- 2628 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
İlayda'ya Mektuplar / 1
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ilaydaya mektuplar -l-
Safransarısı tablodan sıyrılan bir gün gibi; yeşilden uzak, maviden dargın kırpıyorum gözlerimi...
Yine suç mahallinin enkazını aklına almış bir ruh halinde olmalıyım; hafif meraklı çokça sızılı. öyle olmasa yazmazdım çünkü biliyorum.
Eski günlerin örgülerini çözüp tekrar yumaklamak hoş bir şey değil. Bu savunma unsuruna yol açıyor.O da bir suçluluk duygusuna...
Sadece kilidi değişmiş ve binlerce kez açarak girdiğin kapı şimdi yabancı.
ve ona ne dilinin eski lisanı uyuyor şimdi ne de bir zamanların aşinalığı.
Sevmek desenli bir tablonun önünde dikilmişsin ve kayıp bir telaşın ayak izlerini resmedeceksin gibi say, ama kaybolduğunu sandığın!
Aramak nasıl çizilir biliyor musun İlayda.
Bilyesini kaybeden çocuk gibi her şeyini vermeye hazır ruh hali... Uzak sebeplere yakın imlerle gidilir ya. Bazen düşüncesi bile sıkar ya insanı...
Ya anlamsızdır ya da gecikmiş bir külfet. Takdir ilâhi kelamlara dönmüşse suçlu hep fanidir hani!
aşk zamana ihdas bir örgüdür
nasıl,bam teline seladan sonra değen mızrap acı nameler dokur
ne sökmek yok eder onu hani
ne de ıratmak gözlerden
çocuk oyunları da biter bir gün sıkılır insan
her pranga şeffaftır
her renk maviye çalar
ne söylersen söyle sadece sürçilisandır hani hâlâ seviyorsan...
Sonuçtan sebeplere varmak ne denli anlamsız ise, çıktığın merdivenden inmenin tek yolu da odur! Eğer merdiveni kullanacaksan, eğer hâlâ
aşağıda sana ait bir şeyler varsa, eğer daha kolay bir iniş seçip, kendini çatıdan filan atmazsan! Ama istemeyerek ama zorla inceceksin bir şekilde...
Keşke trabzanlardan kayma ihtimalin olsa, veya bu aynayla yüzleşmek gibi bir şey...
Astarsız kalmak gibi bir şey bu üstelik. Bir patates çuvalı gibi hissederken kendini, içindekileri korumaya çalışırken kendin bir yere daynamalısın önce!
ve insanın canı en çok ’’öncelikleri’’ sallandığında yanar ya bir de...
Zaman diyorum İlayda annelik güdüsü gibi bir şey. her şeye rağmen yaşamak giyimli bir kafes. kendini ne kadar düşünsen eteklerinde hep başka bir el hissetmek gibi.
tarlaya yağması beklenen yağmurun dozu elinde değil mesela. ama ürün senin. ne fırtına senden izin alıyor ne de mahsülü yok eden dolu.
bir çiftçinin tanrıya yakın olması için ne çok sebep dolu değil mi!
bir acı şarkının savurduğu rüzgar ve avuçlarında hissettiğin ter
ve bilirsin
bazen daldığın bir şarkının derinliği akar içine
yanarken avuçların sadece o şarkı biter
vazgeçmek sadece sıradan bir kelimeden ibarettir
ölmediyse henüz yüreğindeki o nefer!..
ve ben inanmıyorum artık .
ne rüzgâra ne yağmura!
gidiyorum...
bildiğim tek şey bir şelale gibi akarken yönümü kaybettiğim!
gidiyorum
sadece bir ağacının bir parçasından mamül Pinokyo için; bir ormanı karalamak ne yakıştı gözlerine diyerek!
ToprağınSesi
YORUMLAR
Dün yıllar sonra ilk defa bir pula dokundum...
Zarfa yapıştırırken geçmişin kolsuz bacaksız çırğınışlarını hissetmiştim ki bugün harika bir mektup okumak yeniden...
Hem de sizden...
Sanki zarfını kaybetmiş ama pulu elinde bir gidişin yaşama asılan sessizlik çığlığı gibiydi...
Tebrikler değerli kalem...
Serhat AKDENİZ
her daim saygıyla
Serhat Dost için ilk kez bir şeyler yazıyorum.
Dilin estetiği (çapaksız, parıltılı bir söylem) açısından, biraz eleştirel bir okuma yapmaya çalıştım.
Daha doğrusu, okurken takıldığım bazı yerleri imlemek istedim.
Serhat, sanki içinden gelenleri bir kalemde yazıvermiş de, bir daha üstünden geçmemiş gibi geldi.
Daha önce de birkaç kez değinmiştim: "Ve" bağlacını, "bir"i, "gibi"yi tasarruflu kullanmalı şair.
"Eski günlerin örgülerini çözüp tekrar yumaklamak hoş (bir )şey değil. Bu savunma (unsuruna) yol açıyor.O da ( bir )suçluluk duygusuna..."
Burada ikinci "bir"i eksiltmekte yarar var bence. (O da suçluluk duygusuna...)
Bir de 'Bu savunma unsuruna...' derken; (savunma) sözcüğü, sanki karşılamıyor anlamı. Belki
'içgüdü' ya da benzeri bir şey olsa.
"Sadece kilidi değişmiş (ve) binlerce kez açarak girdiğin kapı şimdi yabancı.
(ve) ona ne dilinin eski lisanı uyuyor şimdi ne de bir zamanların aşinalığı."
--
Burada da ikinci "ve", eksiltilmeli. (ona ne dilinin eski.........) biçiminde.
* * *
"Bilyesini kaybeden çocuk gibi her şeyini vermeye hazır ruh hali... Uzak sebeplere yakın imlerle gidilir (ya). Bazen düşüncesi bile sıkar (ya) insanı...
(Ya) anlamsızdır ya da gecikmiş bir külfet. Takdir ilâhi kelamlara dönmüşse suçlu hep fanidir hani!"
---
Burada "ya" yinelemesi üç kez yapılmış. İlk ikisi tamam ama üçüncüsü bence fazla olmuş.
(Anlamsızdır ya da gecikmiş bir külfet)
* * *
aşk zamana ihdas bir örgüdür
nasıl,bam teline seladan sonra değen mızrap acı (name)ler dokur
ne sökmek yok eder onu hani
ne de ıratmak gözlerden
çocuk oyunları da biter bir gün sıkılır insan
her pranga şeffaftır
her renk maviye çalar
ne söylersen söyle sadece sürçilisandır hani hâlâ seviyorsan...
---
Burada, ilk dört dizede -daha doğrusu 'nasıl' ile başlayan ikinci dizenin, üçüncü ve dördüncü dizeye bağlanmasında bir sıkıntı var sanki.
Belki şöyle bir kurgu:
aşk zamana ihdas bir örgüdür
nasıl, bam teline seladan sonra değen mızrap acı nağmeler dokursa
ne sökmek yok eder onu ne ıratmak gözlerden
----
benzeri bir şey. Nasıl ile Hani, pek bağdaşmamış.
* * *
Ama istemeyerek ama zorla (inceceksin) bir şekilde...
Bu tümcede bir klavye hatası> ineceksin, olmalı.
* * *
"Astarsız kalmak gibi bir şey bu üstelik. Bir patates çuvalı gibi hissederken kendini, içindekileri korumaya çalışırken kendin bir yere (daynamalısın) önce!
(ve) insanın canı en çok ’’öncelikleri’’ sallandığında yanar ya bir de..."
---
Burada, (daynamalısın), sanırım (dayanmalısın) olacaktı. Klavye hatası. Süreğindeki "ve" de fazlalık bence. (İnsanın canı en çok..................) biçimi.
Hatta bu bölümde dört tane "bir" var. Belki "Bir patates çuvalı" yerine; "Patates çuvalı gibi" denebilir, eksiltme adına.
* * *
"Zaman diyorum İlayda annelik güdüsü (gibi) bir şey. her şeye rağmen yaşamak giyimli bir kafes. kendini ne kadar düşünsen eteklerinde hep başka bir el hissetmek (gibi.)
tarlaya yağması beklenen yağmurun (dozu) elinde değil mesela. ama ürün senin. ne fırtına senden izin alıyor ne de mahsülü yok eden dolu.
bir çiftçinin tanrıya yakın olması için ne çok sebep (dolu) değil mi!"
---
Burada, ayraç içindeki "gibi"lerden, ikincisi fazla, bence.
* yağmurun (dozu) > Yağmur için, doz'u pek sevemedim. (İlaç dozu vs.) çağrıştırıyor. Başka bir şey.
--
"bir çiftçinin tanrıya yakın olması için (ne çok) sebep (dolu) değil mi!"
Bu tümce de sıkıntılı geldi bana: "Ne çok" dedikten sonra, "dolu"ya gerek var mı?
Bence, şöyle iki tür söylenebilir:
"bir çiftçinin tanrıya yakın olması için ne çok sebep var, değil mi"
ya da
"bir çiftçinin tanrıya yakın olması için ne çok sebep, değil mi" (daha örtük)
* * *
gidiyorum
sadece (bir) ağacının (bir) parçasından (mamül) Pinokyo için; (bir) ormanı karalamak (ne yakıştı) gözlerine diyerek!
---
Bu bitiş tümcesi de oldukça çapaklı geldi.
"Bir"ler, "parça", "mamül" gibi sözcükler. Sanki daha sıcak bir kurguyu hak ediyor veda.
Belki,
gidiyorum
sadece bir ağacının dalından yapılmış Pinokyo için; bir ormanı karalamak nasıl yakıştı gözlerine, diyerek...
biçiminde bir şey.
* * *
Serhat Dost,
Sitede şiiri ciddiye alan, az sayıdaki insandan birisin. O nedenle yazmak istedim. Çünkü çoğu kez, eleştirel yorumlara şairi bile teşekkür etmiyor. Suya yazılan emek...
*
Mektup ve Günce. En sevdiğim türlerin başında geliyor.
Kafka'nın "Milena'ya Mektuplar"ı
ve
Cesar Pavese'nin güncesi : "Yaşamak Yorar"
Mutlaka okunması gereken iki başyapıt.
Milena'ya Mektuplar'ı, 80'lerin başında bir arkadaşa vermiştim okuması için. Geri gelmedi.
Yaşamak Yorar, başucumda hâlâ.
**
Metin (mektup), sanki biraz aceleye getirilmiş. Sıcak bir sesleniş. Üstünde durulmalı ama, dil açısından.
* * *
"Safransarısı tablodan sıyrılan bir gün gibi; yeşilden uzak, maviden dargın kırpıyorum gözlerimi..."
Serhat AKDENİZ
bunca vakit ayırıp verdiğin emek için öncelikle şükranlarımı sunuyorum size. Bahsettiğiniz üzere o ''bir'' ile ''ve''leri çok kullandığımın farkındayım. Ve hiç de savunulur yanı olmamakla gerçekten bu sitede eklediğim belki en acele en bakımsız paylaşımım olmuştur bu mektup. Pek düz yazı eklemediğimden olsa paylaştıktan sonra fark ettim ki; düzenleme butonu yokmuş burada varsa da ben göremedim doğrusu.''Milena'ya mektupla''rı ezbere bilirim neredeyse.
Ama benim mektup favorim olacaksa kesinlikle Ahmet Altan'ın mektubudur ki;
benim okuduğum belki en iyi paylaşım ve duygu aktarım yazısıdır o. Bir iki kere paylaştım forumda öyle hatırlıyorum.
Gelelim şimdi bir teşekkür bile edilmeyen o eleştiri kısmına. Çok kafa yormaya gerek yok bunun için aslında. Birincisi kim ne derse desin hâlâ bir çoğumuz illa övgü olacak anlıyor o işi. Doğrulara kulak tıkayan ve sen de kimsin kendi yazdıklarına bak ruh hali hâlâ etken zihinlerde. Kime ne faydası var orası da muallak elbet. Ama bir çok kişi kendini rahatlatmak
kendini daha iyi hissetmek adına yazdığını beyan ediyor. Buna da saygı duymalı elbet. Ve bu fikirle bu olguyla bakanlar eleştiri sevmiyor bırakın teşekkür etmeyi...
Her harfine binlerce kere minnetle ve ilerlemek adına göz önüne almak sözüyle saygılarımı sunuyorum dost. Ve biliyorum ki; tüm çabalar her daim
''daha iyileri nasıl olur''a...
ilhanbuyukcebeci
Edebiyat adına, derdimiz ortak: Sığlıktan, arabeskten, manzumeden uzak;
has şiir... Has Edebiyat.
Goethe'nin sözüyle: "Doğruya, İyiye, Güzele..."
Sevgimdesin.
:(
ne güzel bir iç döküşdü
mektubun adresi bilirse kendini
alsın hemen postadan derim ben:)
emeğine saglık serhat kardeşim..
tadında bir iç çekişti...
saygım ve tebriklerimle
Serhat AKDENİZ
mektuplar adresini bilirse :) güzel bir tanım olmuş:)
umarım kaybolmaz yolda bir yerlerde
Aslında çok yönüyle konuşmak isterdim bu mektubu. Mesela sevgili Serhat'ın hani o şairliğin olmazsa olmazı duygusallığının çıplaklığından ya da samimiyetini hissettirişinden ki olmazsa olmazıdır bir mektubun. Ve o muhteşem final cümlesi:
"gidiyorum
sadece bir ağacının bir parçasından mamül Pinokyo için; bir ormanı karalamak ne yakıştı gözlerine diyerek!"
Harikaydı.
Serhat AKDENİZ
iyi bir şey adıma ...
daimi hürmet ve saygılarımla
Serhat AKDENİZ
var olun her daim..
Kendini
hayatı
ve acılarını ti'ye alan usta bir dil...
Ve harika ucu az yanık,
kırk kere okusam doymayacağım bir mektup
ya da günce bana göre....
Gün de görmek benim beklediğim ve tam isabet dediğim
bir sonuç olmuş.
Çok Teşekkürler Yazar'a
bize bu duyguları yaşattığı için...ve yaşatana..
Sevgim Ve Hayranlığımla Güzel insan
Hep yaz sen emi...Şiir, şarkı, yazı, mektup, köşe yazısı....farketmez..
Serhat AKDENİZ
daha iyilerine ...
Serhat !
Çok güzel ve bir o kadar etkileyici bir mektup... :'(
Dostum ne kadar içten yazıyorsun sen yaaaa...
Sevgimle değerli yazarım...
Serhat AKDENİZ
ve onun yumuşak tüyleri gibi ruh duyargaların var senin de...
ve hep öyle kalsın dileklerimle...
gidiyorum
sadece bir ağacının bir parçasından mamül Pinokyo için; bir ormanı karalamak ne yakıştı gözlerine diyerek!
...
çok güzeldi tebrik ederim geceye ve gündüze fazlasıyla yakıştı
saygılarımla...
Serhat AKDENİZ
hürmetle