalmadığımı anlıyorum... Yoruyor zihnimi bunlar...
Karmaşa... İç kanama geçiriyorum bu sıraları kusura bakmayın.. Kelimelerim hep kanıyor..
// Motive edici bir yazıydı..
Tebriğimle
Saygılar..
VarolT
Sizin yaşadığınız duygusal karmaşaları hepimiz yaşıyoruz zaman zaman. İnsan olarak sosyal bir varlığız sonuçta. Daha iyi bir yaşamı düşlemek ve istemekten daha doğal ne olabilir ki...
"Ayakkabılarım eskidi diye düşünüyordum,
Bir adam gördüm, ayakları yoktu." Şükrettim.
Özetle anlatmaya çalıştığım bu. Gidecek, yapacak bir işiniz var, kendi ayaklarınız üzerinde durabiliyorsunuz, sizin yüreğinizden taşan duygular bu sitede başka gönüllerde başka anlamlara dönüşüyorlar. Belki de yüzl yüze hiç görmediğiniz dostlar ediniyorsunuz ve ben ilk kez yazıyla temas kurduğum size bunları yazıyorsam önemlisiniz demektir. Sizin varlığınızla anlam kazanan o kadar çok şey var ki...
Lütfen daha dikkatli bakın.
Saygılarımla,