- 1061 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA VE OĞUL
BABA VE OĞUL
“Özgür Şit; Kerratı yüksek sesle okudu. Birlerden onlara kadar kusursuz okudu.
Kasabalarında Lise olmadığı için aynı köyden birkaç arkadaş Ardahan’da Yenimahalle de bir ev kiraladılar. Köyde hummalı hazırlıklar başladı. Okullar açılmadan bir hafta önce yatak (yorgan, döşek),kap, kaşık, tüp, öteberi eşya ve kıyafetleri ne varsa hazırladılar. Sabah beş sularında hareket edecek traktörün yanına eşyalarını taşıdılar. Eşyalarını traktöre yüklediler. Traktörün hareket saati gelmişti… Anneler ağlamaklı bakışlarla elleri koynunda oracıkta kaldılar. Köy yolu bozuk olduğu için traktörün üstünde çalkalanmaktan adeta mideleri ağızlarına geldi. Ama hayata tutunur gibi, traktörün römork demirlerine sımsıkı tutunmuşlardı. Nihayet ana yola çıktılar… Ana yola çıktıklarına sevinmişlerdi. Ana yolda da traktör çok süratli gittiği için Ardahan ayazı yüzlerini bıçak gibi kesiyordu.”Kura Nehri “ yılan gibi kıvranarak, yol boyunca zikzaklar çizerek adeta onlara eşlik ediyordu. Kaç köprü üstünden geçtiler saymadılar… Geçtikleri her köyde; Kura Nehri’nin coşan suyunun üstünde mutlaka bir köprü vardı… Çamlıçatak ormanının içine, annesinin peş nemalı arkasına gizlenen utangaç çocuklar gibi saklandılar. Çam kokusunu anlamadan ve bilmeden iştahlıca burunlarından ciğerlerine kadar çektiler… Yol kenarına çam ağaçlarından dökülen kozalaklar uzaktan arı kovanlarındaki peteklere benzettiler… Kocaman tepelerin içinde açılmış kum ocaklarının süslü briket taşlarından gözlerini alamadılar. Bir tepe, bir tepe daha derken üstüne sis perdesi çökmüş beyaz çatılı evler uzaktan göründü… Şehrin kıyısında kocaman ot yığınları arasında canavara benzeyen bir makine ki adamlar dirgen, dirgen ağzına ot atıyorlar doymak bilmiyor…”Cüdam makine… Bir taraftan yiyor bir taraftan çıkarıyor… Balya olmuş otları adamlar duvar örer gibi kamyonun içine istifliyor.İstifler merdiven basamağı gibi gittikçe yükseliyordu.
Aniden traktör ana yoldan çıkarak taş döşeli bir tali yola girdi. Toprak damlı bir evin önünde durdu…
Eşyaları traktörden indirdiler. Görkemli evlerinin kapısı üzerindeki asma kilidi açarak içeri girdiler. Ev çok nem kokuyordu sanırım kaç zamandır havasız kalmıştı. Birkaç penceresi olan bir eve ilk defa geliyorlardı. Bu sevinç ve heyecan sevecenliği yüzlerinden belli oluyordu. Hemen pencerenin önüne dikildiler çevreyi kolaçan ettiler.
Çok zaman geçmeden ev sahibinin koyduğu kuralları, yemek yapmayı, bulaşık yıkamayı ve ortak yaşamın kuralları içinde disipline edilmiş planlı ders çalışmayı Özgür’ün üstünlük ve gayreti ile ev arkadaşları da öğrendiler…
Hafta sonları köye gidip gelmeler çoğaldıkça, zaman çabuk geçmiş birinci sömestri sonu gelmişti.
Gelecek hafta okulda belge alan öğrencilerin velilerinin de katılımı ile tören olacaktı. Özgür konuyu babasına tez zamanda iletmişti.
Okulun spor salonunda bir platform oluşturuldu. Kaymakam, Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdürü ve diğer katılımcılar da davet edilmişti.
Edebiyat Öğretmeni sunumu yapmak için kürsüye geldi. Giriş konuşmasını yaparak, katılımcıların tanıtımını ve tören programını anlattı. İstiklal Marşı ve saygı duruşundan sonra okul birincisinin ismini belirtmek için elindeki notlara göz attı. Herkes nefesini tutmuş, özellikle batıdan Ardahan’a gelen memur çocukları ön sıralarda nefesini tutmuş okul birincisi olama beklentileri içinde heyecanla sonucu bekliyorlardı.
Edebiyat Öğretmeni: Okulumuzda bu dönem derslerindeki üstün başarısı ile en yüksek dereceyi alan, ve örnek davranışlar sergileyen öğrencimizi açıklıyorum…
Okulumuz birincisi “Özgür ŞİT “ Alkışlarınız eşliğinde sahneye davet ediyorum dedi. Özgür öğrenci kalabalığı arasından seri adımlarla yürüyerek sahneye çıktı. Öğretmeninin ellerinden öptü. Öğretmeni de Özgür’ü gözlerinden öptü…
Edebiyat Öğretmeni: Şimdi değerli öğrencimizin Takdir belgesini vermek üzere Sayın Kaymamamızı sahneye davet ediyoruz. Buyursunlar dedi.
Özgür: Hayır!... Takdir belgemi babam verecek diye itiraz etti.… Kaymakam bey durumu fark etti. Tekrar yerine oturdu. Talimat verdi. Öğrencinin isteği olsun dedi.
Edebiyat Öğretmeni: Öğrencimizin velisini sahneye davet ediyoruz. Buyursunlar dedi…
Özgür’ün babası dokuz köşeli kasketini eline aldı ve lastik ayakkabıları içinde beliren beyaz yün çorapları ile hecanlı bir şekilde sahneye doğru yürürken salondaki öğrenciler gülerek kahkaha atmaya başladılar.
Edebiyat Öğretmeni: Hoş geldiniz efendim dedi…
Baba: Hoş bulduk dedi.
Özgür babasının elini öptü. Gururla gözlerinin içine baktı. Ama arkadaşlarının babasını önemsememeleri ağırına gitmişti.
Edebiyat Öğretmeni: Özgür’e bu başarını neye borçlusun dedi.
Özgür: Bu başarımı üç şeye borçluyum…
1- Oğlu olmaktan gurur duyduğum babama borçluyum…
2- Ayağındaki kara lastik ayakkabıyı çıkararak eline aldı. Buna borçluyum…
3- Çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak. Buna borçluyum…
Bütün salon sesiz ve biraz önce alaylı gülümsemelerden eser yoktu. “Herkes donmuştu adeta…
Edebiyat öğretmeni: Babaya seslenerek buyurun belgeyi veriniz dedi.
Baba: Mütevazı bir söylemle ben bu hakkımı Sayın Kaymakam Bey’e veriyorum dedi… Bütün salondan alkışlar koptu… Özgür’ün sınıf arkadaşlarından duygulanıp ağlayanlar bile oldu. Kaymakam sahneye geldi.
Özgür’ün gözlerinden, babasının ellerinden öptü. Sonra salona seslenerek Cumhuriyetimizin böyle nesillere ihtiyacı var. Başarılarının devamını dilerim dedi. Hediye ve belgesini takdim etti.
Tören sonrası Kaymakam Bey Özgür için bir takım elbise ve bütün eğitim ihtiyaçlarının karşılanması talimatını vermişti.
Üç yıl sonra,
Baba: Yurt görevlisine müsaadeniz varsa oğlumla görüşebilirliyim dedi.
Yurt Görevlisi: Amca gece bu saate bütün öğrenciler uyuyor. Yalnız Hukuk Fakültesinden bir öğrenci ayakta. O öğrenci de sesiz ortamda ders çalışmak istediği için gece uyumuyor ders çalışıyor.
Baba:
“ Bahsettiğiniz öğrenci benim oğlumdur dedi.
Sunay Karataş
02.02.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.