Vicdan Kalbin Terazisi mi?
Vicdan nedir?
Zalım ile mazlumu, acımasızlıkla merhameti, haklı ile haksızı, insanın içindeki iyi ile kötüyü, hayır ile şerri ayırt etmeye yarayan önemli bir duygudur. Hemen herkeste, bir görüntü yada olay karşısında bu duygunun varlığı ve etkisi hemen anlaşılır...
Daha önceki yazılarımda da üstüne basa basa vurguladığım gibi, dünyada en kutsal, en değerli şey nedir diye sorsalardı bana, herhalde hiç tereddütsüz vicdandır derdim “sevgidir”, “ merhamettir” derdim. “İnsanın sevildiğini bilmesidir.” derdim. “Daha da güzeli sevmeyi ve sevilmeyi bilmesidir.”
Sevmenin bir çılgınlık, ağlamanın bir zaafiyet ya da, bir zayıflık olduğunu düşünenlere acıyorum. Oysa ki sevmek, güçlü olmak, insan tarafımızı bulmak demektir. Sevmek; dünyaya, insana, hayvanlara, bitkilere yani doğaya hilesiz bakmak, doğayı ve doğadakileri her halleriyle benimsemek demektir. Vicdan, merhamet ve dürüstlüğümüzdür sevgi. Hayata umutlu bakışımız, yaşama sevgiyle sarılışımızdır. Bir kuşun kanadının kırılışına yüreğimizin titreyişidir, yanışıdır.
Sevenlere değil, asıl dünyada sevmeyen, sevemeyen, sevilmeyen ve sevmesini bilmeyenlere acımalı. Sevebilen insan yaşamı, yaşamın derinliğini, kendini ve ruhunun iç derinliğini keşfeden insandır. Aşk değil midir insanı erdemleştiren, güzelleştiren dostlar? Derinliğimiz, güzelliğimiz aşktan değil mi? Oysaki aldığımız kültür, içinde yaşadığımız sistem ve zaman o kadar sahte ki... Gülüşler, dokunuşlar, bakışlar sevgi sözleri bile hepsi sahte geliyor insana.
“Benliği hor ve hakir kılıp, insanı yükselten aşk ve sevgidir. Onsuz bütün beden tamahtan ibarettir. Tamah ise alçaltandır. Sevgi ve şefkat insanın, öfke ve şefkat ise hayvanın temel hasletleridir. Sevgi güneştir, ama kusurları örtmede gece gibi olun!” der Mevlana.
Aşk hilesiz sevmektir dostlar ve sevgiyi taa ruhunun derinlerinde hissedebilmektir. Bence sevebilen insan talihli insandır, güzel insandır, erdemli ve saygın insandır. Saygınlığı ve sevilmeyi hak eden insandır.
Güzelliklerin, inceliklerin öz kaynağı değil midir sevgi! Karda, kışta bile olsa insanın içini ısıtan, şiir duygusunu yeşerten, sevdaların mana tezgahında dokunan ve bakınca gözlerde kutsal şiir gibi okunan, derin bir mana değil midir sevgi! Sevgi, yüreğini güzelliklerle beslemek, ruhunu kinden, fesattan, hasetten, iftiradan yalandan, kıskançlıklardan, kötülüklerden arındırmak değil midir?
Yönünü sevgiye çeviren insan çevresine sevgiyle, saygıyla bakmasını, yüreğini düşmanlıklardan, kirlerden; kinlerden arındırmasını da bilir. Çünkü insanın içindeki canavarı dizginleyen bir güçtür sevgi. İçinde sevgi, merhamet taşımayan insanın, acıma duygusu da olmaz, düş kuramaz, düşünemez.. Dolayısıyla içinde sürekli başkalarına karşı kin, nefret, kötülük besler. Merhametsiz, acımasız ve zalim olur. Oysa ki, insan olarak her insanın mutlak sevmesi, düş kurması, düşünmesi, gülmesi ağlaması gerekmiyor mu? Hani ünlü bir söz vardır ” Yürek yanmayınca göz yaşarmaz.” derler ya, işte onun gibi bir şey.
Ben insanın maddiyatına ve mevkisine değil, insanın kişiliğine, insani değerine önem ve değer verilmesinden yanayım. Görünüşe ve şakşaklara aldanmamak gerekir. İnsanın insani değerleri içinde, ruhunda ve gözlerinde saklıdır. İçinde çirkinlikler besleyen insanı hangi makam, hangi maske, hangi elbiseyle donatırsanız donatın çirkinliğini gözlerinden görürsünüz, bakışlarından anlarsınız.
İnsanın niteliklerini ve sevme yetilerini geliştirerek tırmanacağı yüksek düzeye; nitelik ve erdem basamaklarına ancak sevgiyle çıkılabilir. Sevgisiz bir insan, vicdanını devreden çıkardığında yapamayacağı haksızlık, yapamayacağı vicdansızlık, düşünemeyeceği kötülük kalmaz. Yani sevgiyi, merhameti yüreğinden dışlayan bir insan, alçalmayı seçmiş demektir. Vicdan devreden çıkartıldığında, insani hiç bir parıltı, hiç bir değer kalmaz insanda ve o insan alçalmayı seçmişse zaten ineceği düzeyin de sınırı olmaz, alçaldıkça alçalır. Bu tür insanları genelde karakol yada hapishanelerde insanlara salt işkence yapmak için tutarlar. Eski dönemlerde de bunlara cellat denirdi.
En sevmediğim insan tipi çıkarcı, yalancı, iftiracı, içten pazarlıklı, hani derler ya saman altından su yürüten yada yılan gibi yanına yaklaşıp gizlice sokan, insani hiç bir nitelik taşımayan yalaka tiplerdir. Hani kendisinden güçlü gördü mü “Elini öp’im abi !” deyip, önünde doksan derece eğilen. Zayıfı gördüğünde kabadayılığı tutan ve gücü yettiğince ezmeye çalışan, biraz zoru gördüğünde ise sahtekarca milliyetçi ya da dindar ayaklarına bürünen vicdansız, merhametsiz, acımasız insan tipidir. Bu tip insanlar her yerde mevcut. İhtiraslarına ulaşmak için izledikleri yol, yöntem ve entrikalarla alçalabildikleri kadar alçalırlar. Hayatım boyunca bu tip insanlardan hep kaçmaya, uzak durmaya çalışmışımdır. Onlarla aynı ortamı, aynı havayı soluduğumda hep tedirgin olurum. Sevgisizlikleri, kirlilikleri üzerime bulaşır diye..
Sevgiden ve kitaplardan korkmamalıdır insan. Sevgiden ve kitaplardan korkan kimseler, içlerinde aydınlık taşıyamazlar. Çağı da yakalayamazlar. Günümüz insanının ve gençliği; bir tuzağa düşürülmek isteniyor.Ucuz tv programlarıyla (kitaptan ve gerçek sevgiden uzak), günübirlik aşk dedikodularıyla insanlar uyuşturuluyor. Kendilerine ucuz, kalitesiz tv programları izlettirerek, insanlar okumaktan uzaklaştırılıyor.Kitaptan yoksun yaşamak ise, insanlarının doğruyu bulmalarını zorlaştırıyor. Oysa herkes biliyor ki, tarihte yükselmenin, gelişmenin ve aydınlanmanın yaşandığı zamanlar; yüreklerin kitapla ve sevgiyle beslendiği çağlardır. Savaş, karanlık, cehalet ve düşmanlık dünyanın ve insanın başına sürekli felaketler, belalar getirmiştir.
Çağı yakalamak, çağdaşlaşmak ve çağlar öncesini anlamak için öncelikle insanın yüreğini sevgiye ayarlaması, kini ve nefreti Kaf Dağının ötesine kovalaması, insanı erdemli insan kılan zeka ve sevgiyi ön plana alması gerekir.
İnsan sevmediği birine malını verebilir belki, parasını verebilir ama en değerlisi olan sevgisini, sevmediği birine verebilir mi? Cebindeki parayı, üstündeki eşyayı vermek, sanıldığı kadar önemli de değildir bence. Çünkü bunlar sevdikleriniz kadar kıymetli de değildir. Ama insan sevmediği birine en değerli şeyini veremez, yüreğini, sevgisini
veremez.
Malını ya da kumarda parasını kaybeden de çok şey kaybetmiş sayılmaz. Çünkü onları yeniden kazanma şansı var. Herhangi bir kaza ya da olayda cesaretini yahut ümidini kaybeden de çok şey kaybetmemiştir. Onları yavaş yavaş yeniden kazanabilir. Ama onurunu, haysiyetini, insanlığını kaybeden kişi her şeyini kaybetmiş sayılmaz mı? Onun bir daha kazanma şansı mümkün müdür?... Sevgi ve vicdanınızla başbaşa kalın diyorum... Yazımı 80’li yıllarda yazdığım bir şiirimle noktalıyorum...
Ben Yokum
Güzellik bu denli ucuzsa
ve bu denli çirkinse yaşamak
nankörse emek
çıkarsa her kapının anahtarı
ben yokum
ben yokum
bir gecelik ilişkiler kadar değersizse aşk
parayla ölçülüyorsa dostluklar
ihanetler, savaşlar, karanlıklar üzmüyorsa
ve utandırmıyorsa yoksulluklar
ben yokum
erdem bu denli küçükse
ve bu denli büyükse yalanlar
hayaller yoksa
umutlar yoksa
çiçek açmıyorsa sevda bahçeleri
özlemi anlatmıyorsa karanfil
ben yokum
yaşam dediğiniz
zamanı tüketmek
maviyi kirletmek
yiyip içip yan gelip geğirmekse
küfretmekse sizden olmayana ana avrat
doğru dostum ben aykırıyım
varsın sizin olsun
marklar, arabalar, dolarlar
sizin olsun, konfor lüks
şan, şöhret, mevki
bana bir dilim şiir
bir nebze sevgi yeter
yeter
bir içten gülüş
bir tutam düş
ve güneşin yedirengi
Nuri CAN
www.murican.com
/