- 903 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Lacivert Rüyalar 1. bölüm
Lacivert rüyalar
kanatlarım öylesine sarılmışlar ki bedenime,seferlerim iptal olmuş yaşama.!
Küçük bir kız çocuğunun gamzesindeyim şu an tebessümünü liman yapmışım yalnızlığa,kaçmıyorum aslında saplanıyorum toprağa, gözümü boyamışım lacivert e kalmışım öylece.
Dedeler, nineler, teyzeler amcalar geçiyor yanımdan ya da bir kuş misali ben mi geçiyorum yanlarından.!
Küçüklüğüm ve büyüklüğüm en büyük savaşını veriyor bu sayfada,görmüyorlar mı. ?sayfa koca bir yalan o da aslanın ağzında lacivert bir rüya aslında.
Pencerenin kenarlarındaki macunlar gibi düşüyorum aldığım nefesten içimdeki her yalnızlık dalgası hiç keşfedilmemiş kıtaların soğukluğunu vuruyor yüzüme afallıyorum bastığım taşlarda.
Küçük bir kız çocuğuna gizlenmişim ya bırakıyorum kendimi hiç bilmediğim karanlık ormanlara,ayaklarım yalın ayakmış umurumda değil basıyorum dikenlere haritasız giriyorum çıkmaz patikalara, lacivert e değiyorum sanki.
Ellerimi açıyorum, tekrardan küçülmüş avuçlarımı ,çizgilerimle konuşuyorum,dolanmışım bir kere küçük kız çocuğunun saçlarının kıvırcıklığına ya da sığınmışım yeni gelmekte olan göz yaşlarına.
Sanki tüm nesnelere dil verilmiş gibi konuşuyorlar ,dokunduğum her şey bana ses verme çabasında, çayımın içindeki karanfiller nasılda sevgiyle bakıyorlar bana hele gözümün önündeki kahve çekirdekleri benim için mevsim değiştiriyor kışı boşuyor bir anda, lacivert korkutuyor onları.
Eskimiş bir kürk giymiş bir erkek çocuğu çarpıyor gözüme üzerine geçirdiğini çöplerden ayıklanmış bir kıyafet ,büyük gelmiş ama yinede geçirmiş sırtına, ateşle oynuyor yolun kenarında, korku yok gözlerinde, çünkü sefalet günlük yemek olmuş ya, midede ,korkuysa en güzel pasta gibi tatlı onlara, anne sesleniyor haydi gel yanarsın oynama ateşle tez gel.!
Çocuk çatık kaşlarıyla sus sen git işine yanmam ben oynayacağım diyor.
Ateş bir kere yakacak onu sonraysa o da ateş olacak dünyayı yakacak belki,acıyı bilmeyecek çünkü o acıtacak, toprak belki toprak ama suya girdiği anda sadece su, yok olacak.
Lacivert ayaklarımı acıtıyor, sanki geçmişin gölgelerini çıkarıyorum sökülmüş ceplerimden karşımda çıkan her sıfata yerleştiriyorum amacım ısınmak , üşümeyi unutmak, kavgayı yutmak.
Lacivert bende ben onda fırtınaya tutulmuş sürükleniyoruz ,bilinmeze darbe vurmak niyetim bozgunu başlatmak ,kırılmışlığın içinde kırılmamışım sanki,çukurlar kapanıyor.
Üzümleri hayal ediyorum,rüyada da olsa hayal gizlenmemiş benden güllerde üzümler gibi sanki gün batımına saklanmış bir giz olmuş .
Hükmüm saklı kalmış baharlara düşmüşüm gündüzden önce geceye,korkular en sonuncu basamak ama o da sessiz kalmış bu duvarda.
İşte karlar önümde peş peşe düşüyorlar içimdeki yağmurlara karışıp ta büyüyorlar bir ben büyüyemeyen, boğulmaya adım atan ama boğulmayan.
Gıcırdayan kapılara takılıyor gözlerim her açılıp kapandığında düşüncelerimdeki surlar büyüyorlar sanki siyah bir kale dalgalanıyor, bazen bembeyaz bir at yürüyor sessizce.
Günlerdir sarındığım dostumun nefesi düşüyor sıcak nefesimden bir soğukluk bende cebelleşiyorum, kayboluyorum benlikte.
Lacivert rüya kamçılıyor ruhumu ses vermiyor anılar içimdeki akordeon susuyor.
Çalar saat zamanın içinde eriyor,günlüğe yazdığım her sayfa sessizce yırtılıyor,kartallar sakinliyor.
Zaman habersizce öğütülüyor,laleler ve nilüferler yer değiştiriyor beyaz da lacivert oluyor rüya su gibi akıyor.
Rüya üzerime geliyor çoğu zaman yanmalar tavan yapıyor bende, seviyorum dediğim adam ve sarışın bir kadın, ağlayan ben üzülen canımdaki can...ihanet..rüyada da olsa soluğumu kesiyor aşkım bulutlara gizleniyor.
Lacivert şaha kalkıyor güller aniden soluyor bense en eski tablodaki siyah bir hüzün olup eskiyorum.
Yağmurlar başlıyor gariban bir kadın süpürüyor tüm pasları , kirleri yanındaki adam boyuyor yeniden lacivert e , rüyayı.
Çoğu zaman, zamana ve kendime karşı kilitlemek istiyorum beynimi ya da güzel akan bir nehire bırakmak içimdeki tüm acıları kanatmak.
Aynadaki gözlerim sadece o bana konuşuyor bir ben var bende o da tarumar oluyor bitmez gözüken lacivert rüyada.
Yaşlılık ve gençliğin arasında kalmışım sıkışmışım yalancı gamzelere lal olmuş dudaklara.
Sahibim kendim çorak topraklarda, sürgünlükse eski bir tablodaki suskun yanaklara.
Kalmak yabancı gitmekse acı bir gerçek bende mutluluksa yalanla gerçek arası ılık bir sevgi yosun tutmayan acı rüyamsa sonu olmayan bir durak.
Soluğuma bir el değmiş gibi korkuyorum sarsılıyorum karları ve yağmurları kaldırıyorum bir telaş sandığı kapatıyorum ebem kuşağına saklıyorum aşkı.!
Ne var ne yok yok rüyada ,uçup giden kelebekler var sevgi kanatlarında o da bir günlük ömür.
Sevgiyi ;almalı laciverti de ikisini bir birine dolamalı uzatmalı rüyada,cesaret kızgınlaşmalı hükmetmeli korkuya kabuslar sırat olmalı ama düşmemeli ateşe gönül yinede yanmalı kavrulmalı.
Her gün kanatlarım kalmak için savaşıyor lakin kanamaktan kurtulamıyor.
Ama kabus yıllardır tekerrür eden havlayan .,hep havlayan bir kabusum var benim yürüyor üzerime görünmez olmak dileğim boğulmamak bu rüyada.!
Kimi zaman ellerdeki çizgileri takip ediyorum düşmekten korkmuşum ya sarılıyorum tebessümün beline alsın dolasın beni kendine.1
nefreti sübyanlaştırmak dileğim bir vaha açmak gecede rüyayı kanatmak delice köreltmek tüm dikenleri.
Olmuyor yalnız bir odada sabahı bekliyor gözlerim kalbim delice atıyor gözyaşlarım duvarları tırmalıyor bu aşk var ya bu sevda basma kalıp değil bende ulaşmayı zorluyor.
Gecenin saçlarını çekiyorum ya , ağda tutmuyor yalnızlık hüzün ter akıtıyor bedenimde mutluluk sağır oluyor avuçlarımda.
rüya duruyor...!
Hatice Nilüfer Karataş