Sahaf Avlusu...
SAHAF AVLUSU
“Anamdan yolcu doğmuşum.” Diyor Attila İlhan.
Yolcu doğmak anadan. Mukadderat.
Sahaf dükkanının camekanından içeriye koyup da çıktığı kitaplarına bu kader çizgisinde baktı. Kimlerin elinden geçip de kendisine gelmiş ve fakat müebbed kalacak sandığı kitapları onda da karar kılmamışlardı.
Nasıl ki Sultan Yavuz, kutsal emanetlerin tozunu başına tac bildi ise o da bir veli türbesinin tozları gibi kitap tozlarını kutsi bilip atmaz, bir fanusta biriktirirdi.
İmdi saçak altına sığınan kuşlar gibi telaşlı, yorgun, üşümüş… öylece bekliyor sahafın önüne.
Annesinin elinden bir an sıyrılır da koşar ya oyuncakçıya çocuk. Gezdiriri telaşlı bakışlarını renk renk oyuncaklarda. Dükkanın camı olmasa okşayacaktır bir bir kucağına yatırıp onları.
Yalnız annesine arkasından yetişir, tutar ellerini sıcacık. Ona oyuncak alamamanın harı yüreğinden ellerine geçmiştir.
“Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından
çocuk ellerinin
izlerini
siler”
Diyor Sunay Akın.
Bu akşam oyuncakçı çocuk ellerinin izlerini olmasa da çocukça hislerin izlerini silmeye çalışacağa benziyor camekanından ve fakat bilir mi ki o izler yüreğe işlemiştir.
Hangi yağmurdan kaçmış nice doluya tutulmuş bilinmez ama büyük bir derde düçar olduğu saatlerdir ayrılmadığı, kitaplarını bırakıp da çıktığı kitapçının önde beklemesinden belliydi.
Güç yetiremediği,hayatın omuzlarına var gücü ile çöktüğü bir demde bırakmıştı çocuğunu bir cami avlusuna. Ve imdi hangi müşfik kolların uzanacağını bekliyordu. Hala kundakta ellerinin sıcaklığı, kokusu buram buram.
Kaldırımda yürüyenler onu fark etmiyor muydu? Dükkandan teşhir için dışarı konulan müzmin eşya gibi öylece kalakalmıştı.
Bir an orada olmasa büyük bir boşluk açılacak sanırsınız dükkanın önünde. Fakat o kocaman boşluğun onun yüreğinde açıldığını kim bilebilir.
Gün pılısını pırtısını toplamış gece otağını sermişti şehre. Issız sokaklarda kimsesiz yapraklar uçuşur, rüzgar yalar durur sürgülü kapıları.
Arada bir öksüren sokak lambasının marazi ışığı görünür, parlar, cılızlaşır, söner.
Yalnız bir aydınlık vurur caddeye. Bir lamba ışığı değil başka bir aydınlık. Gündüz saatlerce beklediği sahafın camekanına sığmayan, sokağa caddeye, şehre vurur. Bir nur. Bir evin elektriğini geri getirir onca kitabın yokluğu ve lakin şehri o gece değil her gece aydınlatan yüreğinde yokluğu derin bir sızı olan kitaplarıdır…
11/11/2011
Fatih ZEYREK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.