- 1158 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KEDİLER VE İNSANLAR
Cenabı Hakkın yarattığı her nesnesinde ve her canlısında bir güzelliği bir gizemi ve ibretleri vardır. Hayvanların çeşitleri ve kendi aralarında da türleri, bir yaradılış şekli, hareket tarzı ile kendilerine verilen koordinatlarıyla içgüdüleri vardır. Bende bu konuda kedi hakkındaki izlenim, hayret ve düşüncelerimi arz ve insanlarla kedilerin mukayesesini yaptım.
İslamiyet’te en fazla kediler için yer verilmiş, hatta denilmiştir ki kedi sevgisi, merhameti imanın feyzindendir. Bu hususta Peygamber Efendimiz ve Hz. Ali namazlığında ve eteğinde yatan kediyi incitmemek için o kısımdaki kumaş parçasını kesip bırakmışlardır. Hatta bu hususta Peygamber Efendimizin en yakın dostu hadis âlimi Ebu Hüreyya hazretlerinin kedi sevgisinden dolayı kedicik babası olarak adlandırılmıştır. Kedilere hep iyi davranmışlardır. Her kedinin anlında parmak işaretleri vardır, hatta denilir ki bu işaretler Peygamber Efendimizin parmak izleridir. Evlerimizin içerisinde bizimle yaşamışlardır. Ne yazık ki sevgi ve merhametlerin yok olduğu bu devirde onlar evlerimizden sokaklara atıldılar, taşlandılar, garip kaldılar.
Kediler dünyanın en temiz ve titiz hayvanlarıdırlar. Bir kedi sabah uyandığında ve muhtelif zamanlarda umumi temizlik ve vücut bakımlarını yapar. Bütün vücudunu, hatta tırnak uçlarına kadar diliyle yalayarak tertemiz yapar, sonra tekrar patilerini ıslatır yüzünü uzun süre sıvazlayarak yıkar, sanki bir gusül abdesti alırcasına, sanki bir bayan gibi makyaj yaparcasına bir havası bir edası vardır. İnsanlara örnek olurcasına. Daha sonra zindeliğini, formunu korumak amacıyla uzun, uzun ger-neşir, sabah sporu hareketlerine başlar. Duvarlara zıplar akrobasi yapar, bir ağaç gövdesini tırmalayarak patilerini güçlendirir. Küçük yapısına rağmen kendinden emin ve korkusuzca mağrurane dolaşır. Cesaretiyle aslan gibi kükreyerek bir köpeğe bir yılana karşı kendini korur. Bütün bunlara rağmen sevgi hayvanlarıdır, sevgiye muhtaçtırlar.
Oyunlar yapmayı, koşmayı seven bazen sırt üstü dönme oyunları yapan munis hayvanlardır. İnsanları çok sever, o güzel başını size yaslayarak çevire, çevire okşarcasına size yaslanır. Sizden bir yakınlık hissettiğinde dizinizin dibinde yaslanarak gözlerini yumar, bir duamı okur, yoksa bir şarkımı söyler bilmiyorum. O kadar sevgiye muhtaçtırlar ki çoğu kez, bilhassa akşamları yolda giderken sizinde ardınıza takılan bir kedi olmuştur. Açlığından değil, sadece sanki sizinle muhabbet etmek için ya da onu sevmeniz için ardınız sıra koşar durur. Onların bu hallerine bayılırım. Evinizde hiç kedi beslediniz mi? Türlü maskaralıklar yapar, çocuklarımızın oyun kaynaklarıdır. Çocuklarınızın sizinle ilgilendiklerinden daha çok sizinle ilgilenirler.
Küçükken yastığımın yanında uyurken mırıltısını duyduğum ve beni sabahları patileriyle yumuşakça yüzüme dokunarak beni uyandıran benimle oyunlar yapan küçük bir kedim olmuştur. Derler ki kedi nankördür, hayır, hayır bu doğru değil. Zira sıhhatine o kadar çok düşkündür ki ancak yarayışlı olanları yer hatta doyduğunda et dahi verseniz artık yemez. Ama biz insanlar önümüze konulan yiyecekleri fazlasıyla hatta sıhhatimizi bozacak şekilde yiyoruz da biz nankör olmuyoruz. Temizlik konusunda da o kadar çok ileridirler ki bir tuvalet ihtiyaçları olduğunda da uzaklaşır, toprak bir zemin bulur, patileriyle derince eşeler, oturup sıkıntılarını giderdikten sonra tekrar patileriyle üzerini örter Hatta öyle ki, koklayıp, koklayıp sonra tekrar örter. Onlardan daha temiz ve titiz olduğumuzu iddia ediyoruz ama çoğumuz sofraya otururken ve kalktıktan sonra ellerimizi yıkamıyoruz, temizliğe dikkat etmiyoruz, hatta bir kedi kadar sporlarımızı yapmayıp sağlığımızdan şikayet ediyoruz. Bir duvar kenarına, idrarını yayan bir insan, bir kedi kadar titiz değil, üzerinide topraklamıyor, kokuşmuş ve pis bir halde bırakıyor.
Bu hayvanların çok önemli ve düşündürücü meziyetleri vardır. Ne kadar yüksekten atarsanız atınız, düşeceği anda dört ayağını eşit ve dengeli bir halde yanlara açar tıpkı bir paraşüt gibi hızını keserek aşağıya düşer ve kendine ziyan gelmez. En önemli meziyetleri de yol bulma içgüdüleridir. Hiç unutmam küçükken bir kedim vardı ardımdan hiç ayrılmazdı. Bahar ayı geldiğinde 15 kilometre uzaklıkta ki bir köy evine taşındık. Kedimi de göç arabasıyla birlikte götürdüm. Sanki köyde ikimizde çok sevinmiştik. Güz geldiğinde tekrar göçlerimizi yükledik şehre taşınacağız ama bir türlü kedimi bulamadan, çok üzüldüm ve köyden ayrıldık. Şehir evine taşıdıktan sonra beş gün geçmişti ki bir sabah kapıya çıktığımda kapımızın önünde beleyen kedimi gördüm, sanki gözleri gülüyordu çok sevinmiştik.
Daha sonra çok düşündürücü ve hikmet dolu bir olayın vuku bulduğunu anladım. Zira o kediyi köye götürdüğümüzde arabayla götürdük, dönüş yolunu bilmiyordu. O kedinin rasgele köyden çıktığını düşünün, insanlar gibi bir şehrin yollarını caddelerini köyün bahçelerini tarlalarını tanımıyorlar, kuzeye, doğuya, başka yöne de gidebilirlerdi. Derler ki onların anten görevini yapan bıyıkları var, yol gösteren yıldızları var, birde kendilerine verilen hikmet dolu yolları var. Bize verilen aklımızla övünürken ilk gittiğimiz bir yerleşim yerine tekrar gittiğimizde unuttuğumuz çok olmuştur. Nasıl oluyor da köyün dolambaçlı yerlerini, dağlarını aşarak ve şehrin yoğun ve tehlikeli yollarını duvarlarını aşarak menzili verilen güdümlü bir roket gibi, sanki koordinatları hesaplayarak nokta hedefle bizim karmaşık mahallemizdeki ve karmaşık yol üzerinde ki evimizi nasıl bulabildi?
Bu sevgi dolu ve sevgi bekleyen kedileri, acaba yönlendirerek, dolaştıran güç gökyüzüne yayılan sevgi sinyalleri mi, yoksa kırlangıçlar gibi yol radarları mı var? Keşke bizimde böyle sevgi sinyallerimiz olsaydı da hiç kimseye ziyan vermeseydik bize verilen lütufların değerini bir bilebilseydik.
2007
Mustafa CEYHUN
YORUMLAR
Mustafa bey,biz insanların, canlılar zincirinin en son halkası olduğu söylenir. O bahsettiğiniz hayvanlar bizlerden yılar yıllar önce dünyaya gelmişler. Deneyimleri olmuş içgüdüleriyle yaşamışlar.
Ben o sizin anlattığınız kedinizin gelip evi bulmasını çok olağan karşılıyorum. Leyleklerin taa nerelere kadar gidip geldiğini bir düşünsenize. Yaradan öyle yaratmış ki , diyecek hiçbir şey yok. Biz insanoğlu doğamızı pek hoyratça kullanıyoruz. Sonu hızlandırıyoruz böylece. Yazınızı severek okudum. Tebrikler. Saygılarımla....