- 404 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dili Sahipleniş Agümanı Üzerine 1
Okuduğu bir makalenin fikri algılatmasından çok, makalede kullanılan sözcüklerinin kendi mantık kalıplarına hitap eder kodlar olmamasıyla, alerji olan öznel oluşlar vardır. Bu kabil argümanlar dil kullanım ulamlarına da karşı çıkıp, şu veciz (!) sözü söylerler:
"Efendim, Türk dilinde; yapısal sözcüğündeki gibi sal eki; tarihseldeki gibi sel eki, kimi pek çok söz ve sözcüklere getiriliyormuş ta; sal sel ekleri Türkçe mi değil mi, tartışılırmış! Bu nedenle de Türk dili, sal’a konup; sel’e veriliyor” muş! Aslında burada sala konup sele verilen, naçizane anlayışımla kendi şartlanmış, anlayışsızlıktı bilinçsizliklerimizdirler.
Bu metin yazarının böyle bir kaygısı yok ve bu kabil anlama anlatımları içinde olmaz. Kendi kategorik anlama ve anlatım kalıplarımla; bir anlatım konusuna kendi öznel hafızam içindeki dilime en yakın düşen ilk sözcük, kaygısızca yazdığım sözcüktür. Bu kabil kullanılan sözcüklerin anlamı, cümlemi az tanımlamış veya yanlış tanımlayan bir eksikliğim gibi zaafım olabilir. Bu uyarıya diyecek bir sözüm yok, ancak eyvallah derim.
Değilse kullandığım sözcükte; sal-sel eki varmış, bu benim kaygım değildir. Eğer sal-sel eklerinin diğer anlam çağrıştırıldıkları ile sala koyup sele vermek gibi biraz mizahla, kendisini haklılık gibi bir durum kazanır olunacaksa, bunu; Türkçemizin diğer işlek yapım ve çekim ekleri ile de komikleştirip, bu boş mantıkla, kendimizi haklıymış gibi bir duruma düşürebiliriz (! )
Aşağıda bunun örneği, bize önerilen tarih-tarihi ve tarihilik sözcüğü üzerinde verilecektir. Bu örnek söylemim, benin bu düşüncede olduğumu değil, aksine Türkçemizdeki çok doğru eklerimiz içinde de aynı yaklaşımı, aynı mizah ilikle söyler olduğumuzda da, gayrı alaka; zımni algılı haklılıkların olacağını, belirtmek ve bununla da, sizin haklı olmayacağınızı söylemektir.
Ben bu tartışmayı, bu eklerin Türkçe mi, Türkçe değil mi; noktasıyla değil de; bu tür sözcük iletişimine alışık olmamanın, anlam zaafları yaratır olacağı noktasıyla ele alıyorum.
Bu tür okurların (!) bütün makale okumalardan anladıkları ve çıkardıkları da budur! Görece haklılar da. Çünkü insan kendi anlama kalıpları üzerinden daha hızlı ve daha iyi iletişime geçer. Ne var ki farklı çevrelerden oluşla, her bir farklı çevreden oluşan okurlarınız, farklı olan, onlarca anlama anlatım kod dilli kalıplarına sahiptirler. Hatta kimisi de sadece inanç dili üzerinde olayları anlar ve anlatır.
Bu farklı kodlardan ötürü de kod çözücü dediğimiz, dekoderler (çözücüler) vardır. İnsanın bir yabancı dil bilmesi ile "magnetic field" gibi bir sözcüğü, dekoderi sayesinde "manyetik alan" diye, kendi kodları üzerinde dönüşümle tanıyacaktır. Bu nedenle bu kabil eleştiri yapan kişi; "tarihsel" sözünü anlamış olmalı ki, yazarına; neden "tarihi" denmediği gibi bir sorgulayışlar içine girmektedir.
Buna verilecek cevap ta; eğer tarihsel sözcüğü kod çözücünüz olan kendi dekoderinizle hemen tarihi olan anlamasına dönüşmüşse, siz; bu sözcüğün mesajını tarihi denen sözcük kalıpla anlamışsınız demektir. Öyle ise sala koyup sele vermek gibi bir savunuş içine girmek, nedendi?
İnsanın çocukluktan beri yetiştiği sosyal ve nesnel fiziki çevrenin etkiler girişmesi olan, her bir anlama anlatmalarına dek kategorik kalıp dilleri ile iletilmesi, insanın mutluluğu ve hakkıdır. Ancak bu yazarın okuduğumuz anlatım dilinin kusur oluşundan çok mutluluk ve hak, tamamen şikayetnamecinin kendi kod çözücüsünden kaynaklı bir durumdur.
Yazar makale konusunu hangi okurun kod diline göre yazacaktır? Halkın kullandığı dili, İstanbul dili der gibi olduğunuzu sezmek olasıdır. Halkın dili de öyle herkesin herkesle anlaştığı bir kod dili değildir. İstanbul dilinde, herkesin herkesle anlaştığı bir kod dili olmayıp kodlar dilidirler. Kendi içinde onlarca parçalıdırlar. Çünkü halkın ve İstanbul’dakilerin failleri de çok çok farklı çevre ve kültürün kodlarıyla girişirler.
Burada okura da çok önemli bir görev düşer. Okur, kendi ilgi alanı olur (elektronik gibi_tarih gibi) konuların, o alanlara dek kullandıkları çoğu sözcükleri, değil kendi toplumunuz, Dünya toplumunun ortak kullanım dili olurlar. Bunun için bu alandaki yeğlenir sözcük kullanımlarını da okurlar öğrenmelidirler. Dil araç olurla bir küme içinde, halkın dili, inanç dili, bilim teknoloji dili, felsefe dili ve toplumun dil gibi çok farklı şeylerdir. Sizin kendi anlamalı kod dilinizi aşar...
Hep kendi anlamalı kod dilimize göre hitap beklememeliyiz. Sal / sel ekli anlatımları anlayamıyorsak; hep develer karşı tarafın kendi ağızlarına ot tutulmasını dilememelidirler. Karşı tarafın bilmesi gibi develer de, eğer ot istiyorlarsa, boyunlarını uzatacaklarını görmelidirler.
Hani "bu yazı, okumanın bütünlüğünü sağlama anlamında; kimi okurun alışmış, rahatını bozmayan, okuma-anlama mantığına göre, okurunun anlamasını zorlar olan, metin içindeki kimi sal-sel yapım ekli olan sözcüklerden oluşmuş," deseler anlarım.
Yine "bu sözcükler; okurun aşina olamaması nedeniyle, okur olarak benim; okuma ve okunan yazıya değin kiplenişimin canlılığını koparıyor. Böylece bu sözcükler esere dek okumanın akışını ve okuma-anlamaların insicamını bozuyorlar. Bu da biz okurunu az da olsa, okumaktan soğutuyor", deseler hani; yine anlarım.
Oysa bin bir emekle ortaya konmuş mesaide, bu kabilden sabit fikirli olan bizlerin bütün çıkardığı anlama, sözcüklerin; sal’a konup; sel’e verildiğidir! Bunun, pek bir anlama ve eleştiri olmadığı da, çok çok açıktır.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.