- 525 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMANDAN ÂL-İ OSMANA -8-
III. Ahmet ‘’Kıyam’’ lafını duyunca iliklerine kadar sarsılmıştı. O ihtilalden çok korkardı aslında çünkü kendisinin tahta geçişi de bir ihtilalin neticesiydi. Molla Ali Osman ve İbrahim Paşa da
Çok iyi hatırlamaktaydılar Edirne olayını . Ya da nâm-ı diğer Feyzullah Efendi Olayını.
Babası Mehmet Han zamanında hem kendisinin hem de ağabeyisi Mustafa’nın hocalığını yapmış olan Erzurumlu Feyzullah Efendi yine bu dönemde önce kazaskerlik, sonra da şeyhül İslamlığa yükseltilmişti. Güler yüzlü, alim hoş sohbet bir adamdı fakat özellikle ağabeyi Mustafa-i Sani (II.Mustafa ) dönemindeki Şeyhül İslamlığı döneminde kendi oğulları ve damatlarını devletin önemli makamlarına getirmesi, Veziri Azamı bile adam yerine koymayacak kadar hızlı bir şekilde ikbal merdivenlerinin en üst basamağına çıkmış olması kısa zamanda ona karşı büyük bir antipatinin oluşmasına neden olmuştu.
Feyzullah Efendi pek çok insanı kendisine düşman edecek bir ilki de yaşatmıştı . İlk kez onun şeyhülislamlığı döneminde kendisinin, padişah öldükten ya da tahttan çekildikten sonra da bu görevine devam edeceğine dair ferman çıkarttırmıştı padişaha. Padişah II. Mustafa’nın bu derece Şeyhülislamının tesiri altına girmesi de Feyzullah Efendi’nin sonunu hazırlamıştı.
Bir de Edirne meselesi…Babası dördüncü Mehmet de ağabeyi II. Mustafa da Edirne’yi devletin Merkezi edinmişler İstanbul’a neredeyse hiç uğramıyorlardı. Oysa İstanbul huzursuzdu ve İstanbul’da bir huzursuzluk demek kelleden, en azından tahttan olmak demekti.
II. Mustafa Temmuz 1703 ortalarında sadece iki yüz cebeci askerinin ulufelerini( Üç ayda bir devletten aldıkları maaş ) alamadıkları gerekçesiyle ayaklanma çıkardıkları haberini duyduğunda hem kendisi Edirne’de olduğu için hem de hepi topu iki yüz kişi olan bu isyankarların nasılsa te’dip edileceğinden ( yola getirileceğinden ) emin olduğu için hiç keyfini bozmamıştı. Ama üç gün sonra At Meydanında 20 bini asker ve ulema 50 bini halktan yetmiş bin insan toplanıp da Edirne’ye doğru yürümeye başladığı haberini alınca o da şimdi III. Ahmet gibi iliklerine kadar titremişti.
Ağustos başlarında Silivri’ye varan ihtilal ordusu buradan Feyzullah Efendi’nin azledilmesi ve Padişahın tahttan indirilerek yerine III. Ahmet’in getirildiğine dair bir fetvayı II. Mustafa’ya göndermişler. 20 Ağustosta da Edirne’ye vardıklarında kararı gerçekleştirmişlerdi.
II. Mustafa tahtını kaybetmişti ama Feyzullah Efendi idam edilmişti.
Padişah III. Ahmet tüm bunları düşündü bir kaç dakika içinde. Kendisi tahta bir ihtilalin sonucunda gelmişti ve o ihtilalden yirmi yedi yıl sonra kendisine karşı bir ihtilal yapılıyordu.
Hiddetle İstanbul Kadısına bağırdı:
-Bre mel’un madem ki İstanbu’lda bir isyan var sen ne diye buraya gelirsin de oradaki isyanı bastırma çalışmazsın. Senin vazifen nedir?
-Padişahım ben size haber vermeye ve buradaki güveninizi sağlamaya geldim.
-Buradaki güven mi? Burada güvende değil miyiz ki?
-Bu yakada da kıyam başlatmışlar. Buralar emniyetli değil sizin için.
-Demek işi o denli azıttılar ha? O zaman bizim için en hayırlı yer burasıdır. Bu dergaha hiç kimse saldırmaz.
-Molla Ali Osman söze girdi?
-Belî Sultanım. Buraya hiç kimse saldırmaz. Lakin böyle bir günde senin ve İbrahim Paşa’nın burada olması doğru olmaz. Eğer isyan çok büyüdüyse bunu ancak yine siz durdurabilirsiniz. Ama kelle alarak, ama kelle vererek. Siz karşıya geçmezseniz bu serseriler İstanbul’da taş taş üstünde bırakmaz.
-Molla bilir misin? Eğer Haçova Meydan savaşındaki Hoca Saadettin Efendi’nin Dedem Murad-ı Salis’in atının yularını tuttuğu gibi sen de bizim yularımızdan tutaydın bu mel’anetlerin hiç biri olmazdı. Lakin gelmedin saraya bir türlü.
-Hünkarım …Şimdi Hoca Saadetin merhumu münazara edecek zaman değildir. Bir an önce karşıya geçip saraya vasıl olmalı ve durumu kontrol altına almalısınız. Ne yapılacak ise bundan gayrı ancak siz yapabilirsiniz.
Padişah ve maiyetindekiler sokaklara taşkınlık yapan üç beş serserinin tacizine fazla aldırmadan çok yakın olan sahile indiler. Kayıklara bindikten sonra rahatlamışlardı. Çünkü Aziz Mahmut Hüdai erenlerine, onun dergahına gelip ruhuna Fatiha okuyanlara, onu sevenlere suda boğulma olmadığına inanılmaktaydı.
Dönüş yolunda Fatma Sultan, sadrazam İbrahim’e sordu.
-Paşam Haçova Savaşını bilirim de Hoca Saadettin Efendinin o savaştaki etkisi neydi bilemedim.
-Ah be Hatunum. Kadınca meraklarınız yok mu. Kellelerimizi ister hain taifesi sen tutmuş Hoca Saadettin Efendiyi Merak edersin. Neyse yine de deyim…Bu derya ortasında yapacak başka bir işimiz mi var sanki?
-Hatunum Sultan Mehmet Han-ı Salis zamanında Nemçe küffarı ile Haçova denilen yerde yapılan bu savaşta düşman leşkeri padişah çadırına kadar sokulmuş. Hatta bizin cephane sandıkları üzerinde tepinip hora tepmeye başlamışlar. Padişahın savaş meydanını terk etmeye karar verdiği o anda Hoca Saadettin Efendi padişahın atının yularından tutarak onu durdurmuş. Ona güzel sözler söylemiş. Padişahımız efendimiz sırtına Peygamber hırkası giyip eline bir mızrak alarak dim dik dikilmiş düşman leşkeri karşısında. O arada da padişahın at oğlanları (yani seyis), aşçı, deveci, katırcıları, karakollukçuları( hademe grubu), bu çadırları zapt eden düşman üzerine kazma, kürek, balta ve odun gibi şeylerle hücuma geçerken, aynı zamanda “Düşman kaçıyor!” diye bağırarak askerleri geri döndürmeyi başarmışlar. Bu sırada, ön kol kumandanı Cağala zâde de gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle hücuma geçmiş ve Osmanlı ordusunun sağ kolunu bozmuş olan yirmi bin düşmanı bataklıklara sokarak imha etmiş.
İbrahim’in anlattığı Padişah III. Mehmet , Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu olup son kez sancağa gönderilen, son kaz ordusunun başında bir savaşa katılan ve son kez bir meydan Savaşı kazanan Osmanlı padişahı idi. Onun ölümünün üzerinden ( 1603) Üzerinden tam yüz sene geçmiş. Ve tam yüz sene sonra tahta geçen padişah da dahil bir daha hiç bir padişah ne sancaklara gönderilmiş ne de ordusunun başında savaşa çıkmıştı.
Hoca Saadettin Efendi ise Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferi sonrasında İran’dan yanında getirdiği Hasan Can’ın oğlu olup Sultan hocalığından kazaskerliğe, oradan da Şeyhülislamlığa kadar çıkmış bir alimdi. Ama asıl ünü, yazdığı Tacü’t Tevarih adlı eserden gelmekteydi.
İnsanlar korku ve panik hallerinde bazen ne yapacaklarını şaşırırlarmış. İbrahim Paşa ve Fatma Sultanın tarihte biri anlatan, öteki dinleyen olarak yaşadıkları tarih dersi de bu neviden bir durumdu.
*********************************************************************************
Daha üç gün önce Galatadaki bir meyhaneden çıkıp bir isyan başlatmaya kalktığında sokak iti muamelesi gören Patrona Halil ve yoldaşları üç gün sonra birden bire kahraman kesilmişlerdi adeta. Bayezıt camii önünde toplanmışlar ‘’ Şeriat isterüüüz’’ diye bağırarak dikkat çekmişler kısa süre içinde kapalı çarşı esnafından da hayli taraftar toplamışlardı.Zaten dükkanını kapamayan esnaf fena halde dövüldüğü gibi çarşıya giriş çıkışı da engellemişlerdi. Bir kar topu olarak başlayan isyan şimdi kos koca bir çığ olmuştu. Hatta çeşitli yürüyüş kolları da oluşturmuşlar ve ana kol Et Meydanına doğu ilerlerken kollardan biri Üsküdar’a geçmişti.
Et Meydanından(günümüzde Beyazıt,Şehzadebaşı semtinde bulunan İstanbul Üniversitesi arkasındaki Ağa Kapısı civarındadır.) At Meydanına( Sultan Ahmet Camii önündeki Meydan ) kadar her yer adeta isyancı kaynamaya başlamıştı. Onlara tek karşı koyacak güç ise Yeniçeri Ağası Hasan Ağa idi.
Padişah, Sadrazam ve aileleri Saraydan içeri girdiklerinde asiler de saray önlerine gelmişlerdi. Hasan Ağa önce isyancılara karşı koymak istediyse de yeni çeriler hiç de öyle savaşmaya niyetli değildi. Hem ulema da desteklemekteydi bu ayaklanmayı.
Kaderin Garip cilvesine bakın ki yirmi yedi sene önce haksızlık, rüşvet, iltimas ve özellikle adam kayırma durumları sebebiyle III. Ahmed’i tahta getirmek için İşte bu noktadan Edirne’ye doğru yürüyen bu insanlar yirmi yedi yıl sonra yine benzer sebepler yüzünden kendi elleriyle tahta oturttukları padişahlarını tahttan indirmek üzere yürüyorlardı.
Patrona Halil Babussaade önüne gelindiğinde Karşısına dizilmiş olan yeniçerileri görünce hiç bir korku yaşamadı. Çünkü neredeyse hiç birinin gözleri düşman gibi bakmıyordu. Bir kaç tane işgüzarlık yapmaya kalkan zaten kedi içlerinde susturulmuştu.
Patrona Halil elindeki bayrağı kaldırdı başladı haykırmaya.
Celil-i Cebbâr, Mûin-i Settâr,
Hâlik-i Leyl-ü ven nehâr
Lâ-yezâl,zül-celâl Yek’dir Allâh yek,
Allâh’ın birliğine, küffârın körlüğüne
Ve Resûl-ü Enbiyâ, Peygamberimiz, Efendimiz,
Cenâb-ı Ahmed-i Muhammed Mustafa
Ve âl-i evlad-ı Resûl-i Müctebâ’nın imdadı
Rûhâniyetlerine,
Pîrân, mürşidân, âşıkân Gavse’l-Vâsılîn
Hamâle-i Kur’an Esseyyid Muhammed Hacı Bektaş Veli
Ve Güzeştegân-ı Pîrân ve ehl-i İslam ervâhına
Ve dest-gîrimüz Balım Sultan ayn-ı inâyetine
Hünkâr-ı İslam İbnü’s-sultan
Bi’l-cümle İslamı necât, saadet ve selametine
Üçler, beşler, yediler, kırklar, üç yüz altmışlar
Ve binbirler demine…
Nûr-ı Nebî, Kerem-i Ali, kerâmât-ı velî,
Gülbânk-i Muhammedî
Pirimiz, üstadımız, hünkârımız,
Kutbu’l-arfîn Hacı Bektaş Veli
Dem ü devranına hu diyelim, huuuu
Yeni çeri yoldaşlar da kılıçlarını kaldırdılar
-Hu diyelim huuuu.
YORUMLAR
Hocam tarih gözümde canlandı ve sanki ben de içinde....Tebrikler ama geç okuyabildim bir bölüm daaha var onu da daha sonra...Esen kalın...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar benden.
fırtına kopuyor bakalım kimleri önüne katıp götürecek çok kan akacak gibi
sevgiler selamlar hocam
sami biberoğulları
Fırtına bu...Koptuğu zaman kimi önüne katacağı hiç belli olmaz. Çok kan akacağı doğru. Çünkü bu ihtlalin sonrası da olacak.
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Sizin kaleminizden olunca daha bir tatlı ve anlaşılır oluyor...Canı gönülden tebrik ederim...selam ve hürmetlerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle...Allah'a emanet olasın.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar benden.
tebrikler hocam.... tarih gözümüzümn önünde...sen mesleğine aşık birisin....bu her satırda belli oluyor can saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.