- 1353 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÖRNEK BİR İNSAN
Bugün - 17 Nisan-, Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in ölüm yıldönümüdür. Aramızdan ayrılalı kırkbeş yıl tamamlandı. O’nun için, “ Örnek bir ilim adamı veya fikir adamı” demiyorum, “ Örnek Bir İnsan” diyorum.
Çünkü; bir insan, örnek bir ilim adamı, bir doktor, bir asker, bir şâir.. olabilir ammâ; ” örnek bir insan “ olmak hepsinden çok farklıdır.
Örnek insan; “ kâmil” vasıflı insandır. Dörtbaşı mâmûr dediğimiz ve bütün hususiyetleriyle –topyekûn-önde bulunan kişidir. Elbette ki, ilmî kaabiliyet ve mevkii de bunun içindedir ammâ, O; her şeyden önce irfânıyle, duruşuyla, fazîlet sâhibi oluşuyla, dürüstlüğüyle bunda numûne teşkil etmelidir.
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “ Îmânı kâmil olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” Peki; yine Peygamber Efendimiz buyur muyorlar mı ki: “ İslâm, güzel ahlâktan ibârettir.” ve “ Ben, ahlâkın en yüksek olanını tamamlamak için peygamber olarak gönderildim.”
İşte; Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil de, bu “güzel ahlâk üzre bulunan/yürüyen”, bir örnek şahsiyettir.
Ne yazık ki; böyle şahsiyetlerimiz, gençliğimizin önüne çıkarılmıyor veya onlara çok az yer veriliyor; böylece, maarif ve kültür mes’elelerimiz bu kişilerden oldukça mahrûm bir vaziyette senelerini hebâ edip gidiyor.
Kendi kıymetlerinden ve kıymetli şahsiyetlerinden habersiz gençlik, kendisine –maalesef- başka öncüler, önderler, örnekler,liderler arıyor ve seçiyor. En büyük sıkıntımız buradadır!
Ali Fuad Başgil; îmânda da, onun getirdiği güzel ahlâkta da, tevâzûda da samimîdir. O’ndaki ilim aşkı, insanlığa hizmetin bir tezâhürü olarak bu güzel ahlâkın bir tamamlayıcısıdır.
Mükemmellik, O’nun,yüksek bir ahlâkî, ictimâî ve ilmî unsur olarak, ömrü boyunca dâimâ vasfı ve hüneri olmuştur.
Birinci Dünyâ Harbi’nde, tam dörtbuçuk sene Kafkasya Cephesi’nde yedeksubay rütbesiyle fillî olarak savaşa katılmış; savaş sonunda İstanbul’a dönünce, kendisinden feyz aldığı eski müderrislerden Şevketi Efendi gibi bir kâmil insanla muhatap olduktan sonra, F(ı)ransa’da önce lise tahsilini tamamlamış, ardından Hukuk Fakültesi’ni bitirerek, doktorasını yapmıştır. Bilâhare Ordinaryüs Profesörlüğe kadar ilerleyerek, gerek üniversite hocalığında ve gerekse diğer insânî münâsebetlerinde “numûne şahsiyet “ olarak kendini göstermiştir.
Hacmi küçük fakat mahiyeti büyük olan “Gençlerle Başbaşa “ adlı kitabının sonunda, kendisinden “ kendisinden feyz aldığım” dediği, yol göstericisi Şevketi Efendi hakkındaki şu cümlesi, “ vefâ” kelimesiyle ne kadar mutabıktır lütfen okuyunuz:
“ Allah, Şevketi Efendi merhumu nur içinde yatırsın.” ( sy.58)
Bir yazısında: “ İlmin kaynağı zekâ, amelinki ise, irâdedir.” diyen Başgil Hoca, ilmin en üst mertebesinde bir Türk münevveri olarak, “ zekâ” ve “ irâde”sini arzusu istikametinde başarıya ulaştırmakla kalmamış, ilminin yanında, kendisinden sonraki nesillere de çok mühim “ örnek tavır” bırakmıştır.
Başgil Hoca, dilimizdeki: “ Efrâdını câmi, ağyârına mânî” sözünün sâhibi ve tatbikatçısı olan ve kendisinden emîn olunan bir şahsiyetti. Özü de sözü de dosdoğruydu. Muhakkaktır ki, doğru insan, aynı zamanda çevresine de “faydalı olan insan”dır.
Sözlerimi,- O’nu rahmetle yâd ederek- yine örnek alınacak ibretlli bir hâtırasını nakille bitirmek istiyorum.
Yıl, 1946’dır. Demokrat Parti yeni kurulmuştur. Celâl Bayar, kendisinden görüşme (randevu) talebinde bulunur ve İstanbul’da, Maçka Palas’ta buluşurlar.
Bayar, O’na, şöyle der:
“- Zahmet ettiniz. Görüşmek istememde iki maksadım var. Evvelâ, partimiz kuruldu. Memlekete hizmet yolunda beraber çalışmayı ricâ edeceğim.”
Başgil Hoca’nın cevabı, ilgi çekici olduğu kadar, her devrin ilim, siyâset ve bürokrat adamlarına ibret olacak tarzda ve seviyededir:
“ – Efendim ben, üniversitede hoca kaldıkça, fikir istiklâlimi muhafaza etmek kararındayım. Tâ ki yarın iktidara geldiğiniz zaman müsaadenizle, sizleri de tenkit edebileyim. Bu hususta beni mâzur görünüz.” ( Bknz: Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Türkçe Meseleleri, Yağmur Yayınevi, İstanbul 2006, sy.67)
İşte; gerçek ilim adamı budur! İşte; hakikî örnek insan budur!
M.Halistin KUKUL