- 1309 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İPEK BÖCEĞİ BAKIMI VE KOZACILIK
İPEK BÖCEĞİ BAKIMI VE KOZACILIK
Yıllar evvel Orhangazi’de de böcekcilik yapılırdı.Nisan ayı sonlarında evin bir veya iki odası böceklere tahsis edilir önce odalardaki eşyalar bahçede saçak diplerine yerleştirilip çivit mavisi dediğimiz toz boya ile oda duvarlarının badanası yapılır, pencereler kalın perdelerle kapatılırdı. Bunun sebebi, böcek bakılacak mekanın yarı aydınlık olması gerektiğindendi.Soba sökülmez, sürekli yanardı. Üzerinde su dolu güğümler içerisinin nemli olmasını sağlardı. Karyola, divan ve üçlü sandıkların üzerine yerleştirilen özel mumlu kalın kağıtlarla kerevitler hazırlanır , delikli torba içinde bir hafada canlanan koza lavraları yavaş yavaş kerevit üzerinde dolaşmaya başladığında, ilk yem olarak çok ince kıyılmış dut yaprakları verilir, bembeyaz gövdelerinde iki siyah nokta gözleri ve siyah ağızlı böcekler bizleri tanır gibi yüzümüze bakar dururlardı. Onlar içeride biz dışarıda olduğumuz bu dönemde bahçeye çıkarılmış yatak, yorgan, battaniye, halı ve kilimler bizlerin saçak veya ağaç diplerinde uyumamız için döşeklerimiz olurdu. Kimi geceler üşür, böceklerin yanlarına kaçar, sabaha kadar normal zamanlarda duymadığımız ahenkli garip sesleri dinler mest olurduk.
4 ya da 5 dönem olarak adlandırılan bu süreç kırk gün sürer. 1. dönemde 0,45 mg olan böcek 4 yada 5 dönem sonunda 4,5 gr a ulaşırdı. Dönemler ilk, seyrek , orta, faal, gömlek değiştirme ve son yemleme olarak adlandırılırdı. İlk yemledemede iştahlı olan böcek seyrek ve orta dönemlerde iştahsız, faal ve son yemlemede çok obur olurlardı. Gün gelir 2 ya da 3 eşek yükü dut yaprağı ancak yeterdi. Üç kez temizlikleri yapılırdı. Şimdi sorabilirsiniz, binlerce böceğin temizliği nasıl olurdu diye. Onunda kolayı var idi. Krevitler üzerine alçak vaziyette ipler veya balık ağları gerilir, bunların üzerine konan yaprakları yemek için tırmanan böceklerin zemin temizliği yapılırdı. Olgunlaşan böceklerin koza örmesi için süpürge otu, funda ve pırnal dalları kerevitlere dikilir. Bu işleme askı dikme denirdi. Renkleri kahverengine dönen ve sertleşen böcekler askılara tırmanır ve bir hafta içinde bembeyaz kozalarını örerlerdi. Koyu çivit mavisi odalarda kerevitlere dikilen dalların üzerleri lapa lapa kar görüntüsü verirdi. Olağan üstü bu güzellik karşısında şaşkınlığımızı gizleyemezdik.
Kozalar hüzün içinde toplanır, sakat ve lekeli olanlar ayrıldıktan sonra küfelere doldurlup eşek, at veya at arabaları ile tüccarlara satılmak üzere Bursa’da Kozahan’a götürülürdü.
Günümüzde dünyada 10-15 ülkede, ülkemizinde bazı yörelerinde böcek bakımı hala yapılmakta olup, Bursa ve yöresinde eski önemini yitirmiştir. İpek yerine kullanılan sentetik ipek üretiminin azalmasına sebep olmuştur. Şu bir gerçek ki ipeğin yerini doldurmak mümkün değildir. Çünkü onun adı ipek, hammaddesi de güzeller güzeli böceklerdir. Ben o günleri yaşadım biliyorum bilmeyen nesillerede bir anı demeti halinde aktarıyorum.
Rahmetli babam eski arapzade mahallesi muhtarı Salih Kırpız o günleri yaşayan biri olarak bir anısını şöyle anlatırdı; 12-13 yaşlarında iken 2 küfe kozayı eşeğe yüklemiş, dayısı ile Bursa’ya gidiyorlar. Karsak deresinden geçerken küfeler ıslanmış. Bu durum karşısında hem korkar hemde ağlar. Bilir ki Bursa’da ıslak kozaları satamayacak. Dayısı hayırlısı olsun ama biz yinede gidelim Bursa’ya. Mevlam ne eylerse güzel eyler diyerek yola devam ederler. Bursa’da Kozahan’a geldiklerinde babam koza yüklü küfeleri indirir ve başlar beklemeye satılsın diye. Gelen bakar, giden bakar ıslak diye kimse oralı olmaz. Aklına evdeki anası gelir para bekler diye. Oturur bir kaldırım kenarına ve öylece çaresizlik içinde ağlarken başucunda birini görür. Seslenir o kişi "kuzim ne ağlarsın" diye. Babam anlatır durumunu ve o kişi alır babamı götütür yazıhanesine. Orada güzelce karnını doyurur ve yanında çalışanlara seslenir. "Karşıda duran 2 küfe kozayı alın tartın ve bana haber verin". İşçiler az sonra şu kilo dediklerinde "bana bir kuşak bulun" der. Kuşak gelir ve babama seslenir. "Çıkar ceketini gömleğini". Babam da bu emre uyar ve çıkartır.Kasadan aldığı paraları bir torba içinde babamın beline kuşakla sararak "hadi bakayım hiç bir yere uğramadan doğru Orhangazi’ye git der". Rahmetli babam bu anısını her zaman anlatırdı.
ÖZLÜ SÖZ
EN ÇOK YAŞAMIŞ İNSAN, EN ÇOK YIL SAYMIŞ OLAN DEĞİL FAKAT HAYATI EN ÇOK HİSSETMİŞ OLANDIR. (J.J. ROUSSEAU)