- 1956 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
KIRIK BİR HİKAYE
Çocukluğumdan beri yerli yersiz soru soranlara sinir olmuşumdur. Sinir olmasına sinir olmuşumdur ya almışızdır anneden kurs, görmüşüzdür babadan yüksek terbiye ( Bekçi Murtaza filminden arakladım bu cümleyi de ) Her neyse efendim. Yani kısaca ebeveynimizden aldığız eğitim neticesinde bu abuk subuk soruları soranlara dışımdan hep kibar ve nazik cevaplar verirken içimden dümdüz gitmişimdir.
Hatırladığım en eski soru ‘’ Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit’’ kabilinden babama sorulanı.
-Sami geceleri altına işiyor mu?
Gariban babam cevap veriyor:
-Olur mu hiç amcası. Koskoca delikanlı altına mı işermiş hiç.
Oysa yalan…On iki yaşımda bile altıma işediğimi hatırlıyorum ben. Tabii ki içimden bu soruyu soran amcayı boğmak geliyor. Ona ‘’ Evet işiyorum. Senin evde de icra edeyim mi sanatımı?’’ dememek için kendimi zor tutuyorum.
Sonra ayakkabı meselesi:
-Aaaa sen hâla ayakkabılarını ters mi giyiyorsun evladım?
-Çok pardon amcacığım yine ters giymişim galiba. Uyardığınız için çok teşekkür ederim.
‘’Len dümbelek. Sana ne benim ayakkabılarım Düşman olduğun belli ki ayaklarıma bakıyorsun hep ‘’
Ve en gıcık soru:
-Kamil Bey…Sami’nin kırığı var mı?
Kırık…O kadar çok manaya geliyor ki: Mesela bir aşna fişnesi var mı anlamı da yükleyebilirsiniz, kırılan bir kemiği var mı anlamını da. Ama adamın sorusu bunların ikisi de değil. Merak ediyor zayıfım olup olmadığını. Allahın ayısı…Kendi kızı takdir aldı ya havasını atacak ille.
Babam öfke ile cevap veriyor:
-Var amcası var…Kafasında, kolunda ve burnunda yer yer kırıklar var.
‘’Ulan amca gibi canavarlara yem olasın e mi? Şimdi durduk yerde babama o menhus anı hatırlatmanın alemi var mı ?’’
Ortamı yumuşatmak lazım. Çünkü rahmetli burnundan solumaya başlıyor. Her an önündeki çay bardağını ya da elmayı kafama geçirme ihtimali var.
-Üzerinize afiyet biraz kırıklığım var amcacığım. Ama babamın şefkatli elleri sayesinde yarına sağ çıkarsam hiç bir şeyim kalmaz.
Anlayacağınız benim derdim hiç bitmedi bu abuk subuk sorulardan yana. Özellikle de kırık ile ilgili sorular?
-Sami evladım cevap ver bakalım. Yoğunluğu bilmem ne kadar olan bir sıvı içerisine elli derecelik açıyla sokulan bir çay kaşığının su içindeki görüntüsü kaç derecelik açıyla kırılır?
‘’ Bana ne yahu. Bunu bildiğim zaman uzaya mı gideceğim? Atomu mu pare pere edeceğim? Bütün işimiz gücümüz bitti de sıra çay kaşıklarına mı geldi? Tövbe Ya Rabbim tövbe’’
- Hocam valla bana kalırsa o çay kaşığını olur olmaz her sıvının içine sokmazsak kaç derecelik açıyla kırıldığını bulmak için kafa patlatmamıza da gerek kalmaz değil mi?
-Oturrr yerine ukala tembel herif…Sıfır.
-Hocam sıfır dereceyle mi kırılıyor?
-Otuuuurrrr.
Üniversite yılları değişti mi sanki. Abuk subuk olmasa da soru yine kırıkla ilgili. Suna ile konuşuyoruz:
-Sami bir kafeye gidip bir şeyler içelim mi ha ne dersin?
-Valla çok isterdim Suna’cığım ama hemen eve gitmem gerekiyor. Çok acil işlerim var.
-Ne yani beni kıracak mısın şimdi?
‘’Ah be gülüm seni kırmaktansa vücudumdaki bütün kemikleri kırmayı tercih ederim de cepte eve dönüş dolmuş parasından başka beş kuruş yok. Zavallı abim ve kardeşlerim bana bu kadarını bile sağlayabilmek için mermer tozu soluyorlar. Zavallılar evrim geçirip başka yaratıklara dönüşecekler neredeyse.’’ Diyemedim tabii ki Suna’ya.
-Bendensin olum. Korkma…
Bu sefer de ben fana halde kırılmıştım. Ama çaktırmadım. Birlikte çay içerken kafayı taktığım tek şey ‘’kırılma indisi neydi?’’ oldu. Fizik dersinden hatırlıyorum da neydi bu zıkkım?
Kimseleri kıramazdım ben. Ama kendi kendime söz verdim : Elim ekmek tutmaya başladığı andan itibaren ne kimseyi kıracak, ne de kırılacaktım.
Verilen sözler çok çabuk unutuluyor nedense. Çekilen sıkıntılar da öyle. Daha öğretmenliğimin ilk yıllarında başladım kırıkçılığa.
-Lan oğlum ne diye çalışmaz da şimdi böyle karşımda yalı kazığı gibi dikilirsin ha? Ananız babanız siz okuyasınız diye sırtlarındaki ceketleri bile satıyorlar. Kendinize acımıyorsanız onlara acıyın. Şimdi ben naaapıyım sana ha? Kırayım mı o koca kafanı?
-Hocam size zahmet bizim kaldığımız eve kadar bir gelin ondan sonra ister kafamı kırın, ister kolumu.
Meraklı adamımdır. Başıma ne gelmişse de hep bu merakım yüzünden gelmiştir zaten. Gittim çocuğun evine. On iki yaşlarına üç çocuk. Tek göz bir gecekondu. Bir küçük tüp ocağı, yanında bir çuval patates, bir sofra örtüsüne sarılı bir kaç tane yufka ekmeği, farelerle paylaşılan bir kilo civarında köy peyniri, süngerleri fırlamış üç tane yatak, lime lime olmuş üç battaniye, tamamen çürümeye yüz tutmuş bir teneke soba ve en önemli aksesuar: Ayaklarına onlarca çivi çakılmış bir masa… Ders çalışmak için. Birilerinin kafalarını kırmak gerekiyordu orası kesin de kesinlikle bu çocukların değil. Köylerinden okumak için buralara gönderilmiş olan bu sübyanların hiç bir suçu günahı yoktu.
12 Eylül 1980 Öncesi yaşadığım diğer kırık olaylarını atlıyorum. Onlardan kalan izler hâla kafadaki yerli yerini muhafaza ediyor. Ama keşke tüm kırıklar kafada kalsa. Kafadaki kırığın tamiri kolay oluyor da kalpteki kırığın tamiri imkansız.
Evlenirsem geçer sanıyordum bu kırık çıkık olayları. Ama ne gezer.
Hani Leyleğin biri hep siyah yumurta yumurtluyormuş. Diğer leyleklerin hatta kanatlılarının tümünün beyaz yumurtladığını gören bu leylek beyaz yumurtlamak umuduyla diyar diyar dolaşmış. Fakat bakmış ki yumurtaları yine siyah, yine siyah. Sonunda vazgeçmiş. ‘’ Bu popo bende olduktan sonra siyahtan başka renk yumurtlamam imkansız’’ demiş. O hesap.
Daha ilk sene, hatta ilk aylarda başladı.
-Samiiiiii. Bu ne?
-Ne , ne hanım?
-Bu fotoğrafı diyorum. Kırığınla çektirdiğin bu fotoğrafı hâla albümde saklamaya utanmıyor musun?
-Yahu ne kırığı hanım?
Efendim fotoğrafı tarif edeyim: Ayaktakiler: Soldan Sağa: Edebiyat öğretmenimiz Şükrü Bey, Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz Işık Hanım ( Benim kırığım olan bu işte. Hanımın mantığına göre tabii ki ) ve ben. Oturanlar: Öğrencilerimiz: Ahmet, Ömer, Abdurrahman. İşte bu fotoğraf uzun bir süre evde bir kırıklığa yol açtığı gibi boşanana kadar aleyhimde delil olarak kullanıldı. ( Yanlış anlaşılmasın boşanma sebebi bu değil tabii ki. Yani eşimin kıskançlığı…)
Neyse. Devam edelim:
2007 yılında bir komşu ziyaretinden dönüşte merdivenlerden düştüm. Hamdolsun kırık yoktu bu sefer. Ufacık bir çatlakla sıyırmıştım. Yani efendim ayağım çatladı…Hemen peşinden de midem patladı. Her ikisinin birden tamiri devam ederken de evlilik gümledi.
2008 yılından itibaren artık İstanbul’daydım. Tam otuz sene önce bir tek valizle çıktığım İstanbul’a bu sefer bir kamyon, içinde ev eşyaları ve üçü evladım olmak üzere dört kişi olarak dönmüştük.
2009 Aralık ayında ev temizliği yaptığım o 6 Aralık günü yerleri pırpıl pırıl yapmışım. Bol deterjan ile buz pistine cevirmişim mutfak karolarını adeta. Bu arada yemekler filan da tamam. Çocuklara tam bir ziyafet çekeceğim. Ocaktaki sütlaç da tamam. Sütlacı kaselere boşaltırken birden kendimi önce havada sonra yerde buldum. ‘’Çaatt ‘’ diye bir ses. Akabinde feryat figan bağırış
-Tuğrul oğlum yetiş. Ölüyorum…
Yok yok merak etmeyin. Öldüğüm filan yok. Az sonra iki numaralı oğlum Tuğrul geldi.Derhal bir ambulans çağırıldı ve hemen Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Sevisine…Beni bağırta bağırta sağa sola döndürerek çekilen röntgen filmlerinden sonra doktor bey adeta ‘’ Müjde bir oğlunuz/ kızınız oldu der gibi müjdeyi verdi hastaneye gelen oğullarım ve küçük biraderime:
-Bakın görüyor musunuz? Tam kalçaya yakın bir yerde. Çok şükür ki kalçada değil. Yoksa işiniz çok zordu. Müjdeler olsun çok tatlı, nefis bir kırığınız var. ( İnanmayacaksınız ama cümleler aynen böyleydi. ‘’ Çok tatlı bir kırığınız var(!) ‘’)
Ağrı sızıdan inim inim inliyorum ama sonradan anlatılanlara göre fena halde bağırmışım.
‘’Benim kırığım mırığım yok… Nereden çıkarıyorsunuz bu dedikoduları yahu?’’
Yaşadığım bu elli sekiz senelik ömürde karnem hep kırıklarla dolu olsa da Rabbime çok şükür bir kere sevdim… Hiç bir zaman ne başka bir sevgilim, ‘’aşkım ‘’ diyeceğim biri, gönlümü ‘’pazara kadar değil mezara kadar ‘’ bağlayabileceğim bir başkası olmadı ve olmayacak da. Hele hele ‘’ Kırık ‘’ Asla…
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Meğer daha nice kırıklar varmış. Değerli arkadaşım Kemnur ( Kemal Paracıkoğlu ) Göndermiş sağolsun.
1.Tavlada ELİNE VERDİĞİM PULUN ADI
2.KALBİMİ KIRDIĞIN ZAMANKİ BEN...
3.KIRILMIŞ bir Şeyin parcasi.(cam kırığı)
4.Kemiğin kirilmış hali...
5.üzerinize afiyet, beni halsiz bırakan vücudumun kırıklığı
6.Sana küstüğüm, üzgün olduğum, dargin olduğum hal...(kırıldım sana hocam)
7.karnedeki zayıf not...
8.kaput
9.eski sevgili
10.hanımın kocaya boynuz taktığı hovardası...
11. Fay
12. Nil Karaibrahimgil şarkısı
13.İlçelerimiz:/Köylerimiz
Kırık, Yığılca
Kırık, Solhan
Kırık, Horasan
Kırık, Kastamonu
Kırık, İspir
14.Nazmi Kırık’ın soyadı.
Aklıma gelen bir tane de ben ekleyeyim:
Kırıkhan--Hatay’ın İlçesi...Milli Mücadele’de Güney Cephesi savaşlarının ilk başladığı yer.
YORUMLAR
Lan oğlum ne diye çalışmaz da şimdi böyle karşımda yalı kazığı gibi dikilirsin ha?
Almanyaya geleli 2 yil olmus ve almanca sizlere komür.Bi cocugum var ve onunla tranvaya binip eltime gettim.Asamada carsida sansürle bulsacaz.Neyse bindim geldim tranvaya.Carsiya geldim.Benim sansür bi agaca yaslanmis ve sigara tellendiriyo.Bense tranvaydan gosgocaman cocuh arabami yanliz indirmeye calisiyom.Disard duran afrikadan yarin gelmis gibi bi genc avrat yardim edebilirmiyim? dedi.Bende evet lütfen,,dedim.Avrat zarzayif arabayi kaldirana kadar beli girildi.Bi yandan iniyom avradin yardimiyla tranvaydan bir yandanda diyom ki benim sansüre;; Ne orda öyle yali kazigi gibi duruyonnn! gelipde yardim etsene.Elin helgasinin belleri girildi,,diye.O anda bisi oldu ve o helga alamanca bisey dedi.Nemi dedi? ne olacak ;EVET YANi GELiPDE YARDIM ETSENEEEEEEEE!! bunu almanca söylüyo ama..analdim ki o an AVRAT TÜRKMÜS!! hemide benim sansürün calisdigi yerde calisiyomuss..KIRIKA BiZIM ORDA GIRIH!! derler hocam..kirik kalbde ise yaramaz,girilmis kolda..saygilar hocam.düsün düren bir yaziydi ve düsünüp hemen paylasayim sizinle dedim KIRIK-GIRIHI:)) saygilar
sami biberoğulları
Ne diyeyim...Allah ıslah etsin bu sansürü ve onun gibi olanları. Selam ve sevgilerimle.
size bedeninizde kırıksız sağlıklı günler kalbinizde ve ruhunuzda pazara kadar değil mezara kadar kırıksız ömür dilerim inşallah herşey sizin için en güzeli olur kalbimden diliyorum
saygılar
sami biberoğulları
Yine de dileğim hiç kimsenin kırık bir hayat yaşamamsıdır.
Selam ve saygılarımla.
Kalp kırdıktan sonra
Özür dilenir yani genelde dilerler
Ama hiç bilmezler ki
Kalan silinmeyen izleri...
Ağaca çiviyi çakalım
Ya kalan izleri nasıl çıkacak...
Yazıya gülemedim çünkü ardında gerçek bir hüzün yatıyordu...
Sevgiler Sami hoca....
sami biberoğulları
hayat bu işte...Kırık dökük de olsa devam ediyor. Yapacak tek şey kabullenip devamını sürdürmek.
Kırıksız bir hayat dileğimle. Selam ve saygılar.
gülsem mi ağlasam mı yoksa sadece işte hayat desem yeter mi,.....muhteşemdi..dost.saygımla
sami biberoğulları
Denilecek en güzel şeyi demişsiniz zaten.
İşte hayat...
Selam ve saygılarımla.
vallahi muhteşemsiniz.
hocam bir kelimeden türeterek onca şeyi öykülemenize bayıldım..
sizi okumak çok güzel..
terap igibi..
daha öncede demiştim..
değilmi?
saygılar..
sami biberoğulları
Yazılarımın bir faydası oluyorsa ne mutlu bana.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Saygılar benden.
Sizin kırık öykünüz bende de pek çok kırıkları ya da kıramamak,kırılmamakları aklıma getirdi.
Gen kızlığımda çok sık gittiğimiz tanıdığımızın evlerinin merdivenlerinden düştüm.En az bir
kat aşağıya indim. bir gün yine o ilk gençlik günlerimde nasıl olduğunu anlamadım sandalye-
nin üstünden takla atarak aştım. Ölsem bu hareketi yapamazdım. Sonra üç yıl önce sağ ayağımı kırdım.Sonra sallanan bacağı cesaretle yerine yerleştirdim.Biraz daha döndürüp yerine oturtacaktım ama cesaretimden korktum. Gönülden kırılmalara gelince sayamayacağım kadar çok, çünkü çok kırılgan bir insanım.ha bak başımın, gözümün kırılmamalarını anlatmadım daha.
Kahkahalar atarak okudum öykünüzü,gönlünüze sağlık..
Selâm ve saygılar..
sami biberoğulları
O sallanan bacağı tekrar yerine takma konusun anlayamadım. Bu nasıl bir şey böyle...Ben ayağım kırıldığında bırak kendim dokunmayı doktorlar dokunurken bile adamların ellerşiini ısıra ısıra bir hal ettim. Siz nasıl sallanan bir bacağı yerine taktınız ? Helal olsun valla.
Bu arada baya bir kırık var sanırım sizde de...Gönül kırıkları ise zaten şiir ve yazılara yansıyor. Allah asıl onlardan korusun...Ötekiler gelip geçiyor ve acısı çabuk unutuluyor.
Selam ve saygılarımla.
hocam;yar yine yakmış mektubun ucunu türküsü gibi,sinene dokunan seni kıran sözleri yansıtmışın ayna gibi.
Tamam bahar geliyor meyva almak için o ince dallarına çıkmayız olur biter ,kırmayız.
Kırarsak aç kalmamak için sahan da yumurta kırarız,olmadı kendi kafamızı sana dokunmayız .
Tebrik ederim saygılarımla,kırılma yeter ki yaşlıların kırıkları zor iyileşir...
sami biberoğulları
Biz en iyisi sahanda yumurta kırmaya devam edelim. Bir de şu havaların biraz kırılması için dua edelim...Yoksa gaz fauraları bellerimizi kıracak.
Selam ve saygılarımla.
sürükleyici bir hikaye bir çırpıda okutuverdi kendini emeğinize sağlık. saygılar...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Tüekçenin zenginliği,Anadolu insanının hayat felsefesine göre kırık ismini yakıştırdığı durumları ustaca kaynaştırmışsınız.Sırf ilgileniyormuş,yardım ediyormuş gibi görünüp insanın özel hayatıyla ilgili soruları sormak yurdum insanımızın en tipik özelliği.Eskilerin deyimiyle ''Bıçak yarası geçer ama dil yarası geçmez''sözü bu kjırık lafına en uygun düşeni bence.Kırık notlar yükselir,kemikler kaynar ama yüreğimiz,insanlara olan güvenimiz,geleceğe ait ümitlerimiz kırılırsa işte asıl insana o koyan o kırıklar oluyor,bir daha kaynamıyor,tutmuyor çünkü.Hem hüzün hem neşe,kara mizahla duygularınızı doğal ve içten yansıtmışsınız,emeğinize sağlık.
sami biberoğulları
Çok haklısınız...Ümitlerimizin, hayallerimizin ve kalbimizin kırılması yanında diğer kırıklar çok önemsiz kalıyor.
Kırıksız bir hayat dileklerimle selam ve saygılar.
Sami öğretmenim yine ne güzel anlatmışsınız. Bu yazı ile bir çogumuzun ömründeki kırıklara bir dönüş yapmasını hedeflemişsiniz anlaşılan.. Hepimizin canını en çok karnelerimizdeki kırıklar yakmıştır mutlaka ve birde gerçek kemik kırıkları. Benim de trafik kazaları kırdı belimi ve bileğimi.:)) Geçmiş olsun cümleten ve Hayatın kırıksız yada az kırıklı geçmesi temenimle size teşekkürler diyorum. Bu denli güzel ve eğlenceli anlatımınız için.
sami biberoğulları
Cümlemize kırıksız bir hayat diliyorum. Özellşikle de kalp kırığı olmadan.
Selam ve sevgilerimle.
Oturrr yerine ukala tembel herif…Sıfır.
-Hocam sıfır dereceyle mi kırılıyor?
-Otuuuurrrr.
koptum sanki yan sırada ben oturuyorum..... harikasın hocam saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
tacettin yıldırım
Bunca tecrübeden sonra sanırım cevap verecek kıvama gelmişsinizdir sayın hocam. Biz de öğrenelim , kırık kalbin tamiri mümkün müymüş? Keyifle okudum. Saygılarımla..
sami biberoğulları
Öncelikle sayfama şeref verdiğiniz için çok çok teşekkür ederim.
Kalp eğer gerçekten kırılmışsa tamiri imkansızdır. Camın kırılmasına benzer kalbin kırılması. Sonuçta belki affeder ama o kırık hep yerli yerinde durur.
Ama sadece ufak bir çatlaksa bantla filan yapıştırısınız ve idare eder yine de.
Selam ve saygılarımla.
bir solukta okudum,çok güzel akıcı bir kaleminiz var,bitmesini hiç istemiyor insan okurken:)) bekçi Murtaza yı gülümseyerek :( hatırladım.kırıkların çeşitlerinden bi tanesi nasip olmuştur herkese eminim:)) çokkk güzeldi,iyi geldi ,defterde nöbet tutarken:))
gönül dolusu selamlarımı gönderdim değerli arkadaşım.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Uzun soluklu yazılarınız beni hep yıldırıyor, ve birde serisini kaçırdığım için sebep oluşturuyordu okumamam için, şimdi yüzünüzün düştüğünü görür gibiyim. Durun hele hemen bozulmayın:) Sizi okumak çok keyifli, eğlendirirken eğitici, gülümserken düşündürücü, geçmişi anarken geleceğe ışık tutucu. Tavrınız ve sunumunuz ayrı bir tarz oluşturup müdavimlerinizin sayısını artırmakta etkili bir tutum.
Gülümsemek size yakışıyor. Keyif verdiniz okumak bilgilenmek düşünebilmek...
Selam öncelikli saygılar Hocam.
sami biberoğulları
Ben genellikle bir gün dizi yazısı, bir gün de bağımsız böyler yazılar yazılar yazıyorum. Yazılarıma göstediğiniz ilgi için çok teşekkür ediyor, saygılarımı ve selamlarımı gönderiyorum.
hepimizin hayatında kırıklar vardır
ama sanırım bu kadarı da biraz fazla hocam
Allah yardımcınız olsun
saygılar her dem
sami biberoğulları
Herkes için dileğim artık bu havaların biraz kırılması...En iyi kırılma bu sanırım.
Selam ve sevgilerimle.
Sami bey yüreğinize sağlık olsun efendim sizi okumayı seviyorum :) sağlıklı ,huzurlu,kırıksız bir ömür dilerim, saygılar...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Yine harika bir yazı okudum kaleminizden. Bazen hüzünlendiren bazen de güldüren. Final ise harikaydı hocam. Saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.