- 1201 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kün Ol Makamı
Kün Ol Makamı
“Ruh bilgiyle, felsefeyle beslenir. Yüksek varlığının şuurunda olabilen gözlemciler, sonlu ile olan bağlarını ne kadar inceltebilirlerse sonsuza o denli yakın olacaklardır” Ferda Ercan Uyulan / Okültizm Ve Enerji; Geçmişten Bugüne Gizemcilik İlgi Alanları Tradisyonları.
İnsanlık tarihinin orjin insan “Adem” formuyla başladığını biliyoruz. Tüm insanlığa Adem’in nesli olarak bakılması bu yüzden. İnsanı bir ilkten başlatmak hem akla hem dini öğretilere uygun geliyor…
İnsanlığın tüm bilgilerini Adem üzerinden kurguluyoruz. Adem’e eşyanın hakikatinin öğretilmesi şeklindeki inancın yansıması, geniş zamana yayılması ise bu öğrenim sürecinin devam ettiğini bize gösteriyor. O halde ilk insanla son insanın ruhsal formu aynı…
Bedensel gelişimi, değişimi evrim olarak izah edebiliriz. Ruhsal gelişim, değişimi ise tekamül olarak anlayabiliriz. Ruhu ve beden ilişkisini anlamadan ikisine ayrı ayrı bakmak (maddeci ve manacı) şeklinde eksik görüşleri doğuruyor. Her ikisi de tek yöne bakar eksik algılar.
Ruh nedir?
Kolay cevap vermek isterseniz, mahiyeti meçhul ilahi bir nefes…
Anlamak isterseniz, ruh özel bir bilgidir. Evrende “kün” ile varlık aleminde açığa çıkan her şeyin bir bilgisi var. O bilgiye göre vücut bulur. O zaman her şeyin bir ruhu var. Kün (Ol) ile olması istenir, ruhu yaratılır; kudret ile vücuda gelir. “An” da olan bu iş zaman ve mekan izafiyetinde bir süreç şeklinde görülür. Bir tohumun ağaç olması… Tohumdaki bilginin, ruhun ağaç şeklinde açığa çıkması…
İnsan ruhu açısından bakarsak orjin ruh bilgisi “Adem” üzerinden tüm insanlığa aittir. Yani insan ruhu aslen tektir. Adem’den günümüze gelmiş, geçmiş tüm insanların ruhu tek ve aynı kaynaktandır.
Farklı bedenlerde işlemesinin farklı “zat” lar şeklinde zuhuru nasıl oluyor?
Bir örnek ile anlamaya çalışalım.
Bilgisayarımızın fabrika çıkış programı var, yeni doğan bebekteki ruh olsun. İşletim programı yükleniyor, o da eğitim süreci olsun. Kişisel farklı gelişimler, yetenekler de sonradan yüklenen özel amaçlı programlar olsun. Bir sürü uzantı program… Beden ise bilgisayarın donanımı olsun. Monitör, ekran, kamera, mikrofon, maus bunlar da duyular olsun. Bilgisayarımızdaki bunca donanım ne işe yarayacak? Bir film izlememize ve yazı yazmamıza veya bir çok karmaşık hesap yapmamıza yarayacak. Yazılım ve donanımın ayrı ayrı bir üretimi olabilir mi? Birlikte olduğunda da bir kullanıcı akıl ile üretimi oluyor değil mi? Bu kullanıcı akıl ise “Zat” ttır. Yani ruh (yazılım), beden (donanım) kullanılarak oluşturulan tüm veriler “zat” oluyor. Ruh ve zat bazen aynı anlamda kullanıldığı için ruhun gelişiminden bahsedilir; ruh gelişmez o eksik değil ki gelişsin, ruhun potansiyelini “Zat” açığa çıkarır. Yani gelişen “zat”tır. Bu kritik noktada şunu da anlamış oluruz. Cennet ve Cehennem olarak bilinen yere de “zat” layık olabilir. Ruh zaten bir bilgi, program; beden ise zaman ve mekan ile sınırlanmış izafi olarak yavaş ve ağır madde.
Zat konusunu esmadan ayrı düşünürsek de şirke düşme tehlikesi var! Çünkü zatın iradesi var gibi görünüyor. Bu noktada şunu kesin olarak bilmeliyiz ki zat esmanın yansımasından başka bir şey değildir. Allah’ın esması soyut, bilgi aleminden somut maddi aleme “zat” ile çıkıyor. Zat, ruh ve bedeni kullanıyor. Zat esmanın ta kendisi. O halde bizler kendi zatımızdan söz ettiğimizde aslında esmanın yansımasından bahsederiz. Bunu bilen arifler “Hiç” olduklarını söyler. Evet bu noktada hiçiz. Allah var biz esmayı yansıtanız. O halde zatımızın O’ndan olduğunu ve ayrı bir varlık olmadığını bildiğimizde, Cennet halini yaşarız. Zatımızın ayrı bir varlık olduğunu sandığımızda ise Cehennemi bir hali çaresizliği yaşarız. Çünkü ruh da beden de elde kalmıyor. Hayır ve şer Allah’tan denmesi bunun içindir. Bizler zatımızın bize göreceli hayır olan tarafta olmasını isteriz. Tüm çabamız bu yönde olur.
“Kün” Ol makamı ruh ve bedenimizi kullanarak oluşturduğumuz her yaşam anında işler. Bilinç sahibi olan bu işleyişin püf noktalarını bilir ve tercihlerini uygun yapar. Tercihine çoğunlukla ulaşması bu yüzdendir. Evrensel işleyişe uygun olan/olmayan her tercihin karşılığı var. Bu karşılık bize göreceli iyi ise Cennet gibi kötü ise Cehennem gibi olur. Bu dahi kodlamayla oluyor. Kendimizdeki iyi/kötü kodlamalarının sonucuna bakar bu hal. Evrende kötü aslen yok. Kodlamaların sonucudur iyi/kötü diye nitelenen. Bir şeyin kötü kodlanmasında kişinin kendine veya başkasına zararı olması esas oluyor. Kodlamalara dikkat!
Evrensel işleyişte, esmanın yansımasında görevli tüm mevcudatın ruhu var ve ruhundaki kanuna uygun, yüklü bilgiye uygun hareket eder. Büyü ve sihir gibi şeyler ise bu işleyişe izin verildiği ölçüde tesir etmekle olur. Bu da esmanın dahilindedir çünkü evrende olmasına izin verilen her şey zaten bilinir. Hatta evrensel kanunları geçici olarak yönetebilenler Peygamberliğine delil olarak bunu sunar.
Bu aşağıda ayrıntısını yazdığım; Harut, Marut ile ilişkili ve Hurufu mukatta ile ilişkili…
Huruf-u mukattaa, sûre başlarında kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı bulunan harflerdir. Zaten bu harfler okunurken de teker teker okunur, bir kelime gibi okunmaz. Kuran’da 29 sûrenin başında bulunan 14 hece harfini ihtiva eden ve mükerrerlerle beraber sayıları 78’e ulaşan münferid harflerin bulunduğu sûre ve âyetlerin meşhur adı "Huruf-i mukatta’a"dır. Bediüzzaman Sait Nursi : Bu harfler okunur veya yazılırsa maddî ilâç gibi tesir ettiği gibi, daha bir çok maksatlar için de fayda verir. (Lâtif Nükteler, s. 35)
Bakara Suresi 102. ayetinin Türkçe meali:
"Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın almanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerinin karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi."
“Kün” Ol makamını insan bu yollarla yaşayabilir. Ben sadece güzel düşünerek, evrensel işleyişe uygun hareket ederek daimi olarak “kün” makamının yaşanabileceğini savunuyorum. Evrene uygun her hareket evren tarafından cevaplanır ve tercih ve dileklerimiz “kün” makamında gerçekleşebilir.
İste kalbin temiz ise…
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.