- 491 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir Gibi
Kararsız olmamalı adımlarım. Sanki geldiğimi görünce öyle hayret etmemişler gibi, son derece doğal bir şekilde yaklaşmalıyım masalarına. Hande yine parlıyor. Diğerlerini görünmez ederek ışığıyla... Masadaki kızları ortak bir duyguda birleştirerek: Nefret… Nasıl bir ikiyüzlülük ki bu, hangisine baksam hep o aynı ‘iyi arkadaş’ ifadesi var yüzlerinde... Bu yüzden yüzümdeki bu sahte gülüşten zerre utanmıyorum artık.
“Cenk geldi.” diyor onlardan biri. Geldiğimi fark etmeyen tek kişiye… Yani Hande’ye… Yoksa o kız sezdi mi, O’na yöneldiğinde bakışlarımda beliren farkı? Ceren’di galiba adı. Güzel bir kız aslında… Tek kusuru, daha güzel bir kızın masasında oturmak gibi bir talihsizliğe uğramış olması…
Ona yolda tek başına rastlasam ve merhabalaşsak kalbim gümbürdeyebilirdi belki, eğer daha büyük gümbürtüler uyandıran bir başkası çok yakınlarda bir yerde olmasaydı. Onun adına üzülsem de Hande’nin varlığı vicdan sızısı bırakmayacak kadar dolduran bir şey hayatı.
Güzel olmanın sihri de bu olmalı işte! Suçluluğu yok ediyor bir anda. Her günahı aklayacak kadar zamanı durduran, tüm algıları kendine yönelten bir çekim merkezi…
Bunları düşünürken nedense ‘ihanet’ geldi aklıma. Annemin beni göremeyecek kadar içinde kaybolduğu o zihinsel görüntülerde güzel bir kadın da olmalıydı mutlaka. Yıllarını verdiği adamın başka bir kadınla birlikte yer aldığı hayallerle dolu bir gerçeği vardı annemin… Ve o yıllarda güzellik babamı affettirecek bir güce kavuşmamıştı henüz yaşantımda. Hande’yi tanımıyordum. Tanısaydım bile güzelliğiyle sarhoş olup adaletsiz kararlar veremeyecek kadar küçük bir yaştaydım daha. Annemin yağdı yağacak bir bulut misali nemlenmeye hazır gözleri, her şeyi önemsizleştirecek kadar önemli bir yerindeydi dünyamın.
Nerden çıktı şimdi ihanet? Evli değilim ki! Sevgilim de yok… Öyleyse şimdi bu taptaze, bahar kokan yüzde aşkı yakalamaya çalışmamda ne gibi bir yanlış olabilir ki?!
Bir sandalye çekip aralarına karışalı on dakika oldu nerdeyse... Ama hala kızı erkeği hepsinde aynı yadırgama ifadesi… “Pes valla!” diyorum içimden. “İnsan hiç olmazsa nezaket icabı belli etmez buradaki varlığımdan bu kadar hoşlanmadığını… Bir defol demedikleri eksik!”
Aynı okulda okumuyor muyuz sonuçta? Tamam, biraz geç kaldım bu gruba katılmakta. Fazla çıngıraklı kahkahalar atıyorlardı. Kelimeleri fazla cakalı… Ama bir üyeleri vardı ki, o kadar başka onlardan… Benim onlardan onca zaman uzak durmama neden olan o yüzeysellikten o kadar uzaklarda bir yerde… Şiir gibi…
Bu şaklabanlıkları da sırf O’nun için yapıyorum şimdi. En yüzsüz yüzümü takınıp en gürültülü kahkahaları savuruyorum onlara. Bu şiir gibi kızı gülümsetecek bir şeyler yapmalıyım çünkü. Gerçi onu gülümserken gördüğüm çok oldu. Ama hep başkalarına yönelmişken o derin göllere benzeyen gözleri… Gülümsediği hep bir başkasıyken yani…
Ceren içimi okumuş gibi, incecik dudaklarını yukarı çeviriyor hemen. Yüzünde gülümseyen bir çizgi, yakalamaya çalışıyor gözlerimi. Sonunda yakalıyor da… “Gülümseme istiyorsun madem… Al sana en güzelinden gülümseme!” diyor bakışları. Bilmiyor ki ben başka bir yüzde arıyorum o çizgiyi. Onu bir çizgi olmaktan çıkaracak kadar gerçek bir tebessüm yapan…
Çok geçmeden anlıyor neyse ki: Hande’den başkasını gördüğüm yok. Ona bakarken o kadar mutluyum ki! Ama bir yandan da garip bir şekilde suçlu hissediyorum kendimi. Sanki kırk yıllık eşini aldatmış bir adam gibi kirlenmiş…
“Ceren yapma bunu!” diye haykırmak istiyorum. “Sana ihanet ediyormuşum gibi bakma bana böyle suçlarcasına! Annemi hatırlatıp daha fazla bağrımı delme!”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.