SEVGİLİ ......
Sevgi üzerine ne kadar çok yazılmıştır.Ne çook şiir, ne çok resim ,ne çok şarkı.Hele hele şarkılar.İçinde sevgi ya da aşk sözcüğü geçmeyen şarkı yok gibidir.
Duygulara mektup yazma fikri sevgili hocam Aysun Çetinkaya’dan geldi.O bize bu gün yazdığı bir mektubu okudu.Ben ise duygudan çok mektuba öykündüm.
Çoğumuz bazı şeyleri biliriz de, derleyip toparlayıp orataya çıkartamayız.Bazen de ben bunu daha önceden neden düşünmedim der, hayıflanırız.Oysa mektup yazmayı çok severim.
Yatılıda kızlar o zamanlar cep telefonu ya da internet olmadığından yavuklularına kağıtları mis kokulu,pembe beyaz mektuplar yollardı.Yollardı diyorum, çünkü fen bölümünün en güzel kompozisyon ve mektup yazan kızı olan benim, mektup gönderecek bir sevgilim yoktu.
Ben de yapabileceğim en güzel şeyi yapar, arkadaşlarımın ağzından çeşit çeşit mektuplar yazardım , sevgililerine.
Cevaplar ise benden gizli kuytu köşelerde okunurdu.
Sonraları benim de, mektup yollayacak bir sevgilim oldu.Ama ben yine diğer kızların kalemşörlüğüne devam ettim. İyi ki etmişim.Yazma zevkine varmamı sağlamış bu. Benim kalemi elimden bırakmama vesile olmuştu.
Konu sevgiden mektuba gitti,başka türlüde olmazdı zaten.Sevgili diye başlayan,giden kişiye bağlı olarak, altında öpücükten tutun da küçük bir çocuğun el izine kadar ,aklınıza gelen herşeyle sonlanırdı mektuplar.
Postaneye vardınız mı, bileklerinden dirseklerine kadar siyah bezden kolluklarıyla, postane memuru mektubunuzu kırılacak eşya ineceliği ile alır, sanki içinde yazılan duyguları incitmekten korkardı.Mektup zarfı ,renkli bir de kokuluysa, mektubu uzatana sezdirmeden şöyle anlamlı anlamlı bakılır, hafif bir iç çekişle ıstampa bulmaya aldırmadan pulun arkasını yalar, acele acele yapıştırırdı.
Mektup bir zarf bir kağıt ve yazılardan ibaret değildi.Yerine göre mektuba sarı öküz, kara sıpa, yerine göre harman zamanı, yerine göre o yerin bahar dalları yüklenir, hatta bazen ucu sevdanın ağırlığından yakılırdı.Hasretliğin çakilmezliği, özlemin büyüklüğü mektuba konan çiçeğe, resme yüklenir öyle postaya verilirdi.
Mektubu yazmak kadar cevabını beklemek de ayrı bir seramoni idi.Kalp atışları hızlanırdı postacı göründüğünde. Gizlenmeye çalışılan bir heyecanla , bizim kapıya doğru yürüsün diye içten içe dualar okunurdu.Bazen de evdekiler mektubu görmesin, haberdar olmasınlar diye, nice yollara başvurulmazdı ki.Zarfın üstüne erkeğin adı kız,kızın adı erkek olarak yazılır, farkedildiğinde hep okul arkadaşından geldiği söylenirdi.
Mektup sevgi taşırdı.İnsanlar duygularını dökerler, dökülen duygular yol olup karş gönüle ulaşırdı.
Sevgi mektuba sığmazdı taşardı.
Kızgınlığı anlatan mektuplarda olurdu.Bay Haşim ya da Bayan Refika diye başlayan.Ya da mesafeli Pek Kıymetli Bayan, Sayın Osman Efendi hitaplı. Ama mektuba sorarsanız onu işlevi sevgi köprüsü kurmaktır. Mektup zarfını gören içinde genellikle güzel duygular bulacağından emindir ve duygularını alıp yanına yırtar zarfın köşesini.
Türkçe derslerinde mektuplarımız genellikle;
SEVGİLİ.......................... diye başlamaz mı? SEVGİLER
YORUMLAR
İçim ısındı...Mektup yazmak ,mektup almak,hatta bu konuyu hatıramak,hatırlatmak artık öyle gerilerde kaldı ki.Benim içinde asla yeri dolmadı.Hala yüreğini kanatlandırmak istesem birinin birkaç satır karalar postanenin yolunu tutarım.Garip ama hep "Teşekkür ederim,birinden mektup almayalı öyle uzun zaman olmuştu ki" sözüyle de içim incinir birden...
Kutladım yazarı...Teşekkürlerimde cabası...
Saygılarımla
NeNa