- 553 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMIN EŞİ ÖLSÜN - 4
Bir kaç dakika içinde bütün okul bahçede toplanmıştı. Sıraların arasında çengel bıyıklı adamlar ellerinde gazete ile örttükleri, silâh olduğu anlaşılan bir şeyler tutuyorlardı.
Liderleri merdivenlerin başına, normal zamanlarda okul müdürünün konuşma yaptığı yere çıkarak nutuk atmaya başladı. Katledilen arkadaşlarından, Başbuğ’dan, Osmanlı tarihinden ve ülkenin düşmanlarından söz ediyordu.
Öğretmenlerin hepsi kilitli oldukları çay ocağında içlerinden söyleniyor, sesli bir şeyler söylemeye bile çekiniyorlardı. Aralarında Millî Güvenlik öğretmeni bir Albay da vardı.
Ece hanım sanki bedeniyle oradaydı ama ruhu halâ babasıyla konuşuyordu. ’ Acaba yaşıyor muydu ? Terk ettiğine pişman mıydı ? Dönüp gelse, özür dilese, onu affedebilir miydi ? ’
Yıllar önce üç küçük kız kardeş anneleriyle yalnız kaldıklarında neler çekmişlerdi ? Köylerinde dul bir kadının yaşaması çok zor olduğundan şehre taşınmışlardı. Bir apartmanda kapıcılık işi bulmuşlar, güneş görmeyen rutubet kokan kapıcı dairesinde yıllarca neler çekmişlerdi.
Hem çalıştıkları apartmanın işlerini yapmışlar, hem de günlük alarak daire temizliğine giderek geçimlerini sürdürmüşler, bir taraftan da annelerinin ısrarıyla okumaya çalışmışlardı.
Birden ağlama şokuna girdi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi. Onu ilk teselli etmeye çalışan ilk bebeğine hamile olan Süheyla öğretmen oldu.
- Korkmayın Ece hanım. Birazdan çıkarırlar bizi buradan. Bakın bana, hamile halimle bile korkmuyorum.
- Ayşe, Ayşe diyordu Ece hanım. Öldü o, öldü ! Verem olmuş, kurtaramadık. Daha sekiz yaşındaydı !
Şaşırdı Süheyla öğretmen. Korkudan şoka girdiğini sandı onun. Kalkıp kapıyı yumruklamaya başladı.
- Kimse yok mu heey ? Kadın fenalaştı ! Açın kapıyı !
Kimse cevap vermedi ona. Diğer öğretmenler de başlarına geldi. Onlar da teselli etmeye çalıştı.
- Ayşe öldü, öldü. Kurtaramadık onu. Verem olmuş. Daha sekiz yaşındaydı.
En küçük kardeşiydi Ayşe. O kapıcı dairesinde hastalanmış, verem olmuş ve kurtaramamışlardı. Şimdi gözlerinin önünde bir neşeli oynarken bir de hastalanmış öksürürken, hasta yatağında can çekişirken görüyordu onu.
Biraz sonra Polis sirenleri duyulmaya başladı. Teslim ol çağırılarına silâh çekerek karşılık verdiler. Daha sonra da kovalamaca başladı ve hiç kimse yakalanamadan baskın sona erdirildi.
Çocuklar tekrar sınıflarına dönerken öğretmenler de hapsedildikleri çay ocağından çıkarıldılar.
Halil en çok Ece öğretmenini merak etmişti. Aradı fakat bulamadı. Bin bir merak içinde soruştururken evine giittiğini öğrenip rahatladı.
Ece Hanımın iyi olmadığını gören öğretmen arkadaşları onu evine kadar götürmüşlerdi.
Şimdi Halil olayı ve kendini sorgulamaya başladı. Bu insanlar Ülküdaşlarının katledildiği için okulu bastıklarını söylemişlerdi. Yani Ülkücüydüler, Milliyetçydiler. Daha önce Ülkücülük, Milliyetçilik hakkında çok güzel şeyler duymuş, kendisini de böyle biri olarak görmeye başlamıştı.
Milliyetçilk deyince Atatürk Milliyetçiliği aklına geliyordu. Ülkesini, milletini sevmek, tarihiyle övünmek. Ülkücülük de öyle. İdeal sahibi olmak, Türklüğü yüceltmek, Türk birliği kurmak, Dünya Türklerini bir araya getirmek için uğraşmak. Bunlar iyi, güzel fikirler olarak geliyordu ona.
Anladığına göre en büyük düşmanları Komunistlerdi. Komunist ne demekti ? Onlara göre, Türk düşmanlığı, dinsizlik, ahlâksızlık, kötülük ! Öyleyse eğer, Komuzim elbette kötü bir şeydi !
Peki niçin okulu basmışlardı onlar ? Bu okulun tüm öğrencileri Komunist miydi ? Çay ocağına kilitledikleri Öğretmenler Komunist miydi ?
Duyduğuna göre, hemen hepsi de bu okulun eski öğrencileriymiş. Öyleyse neden onlar da Komunist olmamışlar ?
Arkadaşlarını katledenler bu okulun öğrencileri ya da öğretmenleri miydi ?
Burada büyük bir çelişki vardı ! Milliyetçilk, Ülkücülük böyle bir şey olamazdı ! Onların bu hareketleri Milliyetçiliğe de Ülkücülüğe de yakışan hareketler olamazdı !
Eğer gerçekte buysa Milliyetçilik, Ülkücülük ; o zaman Halil’in bunu reddetmesi gerekecekti !
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Selam
Benimde anladığım ve kabul ettiğim Milliyetçilik Atatürk Milliyetçiliği Ülkücülük Türk ülkücülüğü geçmişine sahip çıkma kökünü Türklüğünü unutmama ve yüceltme. Onlar bencede ülkücü değil yazık ozaman ölen gençlere güzel bir yazıydu
tebrikler
saygılar
Fikret TEZEL
Değerli Arkadaşım.
O günleri yüce Rabbim bu millete bir daha yaşatmasın. Çünkü o günlerde bu ülkenin pek çok genci kara toprak oldu. Ülke, için, Vatan için diyerek öldürdüler birbirlerini. Neredeyse herkesin aklı başkalarının cebinde dolaşıyordu. Şimdi baktığımızda eskinin ülkücüleri senden benden sosyalist, eskinin devrimcileri senden benden milliyetçi. Her şey boşunaymış demek ki ama ne yazık ki bunu çok acı bedeller ödeyerek öğrendik.
Selam ve sevgiler.