- 980 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İLBER ORTAYLI’NIN TARİH ANLAYIŞININ TEMELİ
İLBER ORTAYLI’NIN TARİH ANLAYIŞININ TEMELİ
Osmanlı İmparatorluğu, tarihin gerçek anlamdaki son Üniversal, yani uluslararası bir imparatorluğudur.
Akdeniz havzasındaki üç tarihi imparatorluktan birini kuranların torunları ve çocuklarıyız. Osmanlı’’nın kurumlarını, anlayışını, olaylara bakışını bilmemiz için tarihimizle yakından ilgilenmeliyiz. Osmanlı’’yı tanıdıkça, araştırdıkça, okudukça kendimizi daha çok sevecek ve tarihimize daha çok ısınacağız. Bu sözlerin sahibi Prof. Dr. İlber Ortaylı...
Tarihe batkımızda bu sözlerin doğru olmadığını göreceksiniz.
İMPARATORLUK NEDİR?
Monarşi ile yönetilen devletlerin hükümdarları değişik ünvanlarla anılırlar. En yaygın olarak kullanılanları kral ve imparatordur. Net bir ayrım olmamakla beraber, tarihçilerin yaptığı tercüme ve yorumlara bakılarak farklılıklar şu şekilde listelenebilirler:
• İmparator, bilfiil veya hükmen diğer hükümdarları boyunduruğu altında toplar ancak bu hükümdarlar unvanlarını muhafaza edebilirler.
• İmparator geçmişte bağımsız olan birkaç ülkeyi yönetir. Bu anlamda etno-kültürel bir devletin hükümdarıdır.
• İmparator ilahi veya diğer yüksek seviyeden dini özellikler veya karakteristiklere sahip olduğunu iddia edebilir.
Bununla beraber bu ayrımlar daha çok kral ve imparator için geçerlidir. Dünya üzerindeki değişik monarşilerin hükümdarları padişah, halife, han, kağan, hakan, şah gibi isimlerle anıldığı gibi birbirinden farklı yetki ve özelliklere de sahip olabilirler.
İmparator, bir imparatorluğun erkek hükümdarıdır. Latince imperator (askeri kumandan) kelimesinden gelir. Rütbe ve mevkii olarak kraldan üstündür. İmparatorun eşine veya imparatorluğun kadın hükümdarına imparatoriçe denir.
Bağımsız devletleri günümüzde yöneten devletler hala vardır. Kral, imparator unvanının kullanılmaması bağımsız devletleri yönetmedikleri anlamına gelmez.
RUSYA İMPARATORLUĞU
Rusya İmparatorluğu, (Rusça: Российская империя; Rossiyskaya Imperiya) 1721 yılından, 1917 yılına kadar var olmuş devlettir. Rusya Çarlığı’’nın ardılı, Sovyetler Birliği’’nin öncelidir. 1866 yılında toprakları Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’’nın belirli bölümlerini kapsamıştır. 19. yüzyılın başında dünyanın en büyük ülkesi olmuş, toprakları kuzeyde Kuzey Buz Denizi’’nden güneyde Karadeniz’’e, doğuda Büyük Okyanus’’dan batıda Baltık Denizi’’ne kadar uzanmıştır. Rusya İmparatorluğu imparator tarafından yönetilmiştir. Avrupa’’daki son mutlak monarşilerden biridir. 1914 yılının Ağustos ayında I. Dünya Savaşı patlak verince 5 milyon kişiden oluşan ordusu ile Avrupa’’nın beş büyük gücünden biri olmuş, ordusu ise o zamanların en büyük ordusu olmuştur. Rusya İmparatorluğu 20.yy. başlarında İngiliz İmparatorluğu’’ nun ardından dünyanın en geniş 2. imparatorluğu durumundaydı. 1917 yılında Ekim Devrimi’’ yle yıkılmış yerine önce Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, daha sonraki yıllarda ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (S.S.C.B.) kurulmuştur. Deli Petro (I. Petro) ilk olarak Rusya İmparatoru ünvanını kullanan hükümdardı.
Günümüzde Baltık Cumhuriyetleri gibi bazı devletler ayrılıp Avrupa İmparatorluğu’na katılsa da Sovyet İmparatorluğu Bağımsız Devletler Topluluğu olarak varlığını sürdürmektedir.
Rus İmparatorluğu hala günümüzde dahi devam etmektedir. Birleşmiş Milletlerdeki veto hakkı, daimi konsey üyeliği bir İmparatorluk yetkisinin devamıdır.
FRANSA İMPARATORLUĞU
Napolyon Bonapart (Fransızca Napoléon Bonaparte) (15 Ağustos 1769-5 Mayıs 1821), Fransız Devrimi’’nin generali, 11 Kasım 1799’’dan 18 Mayıs 1804’’e kadar Fransa Konsülü olarak Fransa Cumhuriyeti’’nin ilk başkanı, sonrasında da 18 Mayıs 1804 ile 6 Nisan 1814 arasında Napolyon I adını alarak Fransa İmparatoru ve İtalya Kralı olmuştur.
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Fransa (Fransızca: France (yardım•bilgi), /fʁɑ̃s/) ya da resmî olarak Fransa Cumhuriyeti (République Française, okunuşu: /ʁepyblik fʁɑ̃sɛz/), anakara toprakları Batı Avrupa’’da bulunan ve dünyanın pek çok bölgesinde denizaşırı toprakları olan bir ülkedir.[1]
Kıta Fransası, güneyde Akdeniz’’den kuzeyde Manş Denizi ve Kuzey Denizi’’ne, doğuda Ren Nehri’’nden batıda Atlas Okyanusu’’na kadar yayılan topraklarda yer alır. Fransızlar, ülkelerini topraklarının biçiminden ötürü Altıgen (Fransızca: L’’Hexagone, okunuşu: l’’é-gza-gon) olarak adlandırırlar.
Fransa, yönetimde yarı-başkanlık sisteminin uygulandığı üniter bir devlettir. Ülkenin başlıca ilke ve ülküleri İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’’nde açıklanmıştır.
Fransa’’nın Avrupa kıtasındaki komşuları Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, İspanya, Monako ve Andorra’’dır. Akdeniz’’de İtalya’’ya ait Sardinya adası’’ndan sadece 12 km uzaktaki Korsika adası da Fransa’’ya aittir. Sahip olduğu denizaşırı illerde de, Fransız Guyanası aracılığıyla Brezilya ve Surinam’’a, Saint Martin Adası aracılığıyla da Hollanda Antilleri’’ne sınırı vardır. Fransa, Manş Denizi’’nde deniz yüzeyinin altından geçen Manş Tüneli’’yle Birleşik Krallık’’a bağlanmaktadır.
Fransa, 17. yüzyılın ikinci yarısından bu yana dünya genelinde uluslararası ilişkiler alanında önde gelen ülkelerden olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllar arasında, Fransa dönemin en büyük sömürge imparatorluklarından birini kurmuştur. Bu dönemlerde Fransa’’nın sınırları batı Afrika’’dan, güneydoğu Asya’’ya kadar uzanmış, etki ettiği bölgelerdeki toplumların kültür ve siyasetlerinde belirgin izler bırakmıştır.
Dünya sıralamasında 6. sırada bulunan nominal gayrisafi yurtiçi hasılası ve 8. sırada yer alan satın alma gücü paritesi ile ileri bir ekonomiye sahiptir ve gelişmiş ülkeler sınıfında yer almaktadır.
İş gezileri için gelenler dâhil, ülkede yirmi dört saatten az kalanlar hariç tutulmak üzere, yıllık olarak ağırladığı yaklaşık 82 milyon turistle Fransa, dünyada en çok ziyaret edilen ülkedir.[2]
Fransa, Avrupa Birliği adlı siyasi ve ekonomik örgütlenmenin kurucu üyelerinden biridir ve birlik üyesi ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olanıdır. Ülke, bunun yanında Birleşmiş Milletler’’in de kurucu üyelerinden, Frankofon’’un, G8 Zirveleri’’nin, Latin Birliği’’nin ve NATO’’nun da katılımcılarındandır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’’nin beş daimi üyesinden biridir. 360 etkin savaş başlığı ve 59 nükleer santraliyle önemli bir nükleer güçtür.
Fransa Birleşmiş Milletlerde hala İmparatorluk yetkilerine sahip 5 devletten biridir.
BRİTANYA İMPARATORLUĞU
Britanya İmparatorluğu (İngilizce: British Empire), Birleşik Krallık tarafından yönetilen dominyonlar, sömürgeler, protektoralar ve mandalar ve diğer bağımlı bölgelerden oluşan imparatorluktu. 16. ve 17. yüzyıllarda Birleşik Krallık tarafından kurulan deniz aşırı sömürgeler ve ticaret merkezleri olarak başlamıştır. En güçlü döneminde dünya tarihinde en geniş topraklara sahip olmuş imparatorluktu, bir yüzyıl boyunca dünyanın en önde gelen küresel gücü idi. 1922’’de 458 milyon kişi, yani dünya nüfusun dörtte biri, Britanya İmparatorluğu’’nun egemenliği altında idi[1] ve toprakları 13.000.000 milkare (33.000.000 km2) kapsadı.[2] Sonuç itibarıyla siyasî, dilsel ve kültürel kalıtı yaygındır. Gücün doruklarındayken, sıkça Britanya İmparatorluğu’’nda güneşin batmadığını söylendi, çünkü dünya genelindeki genişliği nedeniyle her zaman en az bir tane toprağında günışığı vardı.
15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafi keşifler boyunca İspanya ve Portekiz Avrupa’’nın dünyanın keşfetmesinin öncüleri idi ve süreçte büyük denizaşırı imparatorluklar kurdular. Bu imparatorluklarda bulunan büyük servetten kıskanan İngiltere, Fransa ve Hollanda, Amerika ve Asya’’da kendi sömürgeleri ve ticaret ağlarını kurmaya başladılar. 17. ve 18. yüzyıllarda Hollanda ve Fransa ile sürdürdüğü birkaç tane savaşın sonucu itibarıyla İngiltere (İskoçya ile yapılan 1707 Birleşme Yasası’’ndan sonra Britanya), Kuzey Amerika ve Hindistan’’daki üstün gücü oldu. Mamâfih, 1783’’te bir bağımsızlık savaşından sonra Kuzey Amerika’’da On Üç Koloni’’nin kaybedilmesi Britanya için büyük bir hasardı, ve en yoğun nüfuslu olan kolonisini kaybetti. Bu gerilemeye karşın Britanya’’nın dikkatı sonradan Afrika, Asya ve Büyük Okyanus’’a çekildi. 1815’’te Napolyon Fransası’’nın yenilmesinden sonra Britanya, bir yüzyıl boyunca dışardan herhangi bir direnişin yer alınmayan bir öncülüğü vardı, ve dünya genelinde topraklarını genişletmeye devam etti. Beyaz yerleşimci sömürgelere daha çok özerklik veriliyordu; bazı sömürgeler de dominyon olarak yeniden sınıflandırıldı.
19. yüzyılın sonuna doğru Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’’nin gelişmesi Britanya’’nın iktisadî öncülüğünü aşındırdı. Britanya ve Almanya arasındaki müteakip askerî ve ekonomik gerilimler, Birinci Dünya Savaşı’’nın en büyük nedenlerindendi ve Britanya, imparatorluğuna çok yüksek bir seviyede bağımlı olarak bu savaşı geçti. Finansal bir bakımdan bu çatışma Britanya için çok gerilimli bir etkisi vardı, ve savaştan hemen sonra imparatorluk en büyük genişliğini kazanmasına karşın artık eşsiz bir sanayî ya da askerî bir güç değildi. İkinci Dünya Savaşı’’ndan galip çıkmasına karşın Britanya, savaş boyunca Güneydoğu Asya’’daki toprakları Japonya tarafından işgâl edildi ve bu böylece Britanya’’nın prestijine zarar verip imparatorluğunun dağılmasına hız verdi. Savaşın bitmesinden iki sene sonra Britanya, en yoğun nüfuslu ve en değerli sömürgesi olan Hindistan’’a bağımsızlığını verdi.
20. yüzyılın geri kalanında Avrupa güçleri tarafından yapılan daha büyük bir küresel dekolonizasyon hareketi bağlamında imparatorluğun topraklarının çoğu bağımsızlığını kazandı; bu süreç 1997’’de Hong Kong’’un Çin’’e geri verilmesiyle sona erdi. Bağımsızlıktan sonra birçok eski Britanya sömürgesi İngiliz Milletler Topluluğu üyesi oldu. Günümüzde ise 14 bölge hâlâ Britanya’’nın egemenliği altındadır; bunlar Britanya denizaşırı topraklarıdır.
Tarihte Britanya İmparatorluğu’’nun parçası veya sömürgesi olmuş devletler bugün İngiliz Milletler Cemiyeti (Commonwealth) adı verilen bir uluslararası topluluğu oluşturur.
İngiliz Milletler Topluluğu gibi bir topluluğu Osmanlı Devleti’nin devamı Türkiye Cumhuriyeti hala oluşturamamıştır. İngiltere hala günümüzde devam eden bir İmparatorluk görünümündedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin veto hakkına sahip 5 daimi üyesinden biridir.
İlber Ortaylı’nın Takvim gazetesindeki “Osmanlı İmparatorluğu, tarihin gerçek anlamdaki son Üniversal, yani uluslararası bir imparatorluğudur.” ifadesi bilime aykırı, bilimle, tarihle çelişen beyandır. İnsanların tarihi anlamasına engel olacak, tarihi yanlışların tekerrürüne sebep olacak beyanlardır. Rus, İngiliz, Fransız, Çin İmparatorluğu hala devam etmektedir. Günümüzdeki Avrupa Topluluğu yeni imparatorluk modülüdür. Türkiye, Avrupa İmparatorluğuna dâhil olmaya çalışan bir devlettir.
Türkiye imparatorluk yetkilerinden uzaktır. Osmanlı Devleti’nin imparatorluk sahasındaki milletler tarafından hala nefret edilen devlettir. Türkiye Osmanlı tarihinden kaynaklanan bir husumetin muhatabıdır.
İlber Ortaylı’nın bilim adamı sorumluluğuna uygun beyanlar vermesi, hataları düzeltme ve ilerleme yolunu açacaktır aksi bir milleti yok oluşa götüren hataların tekerrürünü getirecektir.
Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Ortadoğu, dünya tarihinde en eski medeniyetlerin yaşadığı bölgedir. Ayrıca bölge, zengin petrol yataklarına da sahip. Bu nedenle Ortadoğu, devamlı olarak küresel güçlerin cazibe merkezi haline gelmiştir. Jeostratejik ve jeoekonomik öneme sahip olan Ortadoğu, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra istikrarsızlığa sürüklenmiştir.” takvim.com.tr / 03.04.2011
Osmanlı Devleti bir istikrarsızlık tarihidir. Anadolu Beyliklerini yok etmek, diğer Türk Devletlerini yok etmekle geçen bir sürekli savaş tarihidir. Zirve tarihi olarak bilinen tarih bile fetih ettik denilen Bulgar, Romen, Macar isyan ve bağımsızlık savaşlarını durdurmaya çalışmakla geçti.
Kendisi hiçbir zaman istikrar bulamayan Osmanlı Devleti’nin tarihte Ortadoğu’ya barış götürdü demesi, Ortadoğu’nun tarihi sınırlarını bilmemesinden mi kaynaklanıyor merak ettim. Akdeniz’deki Memluk Türk Devletini yok etmek mi istikrar? Osmanlı Devleti’nden önce Avrupa coğrafyası İslam devlet ve halkları haritalarına bakmasını teklif ediyorum. Avrupa’da Müslüman devlet bırakılmaması, İspanya’nın Cebelitarık Boğazı’nın Müslüman Devletlerin elinden çıkması, Kıbrıs’ın, Süveyş Kanalı’nın, İngiliz, Fransız, İtalyanların eline geçmesi, daha Kanuni zamanında Karadeniz’in Fransız gölü haline getirilmesi mi Osmanlı’nın istikrar sağlaması oluyor? Akdeniz ve Karadeniz’de sınırı olan Türk Devlet bırakılmaması mı Osmanlı’nın istikrar bırakması oluyor? Sayın Prof Dr. İlber Ortaylı’nın tarih anlayışı yeryüzünden Türk ve Müslüman Devletleri’nin kalkması Ortadoğu’ya Dünya’ya istikrar ve barış getirir anlayışına mı dayanıyor?
DUYUN-U UMUMİYE
Osmanlı Devleti’nin Duyun-u Umumiye ile yönetilmesi mi istikrar?
Düyun-u Umumiye (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi), 1872-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını denetleyen kurum.
II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Sözcük, Genel Borçlar anlamına gelir. Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve mali yaşamı üzerinde etkili bir rol oynamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu 1854 yılında dış borçlanmalara başlamış ve 1874 yılına kadar 15 ayrı dış borçlanma yapılmıştır. Bu dönem içinde 239 milyon lira borçlanıldığı halde, hükümetin eline yalnızca 127 milyon lira geçmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, ilk dış borçlanmasını, Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirdi. Ancak mali durumu düzelmeyen devlet, savaştan sonra da borç almayı sürdürdü. Bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık haline getiren Osmanlı İmparatorluğu, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale gelindi. 1874’te devlet mali iflasın eşiğine geldi ve bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı İmparatorluğu vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Ancak açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri’nden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.
Hiçbir borç ödemesini yapamayan Osmanlı İmparatorluğu, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan yaşlı imparatorluk, 1879’da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881’de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi. Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı İmparatorluğu mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı.
Lozan Antlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu’nu yarı-sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti.
Bu borçlar, İmparatorluk çöktükten sonra, İmparatorluk topraklarında kurulan devletler ve Türkiye arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye’ye verilmiştir.
Türkiye Düyun-u Umumiye’ ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954’te ödedi bu dönemin sonunda; Fransa 1881’de Tunus’u işgal etti, İngiltere 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla daha da değerlenen Mısır’ı uzakdoğudaki sömürgelerine giden yolun güvenliği için 1882 de işgal etti, Avusturya 1908’de Bosna Hersek’i topraklarına kattı, Girit halkı 1908’de Yunanistan’a katıldığını açıkladı, Bulgaristan 1908’de bağımsızlığını ilan etti.
Düyun-u Umumiye binası, 1897 yılında Fransız kökenli levanten mimar Alexandre Vallaury tarafından inşa edilmiştir. Bina 1933 yılında Atatürk’ün emri ile İstanbul Lisesi’nin kullanımına verilmiştir. İstanbul Lisesi günümüzde bu binada eğitim vermeyi sürdürmektedir.
Osmanlı Devleti : Ortadoğu’da Türklük alemine bir Memluk Devleti borçludur. Karadeniz’de kıyısı olup yok olan Türk Devletleri o toprakları asla unutmaz. Türki Cumhuriyetlerini Asya’ya hapsedenleri o Türk cumhuriyetleri unutmaz. Sayın Prof.Dr. İlber Ortaylı’ya Osmanlı Tarihini bırakıp biraz diğer Türk Devlet ve tarihlerini okumasını sonra konuşup ahkâm kesmesini teklif ediyorum.
HZ PEYGAMBER’İN BİR MUCİZESİ: İSTANBUL
Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V), Fethi müjdeleyen hadis-i şerifinde, Letüftehanne’l Kostantıniyyete ve le ni’mel emrü zâlike’l emr, ve le ni’mel ceyşü zâlike’l ceyş buyurmuştur.
Anlamı: Kostantiniye (İstanbul) bir gün feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır ve o fetih ordusu da ne güzel bir ordudur
Onun sözüne güvenen ve bu uğurda çalışan Müslüman Türkler, 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet Başkomutanlığı’nda İstanbul’u fethederek Peygamberimiz tarafından övülen komutan ve asker olma şerefine ermişlerdir.
Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın tarih anlayışı yukarıdaki sözlerin peygamberimiz Hazreti Muhammed’e ait bir hadis olacağı inancından kaynaklanmaktadır. Bunun sahih hadis olup olmadığını Hz Muhammed’in Bizans İmparatoru Herakliyus’a gönderdiği tebliğ mektubu ve dönen elçilere peygamberimizin verdiği cevaba bakarak karar verebiliriz.
HZ. MUHAMMED’İN BİZANS İMPARATORUNA TEBLİĞ MEKTUBU ve FATİH SULTAN MEHMET
Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’den Bizans’ın Başı Herakliyus’a. Hidayet yolunda gidenlere selam. Bundan sonra ey kral, seni İslâmiyet’e davet ediyorum. Müslüman ol. Allah seni bütün belalardan korur ve seni iki kat mükâfatlandırır. Amma inkâra sapar ve bu tebliği kabulden imtina edersen, yalnız kendi inkârının günahını değil, tebaalarının inkârının günahı da senin boynunadır. “De ki: Ey kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir söze gelin de yalnız Allah’a tapalım, ona hiçbir şeyi ortak farz yapmayalım.” Eğer yüz çevirirlerse “Şahit olun ki biz (Allah’ın iradesine teslim olan) Müslümanlarız” deyin (Zurkani).
İslâmiyet davet, Allah’ın birliğine ve Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın O’nun resulü olduğuna inanmaya davet idi. Mektup, Herakliyus Müslüman olduğu takdirde iki kat mükâfata nail olacağını söylüyor. Bu, İslâmiyetin hem Hz. İsa (A.S.)’ya ve hem de Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanmayı öğrettiğine telmihtir.
Rivayete göre, mektup Kaysere sunulduğunda bazı saraylılar onun İmparatora karşı bir hareket teşkil ettiğini söylemişler ve yırtılıp atılmasını ileri sürmüşler. Çünkü mektupta imparatora “İmparator” diye hitap edilmeyip sadece Bizans’ın Başı diye hitap edilmiş. Lakin İmparator mektubu okumadan yırtıp atmanın akıllıca bir davranış olmadığını ve “Bizans’ın başı” hitabının da yanlış sayılamayacağını söylemiş. Ne de olsa, her şeyin sahibi ve hâkimi Allah’tır, bir imparator sadece baştır, diye de ilâve etmiş.
Mektubunun Herakliyus tarafından nasıl karşılandığı Hz. Resulüllah (S.A.V.)’e anlatıldığı zaman, Hz. Resulüllah (S.A.V.) memnun göründü ve imparatorun bu hareketinden ötürü imparatorluğunun kurtulacağını ve torunlarının imparatorlukta uzun zaman hüküm süreceğini söyledi. Filvaki, hadiseler Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın dediği gibi oldu. Bilahare cereyan eden muharebelerde Bizans İmparatorluğunun büyük bir kısmı Resulüllah’ın başka bir kehanetine uygun olarak, Bizans’ın elinden çıktı. Mamafih, bunu müteakip, altı yüz sene müddetle, Herakliyus’un sülalesi İstanbul’da hükümran oldu. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın mektubu uzun zaman devlet arşivlerinde mahfuz kaldı. İslâm hükümdarı Mansur Kalavun’un elçileri Bizans sarayını ziyaret ettiklerinde, bir kutu içinde saklı tutulan mektup onlara gösterilmişti. Mektubu kendilerine gösteren İmparator, onun Hz. Resulüllah (S.A.V.) tarafından cetlerinden birine gönderildiğini ve itina ile muhafaza edildiğini söylemişti.
Bu bir tarihi olay ve hadisle sabit ve muhkemdir.
Şimdi peygamberimizin İstanbul’un fethini emrettiği, İstanbul’u fetheden komutan ve askerlerin ne güzel asker olduğunu iddia eden hadisin doğruluğu yukarıdaki tarihi belgelerle çelişmektedir. Kardeş katlini Kur’an-ı Kerim’e aykırı olarak yasalaştıran Komutanın, ve onun üremeleri yasak edilmiş sadece devşirme yoluyla toplanan Müslüman olmayan çocukların dini değiştirilerek oluşturulan yeniçeri askerlerinin dünyanın en güzel komutanı ve askerleri olduğunu rivayet eden hadisin gerçekliği tereddüt uyandıracak mahiyettedir.
www.ilahi.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=17065
ABDULLAH BEDELOĞLU
Osmanlı İmparatorluğu, tarihin gerçek anlamdaki son Üniversal, yani uluslararası bir imparatorluğudur.
Akdeniz havzasındaki üç tarihi imparatorluktan birini kuranların torunları ve çocuklarıyız. Osmanlı’’nın kurumlarını, anlayışını, olaylara bakışını bilmemiz için tarihimizle yakından ilgilenmeliyiz. Osmanlı’’yı tanıdıkça, araştırdıkça, okudukça kendimizi daha çok sevecek ve tarihimize daha çok ısınacağız. Bu sözlerin sahibi Prof. Dr. İlber Ortaylı...
Tarihe batkımızda bu sözlerin doğru olmadığını göreceksiniz.
İMPARATORLUK NEDİR?
Monarşi ile yönetilen devletlerin hükümdarları değişik ünvanlarla anılırlar. En yaygın olarak kullanılanları kral ve imparatordur. Net bir ayrım olmamakla beraber, tarihçilerin yaptığı tercüme ve yorumlara bakılarak farklılıklar şu şekilde listelenebilirler:
• İmparator, bilfiil veya hükmen diğer hükümdarları boyunduruğu altında toplar ancak bu hükümdarlar unvanlarını muhafaza edebilirler.
• İmparator geçmişte bağımsız olan birkaç ülkeyi yönetir. Bu anlamda etno-kültürel bir devletin hükümdarıdır.
• İmparator ilahi veya diğer yüksek seviyeden dini özellikler veya karakteristiklere sahip olduğunu iddia edebilir.
Bununla beraber bu ayrımlar daha çok kral ve imparator için geçerlidir. Dünya üzerindeki değişik monarşilerin hükümdarları padişah, halife, han, kağan, hakan, şah gibi isimlerle anıldığı gibi birbirinden farklı yetki ve özelliklere de sahip olabilirler.
İmparator, bir imparatorluğun erkek hükümdarıdır. Latince imperator (askeri kumandan) kelimesinden gelir. Rütbe ve mevkii olarak kraldan üstündür. İmparatorun eşine veya imparatorluğun kadın hükümdarına imparatoriçe denir.
Bağımsız devletleri günümüzde yöneten devletler hala vardır. Kral, imparator unvanının kullanılmaması bağımsız devletleri yönetmedikleri anlamına gelmez.
RUSYA İMPARATORLUĞU
Rusya İmparatorluğu, (Rusça: Российская империя; Rossiyskaya Imperiya) 1721 yılından, 1917 yılına kadar var olmuş devlettir. Rusya Çarlığı’’nın ardılı, Sovyetler Birliği’’nin öncelidir. 1866 yılında toprakları Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’’nın belirli bölümlerini kapsamıştır. 19. yüzyılın başında dünyanın en büyük ülkesi olmuş, toprakları kuzeyde Kuzey Buz Denizi’’nden güneyde Karadeniz’’e, doğuda Büyük Okyanus’’dan batıda Baltık Denizi’’ne kadar uzanmıştır. Rusya İmparatorluğu imparator tarafından yönetilmiştir. Avrupa’’daki son mutlak monarşilerden biridir. 1914 yılının Ağustos ayında I. Dünya Savaşı patlak verince 5 milyon kişiden oluşan ordusu ile Avrupa’’nın beş büyük gücünden biri olmuş, ordusu ise o zamanların en büyük ordusu olmuştur. Rusya İmparatorluğu 20.yy. başlarında İngiliz İmparatorluğu’’ nun ardından dünyanın en geniş 2. imparatorluğu durumundaydı. 1917 yılında Ekim Devrimi’’ yle yıkılmış yerine önce Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, daha sonraki yıllarda ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (S.S.C.B.) kurulmuştur. Deli Petro (I. Petro) ilk olarak Rusya İmparatoru ünvanını kullanan hükümdardı.
Günümüzde Baltık Cumhuriyetleri gibi bazı devletler ayrılıp Avrupa İmparatorluğu’na katılsa da Sovyet İmparatorluğu Bağımsız Devletler Topluluğu olarak varlığını sürdürmektedir.
Rus İmparatorluğu hala günümüzde dahi devam etmektedir. Birleşmiş Milletlerdeki veto hakkı, daimi konsey üyeliği bir İmparatorluk yetkisinin devamıdır.
FRANSA İMPARATORLUĞU
Napolyon Bonapart (Fransızca Napoléon Bonaparte) (15 Ağustos 1769-5 Mayıs 1821), Fransız Devrimi’’nin generali, 11 Kasım 1799’’dan 18 Mayıs 1804’’e kadar Fransa Konsülü olarak Fransa Cumhuriyeti’’nin ilk başkanı, sonrasında da 18 Mayıs 1804 ile 6 Nisan 1814 arasında Napolyon I adını alarak Fransa İmparatoru ve İtalya Kralı olmuştur.
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Fransa (Fransızca: France (yardım•bilgi), /fʁɑ̃s/) ya da resmî olarak Fransa Cumhuriyeti (République Française, okunuşu: /ʁepyblik fʁɑ̃sɛz/), anakara toprakları Batı Avrupa’’da bulunan ve dünyanın pek çok bölgesinde denizaşırı toprakları olan bir ülkedir.[1]
Kıta Fransası, güneyde Akdeniz’’den kuzeyde Manş Denizi ve Kuzey Denizi’’ne, doğuda Ren Nehri’’nden batıda Atlas Okyanusu’’na kadar yayılan topraklarda yer alır. Fransızlar, ülkelerini topraklarının biçiminden ötürü Altıgen (Fransızca: L’’Hexagone, okunuşu: l’’é-gza-gon) olarak adlandırırlar.
Fransa, yönetimde yarı-başkanlık sisteminin uygulandığı üniter bir devlettir. Ülkenin başlıca ilke ve ülküleri İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’’nde açıklanmıştır.
Fransa’’nın Avrupa kıtasındaki komşuları Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, İspanya, Monako ve Andorra’’dır. Akdeniz’’de İtalya’’ya ait Sardinya adası’’ndan sadece 12 km uzaktaki Korsika adası da Fransa’’ya aittir. Sahip olduğu denizaşırı illerde de, Fransız Guyanası aracılığıyla Brezilya ve Surinam’’a, Saint Martin Adası aracılığıyla da Hollanda Antilleri’’ne sınırı vardır. Fransa, Manş Denizi’’nde deniz yüzeyinin altından geçen Manş Tüneli’’yle Birleşik Krallık’’a bağlanmaktadır.
Fransa, 17. yüzyılın ikinci yarısından bu yana dünya genelinde uluslararası ilişkiler alanında önde gelen ülkelerden olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllar arasında, Fransa dönemin en büyük sömürge imparatorluklarından birini kurmuştur. Bu dönemlerde Fransa’’nın sınırları batı Afrika’’dan, güneydoğu Asya’’ya kadar uzanmış, etki ettiği bölgelerdeki toplumların kültür ve siyasetlerinde belirgin izler bırakmıştır.
Dünya sıralamasında 6. sırada bulunan nominal gayrisafi yurtiçi hasılası ve 8. sırada yer alan satın alma gücü paritesi ile ileri bir ekonomiye sahiptir ve gelişmiş ülkeler sınıfında yer almaktadır.
İş gezileri için gelenler dâhil, ülkede yirmi dört saatten az kalanlar hariç tutulmak üzere, yıllık olarak ağırladığı yaklaşık 82 milyon turistle Fransa, dünyada en çok ziyaret edilen ülkedir.[2]
Fransa, Avrupa Birliği adlı siyasi ve ekonomik örgütlenmenin kurucu üyelerinden biridir ve birlik üyesi ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olanıdır. Ülke, bunun yanında Birleşmiş Milletler’’in de kurucu üyelerinden, Frankofon’’un, G8 Zirveleri’’nin, Latin Birliği’’nin ve NATO’’nun da katılımcılarındandır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’’nin beş daimi üyesinden biridir. 360 etkin savaş başlığı ve 59 nükleer santraliyle önemli bir nükleer güçtür.
Fransa Birleşmiş Milletlerde hala İmparatorluk yetkilerine sahip 5 devletten biridir.
BRİTANYA İMPARATORLUĞU
Britanya İmparatorluğu (İngilizce: British Empire), Birleşik Krallık tarafından yönetilen dominyonlar, sömürgeler, protektoralar ve mandalar ve diğer bağımlı bölgelerden oluşan imparatorluktu. 16. ve 17. yüzyıllarda Birleşik Krallık tarafından kurulan deniz aşırı sömürgeler ve ticaret merkezleri olarak başlamıştır. En güçlü döneminde dünya tarihinde en geniş topraklara sahip olmuş imparatorluktu, bir yüzyıl boyunca dünyanın en önde gelen küresel gücü idi. 1922’’de 458 milyon kişi, yani dünya nüfusun dörtte biri, Britanya İmparatorluğu’’nun egemenliği altında idi[1] ve toprakları 13.000.000 milkare (33.000.000 km2) kapsadı.[2] Sonuç itibarıyla siyasî, dilsel ve kültürel kalıtı yaygındır. Gücün doruklarındayken, sıkça Britanya İmparatorluğu’’nda güneşin batmadığını söylendi, çünkü dünya genelindeki genişliği nedeniyle her zaman en az bir tane toprağında günışığı vardı.
15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafi keşifler boyunca İspanya ve Portekiz Avrupa’’nın dünyanın keşfetmesinin öncüleri idi ve süreçte büyük denizaşırı imparatorluklar kurdular. Bu imparatorluklarda bulunan büyük servetten kıskanan İngiltere, Fransa ve Hollanda, Amerika ve Asya’’da kendi sömürgeleri ve ticaret ağlarını kurmaya başladılar. 17. ve 18. yüzyıllarda Hollanda ve Fransa ile sürdürdüğü birkaç tane savaşın sonucu itibarıyla İngiltere (İskoçya ile yapılan 1707 Birleşme Yasası’’ndan sonra Britanya), Kuzey Amerika ve Hindistan’’daki üstün gücü oldu. Mamâfih, 1783’’te bir bağımsızlık savaşından sonra Kuzey Amerika’’da On Üç Koloni’’nin kaybedilmesi Britanya için büyük bir hasardı, ve en yoğun nüfuslu olan kolonisini kaybetti. Bu gerilemeye karşın Britanya’’nın dikkatı sonradan Afrika, Asya ve Büyük Okyanus’’a çekildi. 1815’’te Napolyon Fransası’’nın yenilmesinden sonra Britanya, bir yüzyıl boyunca dışardan herhangi bir direnişin yer alınmayan bir öncülüğü vardı, ve dünya genelinde topraklarını genişletmeye devam etti. Beyaz yerleşimci sömürgelere daha çok özerklik veriliyordu; bazı sömürgeler de dominyon olarak yeniden sınıflandırıldı.
19. yüzyılın sonuna doğru Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’’nin gelişmesi Britanya’’nın iktisadî öncülüğünü aşındırdı. Britanya ve Almanya arasındaki müteakip askerî ve ekonomik gerilimler, Birinci Dünya Savaşı’’nın en büyük nedenlerindendi ve Britanya, imparatorluğuna çok yüksek bir seviyede bağımlı olarak bu savaşı geçti. Finansal bir bakımdan bu çatışma Britanya için çok gerilimli bir etkisi vardı, ve savaştan hemen sonra imparatorluk en büyük genişliğini kazanmasına karşın artık eşsiz bir sanayî ya da askerî bir güç değildi. İkinci Dünya Savaşı’’ndan galip çıkmasına karşın Britanya, savaş boyunca Güneydoğu Asya’’daki toprakları Japonya tarafından işgâl edildi ve bu böylece Britanya’’nın prestijine zarar verip imparatorluğunun dağılmasına hız verdi. Savaşın bitmesinden iki sene sonra Britanya, en yoğun nüfuslu ve en değerli sömürgesi olan Hindistan’’a bağımsızlığını verdi.
20. yüzyılın geri kalanında Avrupa güçleri tarafından yapılan daha büyük bir küresel dekolonizasyon hareketi bağlamında imparatorluğun topraklarının çoğu bağımsızlığını kazandı; bu süreç 1997’’de Hong Kong’’un Çin’’e geri verilmesiyle sona erdi. Bağımsızlıktan sonra birçok eski Britanya sömürgesi İngiliz Milletler Topluluğu üyesi oldu. Günümüzde ise 14 bölge hâlâ Britanya’’nın egemenliği altındadır; bunlar Britanya denizaşırı topraklarıdır.
Tarihte Britanya İmparatorluğu’’nun parçası veya sömürgesi olmuş devletler bugün İngiliz Milletler Cemiyeti (Commonwealth) adı verilen bir uluslararası topluluğu oluşturur.
İngiliz Milletler Topluluğu gibi bir topluluğu Osmanlı Devleti’nin devamı Türkiye Cumhuriyeti hala oluşturamamıştır. İngiltere hala günümüzde devam eden bir İmparatorluk görünümündedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin veto hakkına sahip 5 daimi üyesinden biridir.
İlber Ortaylı’nın Takvim gazetesindeki “Osmanlı İmparatorluğu, tarihin gerçek anlamdaki son Üniversal, yani uluslararası bir imparatorluğudur.” ifadesi bilime aykırı, bilimle, tarihle çelişen beyandır. İnsanların tarihi anlamasına engel olacak, tarihi yanlışların tekerrürüne sebep olacak beyanlardır. Rus, İngiliz, Fransız, Çin İmparatorluğu hala devam etmektedir. Günümüzdeki Avrupa Topluluğu yeni imparatorluk modülüdür. Türkiye, Avrupa İmparatorluğuna dâhil olmaya çalışan bir devlettir.
Türkiye imparatorluk yetkilerinden uzaktır. Osmanlı Devleti’nin imparatorluk sahasındaki milletler tarafından hala nefret edilen devlettir. Türkiye Osmanlı tarihinden kaynaklanan bir husumetin muhatabıdır.
İlber Ortaylı’nın bilim adamı sorumluluğuna uygun beyanlar vermesi, hataları düzeltme ve ilerleme yolunu açacaktır aksi bir milleti yok oluşa götüren hataların tekerrürünü getirecektir.
Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Ortadoğu, dünya tarihinde en eski medeniyetlerin yaşadığı bölgedir. Ayrıca bölge, zengin petrol yataklarına da sahip. Bu nedenle Ortadoğu, devamlı olarak küresel güçlerin cazibe merkezi haline gelmiştir. Jeostratejik ve jeoekonomik öneme sahip olan Ortadoğu, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra istikrarsızlığa sürüklenmiştir.” takvim.com.tr / 03.04.2011
Osmanlı Devleti bir istikrarsızlık tarihidir. Anadolu Beyliklerini yok etmek, diğer Türk Devletlerini yok etmekle geçen bir sürekli savaş tarihidir. Zirve tarihi olarak bilinen tarih bile fetih ettik denilen Bulgar, Romen, Macar isyan ve bağımsızlık savaşlarını durdurmaya çalışmakla geçti.
Kendisi hiçbir zaman istikrar bulamayan Osmanlı Devleti’nin tarihte Ortadoğu’ya barış götürdü demesi, Ortadoğu’nun tarihi sınırlarını bilmemesinden mi kaynaklanıyor merak ettim. Akdeniz’deki Memluk Türk Devletini yok etmek mi istikrar? Osmanlı Devleti’nden önce Avrupa coğrafyası İslam devlet ve halkları haritalarına bakmasını teklif ediyorum. Avrupa’da Müslüman devlet bırakılmaması, İspanya’nın Cebelitarık Boğazı’nın Müslüman Devletlerin elinden çıkması, Kıbrıs’ın, Süveyş Kanalı’nın, İngiliz, Fransız, İtalyanların eline geçmesi, daha Kanuni zamanında Karadeniz’in Fransız gölü haline getirilmesi mi Osmanlı’nın istikrar sağlaması oluyor? Akdeniz ve Karadeniz’de sınırı olan Türk Devlet bırakılmaması mı Osmanlı’nın istikrar bırakması oluyor? Sayın Prof Dr. İlber Ortaylı’nın tarih anlayışı yeryüzünden Türk ve Müslüman Devletleri’nin kalkması Ortadoğu’ya Dünya’ya istikrar ve barış getirir anlayışına mı dayanıyor?
DUYUN-U UMUMİYE
Osmanlı Devleti’nin Duyun-u Umumiye ile yönetilmesi mi istikrar?
Düyun-u Umumiye (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi), 1872-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını denetleyen kurum.
II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Sözcük, Genel Borçlar anlamına gelir. Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve mali yaşamı üzerinde etkili bir rol oynamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu 1854 yılında dış borçlanmalara başlamış ve 1874 yılına kadar 15 ayrı dış borçlanma yapılmıştır. Bu dönem içinde 239 milyon lira borçlanıldığı halde, hükümetin eline yalnızca 127 milyon lira geçmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, ilk dış borçlanmasını, Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirdi. Ancak mali durumu düzelmeyen devlet, savaştan sonra da borç almayı sürdürdü. Bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık haline getiren Osmanlı İmparatorluğu, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale gelindi. 1874’te devlet mali iflasın eşiğine geldi ve bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı İmparatorluğu vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Ancak açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri’nden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.
Hiçbir borç ödemesini yapamayan Osmanlı İmparatorluğu, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan yaşlı imparatorluk, 1879’da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881’de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi. Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı İmparatorluğu mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı.
Lozan Antlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu’nu yarı-sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti.
Bu borçlar, İmparatorluk çöktükten sonra, İmparatorluk topraklarında kurulan devletler ve Türkiye arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye’ye verilmiştir.
Türkiye Düyun-u Umumiye’ ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954’te ödedi bu dönemin sonunda; Fransa 1881’de Tunus’u işgal etti, İngiltere 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla daha da değerlenen Mısır’ı uzakdoğudaki sömürgelerine giden yolun güvenliği için 1882 de işgal etti, Avusturya 1908’de Bosna Hersek’i topraklarına kattı, Girit halkı 1908’de Yunanistan’a katıldığını açıkladı, Bulgaristan 1908’de bağımsızlığını ilan etti.
Düyun-u Umumiye binası, 1897 yılında Fransız kökenli levanten mimar Alexandre Vallaury tarafından inşa edilmiştir. Bina 1933 yılında Atatürk’ün emri ile İstanbul Lisesi’nin kullanımına verilmiştir. İstanbul Lisesi günümüzde bu binada eğitim vermeyi sürdürmektedir.
Osmanlı Devleti : Ortadoğu’da Türklük alemine bir Memluk Devleti borçludur. Karadeniz’de kıyısı olup yok olan Türk Devletleri o toprakları asla unutmaz. Türki Cumhuriyetlerini Asya’ya hapsedenleri o Türk cumhuriyetleri unutmaz. Sayın Prof.Dr. İlber Ortaylı’ya Osmanlı Tarihini bırakıp biraz diğer Türk Devlet ve tarihlerini okumasını sonra konuşup ahkâm kesmesini teklif ediyorum.
HZ PEYGAMBER’İN BİR MUCİZESİ: İSTANBUL
Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V), Fethi müjdeleyen hadis-i şerifinde, Letüftehanne’l Kostantıniyyete ve le ni’mel emrü zâlike’l emr, ve le ni’mel ceyşü zâlike’l ceyş buyurmuştur.
Anlamı: Kostantiniye (İstanbul) bir gün feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır ve o fetih ordusu da ne güzel bir ordudur
Onun sözüne güvenen ve bu uğurda çalışan Müslüman Türkler, 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet Başkomutanlığı’nda İstanbul’u fethederek Peygamberimiz tarafından övülen komutan ve asker olma şerefine ermişlerdir.
Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın tarih anlayışı yukarıdaki sözlerin peygamberimiz Hazreti Muhammed’e ait bir hadis olacağı inancından kaynaklanmaktadır. Bunun sahih hadis olup olmadığını Hz Muhammed’in Bizans İmparatoru Herakliyus’a gönderdiği tebliğ mektubu ve dönen elçilere peygamberimizin verdiği cevaba bakarak karar verebiliriz.
HZ. MUHAMMED’İN BİZANS İMPARATORUNA TEBLİĞ MEKTUBU ve FATİH SULTAN MEHMET
Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’den Bizans’ın Başı Herakliyus’a. Hidayet yolunda gidenlere selam. Bundan sonra ey kral, seni İslâmiyet’e davet ediyorum. Müslüman ol. Allah seni bütün belalardan korur ve seni iki kat mükâfatlandırır. Amma inkâra sapar ve bu tebliği kabulden imtina edersen, yalnız kendi inkârının günahını değil, tebaalarının inkârının günahı da senin boynunadır. “De ki: Ey kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir söze gelin de yalnız Allah’a tapalım, ona hiçbir şeyi ortak farz yapmayalım.” Eğer yüz çevirirlerse “Şahit olun ki biz (Allah’ın iradesine teslim olan) Müslümanlarız” deyin (Zurkani).
İslâmiyet davet, Allah’ın birliğine ve Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın O’nun resulü olduğuna inanmaya davet idi. Mektup, Herakliyus Müslüman olduğu takdirde iki kat mükâfata nail olacağını söylüyor. Bu, İslâmiyetin hem Hz. İsa (A.S.)’ya ve hem de Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanmayı öğrettiğine telmihtir.
Rivayete göre, mektup Kaysere sunulduğunda bazı saraylılar onun İmparatora karşı bir hareket teşkil ettiğini söylemişler ve yırtılıp atılmasını ileri sürmüşler. Çünkü mektupta imparatora “İmparator” diye hitap edilmeyip sadece Bizans’ın Başı diye hitap edilmiş. Lakin İmparator mektubu okumadan yırtıp atmanın akıllıca bir davranış olmadığını ve “Bizans’ın başı” hitabının da yanlış sayılamayacağını söylemiş. Ne de olsa, her şeyin sahibi ve hâkimi Allah’tır, bir imparator sadece baştır, diye de ilâve etmiş.
Mektubunun Herakliyus tarafından nasıl karşılandığı Hz. Resulüllah (S.A.V.)’e anlatıldığı zaman, Hz. Resulüllah (S.A.V.) memnun göründü ve imparatorun bu hareketinden ötürü imparatorluğunun kurtulacağını ve torunlarının imparatorlukta uzun zaman hüküm süreceğini söyledi. Filvaki, hadiseler Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın dediği gibi oldu. Bilahare cereyan eden muharebelerde Bizans İmparatorluğunun büyük bir kısmı Resulüllah’ın başka bir kehanetine uygun olarak, Bizans’ın elinden çıktı. Mamafih, bunu müteakip, altı yüz sene müddetle, Herakliyus’un sülalesi İstanbul’da hükümran oldu. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın mektubu uzun zaman devlet arşivlerinde mahfuz kaldı. İslâm hükümdarı Mansur Kalavun’un elçileri Bizans sarayını ziyaret ettiklerinde, bir kutu içinde saklı tutulan mektup onlara gösterilmişti. Mektubu kendilerine gösteren İmparator, onun Hz. Resulüllah (S.A.V.) tarafından cetlerinden birine gönderildiğini ve itina ile muhafaza edildiğini söylemişti.
Bu bir tarihi olay ve hadisle sabit ve muhkemdir.
Şimdi peygamberimizin İstanbul’un fethini emrettiği, İstanbul’u fetheden komutan ve askerlerin ne güzel asker olduğunu iddia eden hadisin doğruluğu yukarıdaki tarihi belgelerle çelişmektedir. Kardeş katlini Kur’an-ı Kerim’e aykırı olarak yasalaştıran Komutanın, ve onun üremeleri yasak edilmiş sadece devşirme yoluyla toplanan Müslüman olmayan çocukların dini değiştirilerek oluşturulan yeniçeri askerlerinin dünyanın en güzel komutanı ve askerleri olduğunu rivayet eden hadisin gerçekliği tereddüt uyandıracak mahiyettedir.
www.ilahi.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=17065
ABDULLAH BEDELOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.