- 833 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şiirlerime Gömdüm Sevgiyi
Haber verin hüzne, ıslığımla geçiyorum terli geceleri
Adressiz yollardayım, sırtımda eskimiş sevda heybesi
Bozuldu gökkuşaklarım, neyleyim renksiz serüvenleri
Çözüldü aşkın şifresi dostlar, şiirlerime gömdüm sevgiyi
Bir çocuk sevincini çizdim yüreğine dün, bir resimce. Resimde sen vardın, dokunmaya kıyamadım, kıvrıldım yanına gizlice. En bıçkın uykulara açtı sonra göğsünü gece. Gecede sen vardın, çırılçıplaktın ama bir türlü sana dokunamadım. Alevi yaladı dudaklarının yüzümü, bedeninde sular vardı, kana kana içtim dayanamadım. Resmi bastırdım göğsüme, göğsümdeki sendin, ne kadar bastırdım bilmiyorum, ama sana bir türlü doyamadım.
Terli bedenine avuç sürdüm sonra, gün geceye dönerken ben. Yorgun gözlerinin dibine kuruldum, çiçekler getirdim sana gülüm, hepsini yüreğinin ‘en eşsiz’ vazosuna koydum. Bir başka müzikti sesinden fışkıran yaşam. Bir başka dünyaydı bana sunduğun devran. Yaşıyordum senin için, gülüyordum sevgin için, seviyorum seni sevda gülüşlüm, aşk bakışlım. Dönen her gün benden bir yaprak düşürse de, seninle oldukça seveceğim bu yaşamı, yarın kıyamet kopsa da.
Bütün renklerin sefasını biriktirerek yangın türküleri derledim sana. Mavi gülüşlerinle odalar kurdum, yeşil bakışlarınla mutluluğu buldum. Beyaz düşler biçtim sana. Mor çiçekleri yastığına koydum. Sarı sarılışlarım oluverdin. Turuncu yüreğinde bağdaş kurup oturdum. En güzel rengi emsalsiz gözlerinden çalarak, aşkla sevda bahçemi kurdum.
Ağrılı bir yaşam sancısıdır hayat, biz mutluluğun salıncaklarını katladığımızda. Gökyüzü her mevsim aynı dönenceyle ışıldarken tepemizde, aynı yağmurlarla ıslatır, aynı soğuğuyla üşütür bedenimizi. Ocağımızdaki ateşe avucumuzu tutarız, sırtımıza güneş umarız. Yaşamak denilen her saat ayrı tiktak gülüm, ömür boyu kendi gelgitlerimizle çalkantılı bir denizde inadına iksir ararız.
Şimdi dudağının kıvrımlarını düşleyerek yürüyorum ülkene. Yollar aşıp, denizler geçip varacağım ela gözlerinin çadırlarına. Gece saçlarına süreceğim şu terli avuçlarımı. Koynunun yataklarına serpeceğim özlem şiirlerimi. Yanan dudaklarının alevine tutacağım tutkularımı. İki bedence soyunup tek ses, bir nefes olacağız aşkımızın gücüyle. Çünkü sevda koyduk yaşadığımız aşkın ismini, sadece biz bileceğiz bu kutsal tılsımı.
Gümüş’i renklerle tropik iklimler ararken biz kırbaç yağmurlara tutuluruz Olympos’un tanrıları aşk’ı kutsarken. İçimizdeki çok sesli müziklerin incinmesiyle sevdayı korsanlardan çalarız. Tüm renkler mavi ve yeşile dönüşünce bir şiirce ruhumuzun dağlarında yankımızı dinleriz.
Karanlık bir devrilişin içli gökkuşaklarında ıssız sevileredir yolumuz. İçimizdeki bir yerlerde saklı ilkyaz yollarında yaşamdır yürek yangınlarımızın en sığınacak yerleri. Hayatın sorgularıyla, bir vedanın yanlış veya doğrularıyla gidene el sallamak nedense hep en zorudur.
En büyük mutluluk sana ulaşılan bir ülkede pınar gözlerinden sular içmektir. En büyük susamışlık gülüm, içip içip sevdanın köşkünde devrilememektir. En büyük yalnızlık seni böylesine severken kutsal tenine dokunamamaktır. En büyük sevda, en büyük aşk ve en büyük tutku bir tanem, seni şu anki kadar özlemek, özledikçe varlığına yürekten şükretmektir.
Yıldızları aralayarak düşlerimi getiriyor sana özlemle baktığım uçak. Gecenin kasığını okşuyor kocaman pervanesi, ellerim kıskanç. Al yazmalı sevdalar çınlıyor kulaklarımda ben seni hayallerimde beklerken, simlerin savruluyor ansızın, dilimizde hüzzam bir bekleyiş senfonisi büyürken. Gece perdesini çekiyor gül yüreklim, ben seni ruhumun yataklarında çırılçıplak, ama utançsız beklerken.
Kendi duvarlarımızın çiçekli odalarında sarılırız özleme. Avuçlarımızdaki büyük boşluklarla büyüler süreriz ruhumuzun kaybolmuşluklarına. Bir sarılıştır kimi en büyük özlem, kimi sessiz bir haykırışça sarar bedenimizi aynı alev ve düşeriz birlikte aynı yataklara. Terle ıslanır mevsim, çözülür gönlümüzün kaygan düğmeleri o an. Dokunuruz bitimsiz yolculukların düğmesine gülüm, önümüzde diz çöker bizi yıpratan zaman.
Değişmiş yaşamın içi gülüm, yürekleri yakıyor şarkılar artık. Perçin bir sevdadan geçtik seninle, çatılarda artık yağmur yok. Dizlerimiz kanadı aşktan, patikalar, eğri, yollar zor. Papatya sevdalar dağıttık avuçlarımızda, ereksiz bir arayıştı, gördük ki, çaremiz bile alevli bir kor. Sonra, çağlar sürdük içimizin karanlık odalarına, dişledik sonsuz umudu. Son ışıklara koştuk el ele, dağlardan indirdik Nuh’u. Hüzünlerin matrak havalarına yürüdük, aradık durmadan mutluluğu.
Yel çarpıyor yüzümüze şimdi, ağustosumuz bile sıkıntılı. Nice şiirler biriktirdim sana, bildik bir dilin girintisine sakladım. Gecenin tam ortasında aradım seni, ateşle suyu harmanladım. Gök gürledi, yaşam bilgisi çürüdü avuçlarımda, kalakaldım. Öyle gizli bir yarasın ki bende, seninle hep mutluluğu aradım.
Selahattin Yetgin