- 733 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Benim Resim Yapmam, Birilerinin Özyaşam Öyküsünü Yazmasına Benzer
’’Benim Resim Yapmam, Birilerinin Özyaşam Öyküsünü Yazmasına Benzer’’
Pablo Picasso
Sabah sekizdi uyandığında, bir sigara yaktı elini yüzünü yıkadıktan sonra. Aç karnına da ne kötü gidiyor şu zıkkım. Neyse yarım pakete düşürdük sonunda, radyoyu açtı, sabah koşusuna çıksam mı yok yok, soğuk görünüyor dışarısı üşürüm. Müzik eşliğinde kırk beş dakika jimnastik yaptı biraz da ağırlık çalıştı. Sonra bakkaldan gazete, biraz ceviz içi, çavdar ekmeği aldı, Tam eve gidiyorken simitçinin yanık sesini duydu, bir yanık simit ve üç tane de normal simit aldı. Apartmana girdi, üçünü aşağı kattaki komşunun kapısına koydu poşetle, çocuklar yer diye düşündü bana bir tanesi bile fazla. Eve girdi. Çayı ocağa koydu. Acıkmıştı. Sevdiği seramik geniş tabağa kahvaltılıkları hazırladı. Bir yumurta haşladı. Sivri biber, domates, tereyağı ve beyaz peynir ile kahvaltısını etti.
Sarp’tan beklediği mesaj geldi. Ablacığım keyifsizim, bugün seninle gelemeyeceğim. Ne yapsın çocuk dedi. Rahatsızdı zaten iki gündür, soğuğa doğru sürüklemek yanlış zaten, Canan’ı aradı, bu gün işin var mı, Sabancı Müzesi’nde Picasso’nun sergisine gideceğim, istersen gel,
- Olur ama, ben Kadıköy’e doğru gidiyorum, Amerika karşıtı miting var, ona katılacağım, saat üçte biter sen de bana uğra, akşam bende kalırsın.
- Hayır Canan kalamam, eve dönmem lazım.
- Neyse Meltem benim de daha sonra başka bir işim var sen programını bozma.
- Peki, dikkat et kendine.
- Merak etme.
Ne yapmalı, babamı arayayım dur, belki gelir.
- Baba bugün programın var mı, benimle Picasso’nun sergisine gelir misin Emirgan’da? Baba düşündü biraz.
- Sağol kızım ancak çok fazla ayakta kalamıyorum. Ben gelmeyeyim.
- Peki baba.
Duş aldı, hazırlandı çıktı. Önce Hüseyin Bey’e uğrayayım sonra da giderim dedi. Gelirse ona da teklif ederim. Hüseyin Bey yemekteydi bekledi, geldi Hüseyin Bey, içtenlikle karşıladı onu
- Nasılsın Meltem?
- İyiyim ya sen?
- Ben de.
- Meşgul müsün
- Evet, çok iş var,
- Kaç dakikan var,
- On dakika, sonra hemen bir yere gitmek zorundayım.
- Tamam ben de sana benimle karşıya geçer misin diye soracaktım.
- Çok isterdim ama bir kafeteryanın dekorasyonu vardı. Acil oraya gitmek zorundayız. Araç çağırıldı bile.
- Önemli değil, görüşürüz,
- Hoşçakal
- Kendine iyi bak.
Emirgan’a vardığında saat 17:30 olmuştu bile, bilet aldı, aman Allahım o ne kuyruk. Müzenin bahçesinde bir kadın heykeli var, tam yerde, giydiği kumaşın kıvrımları bile belli oluyor, çıplak ayaklar sahici gibi, öyle çok dokunmak istedi ki ama dokunamadı. Allahım bu ne kadar güzel bir şey. Hava da öyle soğuk ki, üzerinde incecik bir mont, titriyor Meltem, üç saat bekledi, saat 20:30’da ancak girebildi içeri.
Bir buçuk saat tüm resimleri dolaştı tek tek, bazılarını tekrar tekrar seyretti. Orijinal resimleri görünce evdekilere nasıl bakacağım, çok kuru gelecek, ne güzel yapmış, eline sağlık, gerçekten deha, ne inanılmaz lezzet, bu ne büyük şey, renkler nasıl, bu muhteşem bir şey, bu duygular, yarattığı anlatılamaz derinleşme demeyeyim de ruhunu çentiyor sanki dilim dilim değil katmer katmer, bir şeyler doluyor o çentilen yerlerden, acı değil de iyi bir şeyler, dağlıyor bazen, dağlayarak giriyor içeri, acı vermeden ama, ne yorgunluk ne o kadar ayakta bekleme, ne ağrıyan belin ve hissetmediğin bacakların önemli değil, bir başka dünyaya gidiyor ve gelmiyorsun, gelmek istemiyorsun, ne olur şu salonda izin verseler de sabaha kadar kalsam, kalsam da resimlerin altında bir uyusam, uyansam tekrar gezsem, yorulsam biraz dinlenip tekrar gezsem, öyle çok dokunmak istedi ki resimlere ama dokunmadı olmazdı.
21:55’ti çıktığında, müzeden. Emirgan’ın güzel sahil yolunda biraz ilerledikten sonra bir kafeterya gördü. Kısa bir kararsızlıktan sonra içeri girdi. Sıcak bir tavuk suyu çorba, sonra serginin etkisinin derin sarhoşluğunu yaşayarak ikişer bardak çay ve sigara içti.
Saat 23:00’e geliyordu. Dönüş yolu uzundu, gelen ilk belediye otobüsüne bindi. Karaköy’de inerim, hem sanırım 01:00’e kadar vapur vardır. Oradan Kadıköy, sonra sıcak ev, çok yorgunum, olsun değdi ama.
Karaköy’e geldiğinde saat 24:00 olmuştu. Bir de baktı ki vapur iskelesi kapanmış, ne yapacağım kaldım. Rıhtımdaki balık lokantasının garsonu hemen çağırdı onu gel bir çay iç, oturdu dışarıdaki masalardan birine. Çay ve sigara içerken düşünüyordu ne yapsam.
- Taksi dolmuşlar var onlara binersin dedi garson, bir yandan karşısındakini yoklayarak, pas verirse hemen aksiyona geçeceği belli olan aptal bir surat ifadesiyle. Taksi gelmedi. Yanımda da fazla para yok ki ancak Taksim, sonra Kadıköy, kaldık burda ne yaparım, neyse dur panik yapma bir çare bulacağız elbet, garson durdurdu bir taksiyi, çay benden dedi pişkin bir yüzle. Meltem direttiyse de almadı. Meltem çantasını kontrol etti, ekstradan bir 50 Lira çıktı. Nasıl rahatladım, ne yapacaktım gece yarısı yollarda, atladı taksiye, eve geldiğinde saat 01:00 olmuştu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.