"CUMA ANILARI VE ÖLÜMLERİ"
Zavallığını hissediyor ve bir okadar da tiksiniyordu bu durumundan. Elinde yıllanmış bir valiz ve içinde bir kaç parça eşyası vardı. Karanlık sokakların içinde yürürken evlerin odalarından görünen gece lambası ışıkları çok eski günlere alıp götürüyordu. Zaman zaman vitrin önlerinde durup oğluna ilk aldığı oyuncak arabayı düşünür; sonrada düşünürken karısının geceler boyu uykusuz kaldığında sabah nasıl iğrenç bir suratla uyandığını anımsayarak ona bile rağzı bir salak olduğunu hissederdi.Bir kaldırıma oturdu ve artık onu kaldırmayan dizlerini büktü, soğuk bu saatlerde ısırırdı, açlık bu saatlerde çok anlamsız ve ağlatacak cinstendi.
Bütün hayatı dibine çökmüştü ve kahkahalar atıyordu; açsın, sefilsin sen bir zavallı adamcıksın. Asla bundan fazlası olmayacak, olmayacak, olmayacak!!!
Derken daha fazla dayanamadı olduğu yere kustu...
Annesiyle bir gittiği ve her cuma kaçtığı ibadethane geldi koşarak, oturdu gözlerinin önüne, şen kahkahalar yükselip gidiyordu, milyonlarca sinek vardı sanki beyninde ve hepsi vızıldıyor hiçbirinin susmaya niyeti yoktu. Saçaklar ıslanmaya başlamıştı soğuk biraz olsun yumuşamış ama yağmur damlaları inip durdukça iliklerinin ıslandığını ve hastalanacağını hissetmişti. Çocukluğuna dair hatırladığı en son ve en geniş anı hiçbir zaman silinmiyordu hafızasından ve silinmeyecekti. Bir o eksikti şu hengamede, derken o da çok geç kalmadan taklalar atarak, zıplayarak geldi."
Kapı çalıyordu, gayet soğuk bir kış gecesi, annesi yanına gelmiş uyurken öpüp çıkmıştı odadan, kapı çalınması git gide hiddetlenmiş, annesi koşa koşa inmişti merdivenlerden; ev sahipleri, cadı görünümlü, yaşlı ve çirkin bir kadındı. Biriken kiralarını istiyordu. Gözlerini iyice sıkıp kulaklarını işaret parmaklarıyla tıkamıştı ve tüm sesler kesilmişti. Bir kaç saat sonra uykusundan kahkaha atan annesinin ince sesiyle uyandı, aşşağıdan bir takım sesler geliyordu adam ya da adamlar...
İnmeye hiç cesaret edemedi ve tekrar gözlerini sıkıp kulaklarını tıkayıp uykuya daldı. Sabah olmasıyla bütün gece de hafızasından bir süreliğine silinmişti."
Şimdi çıkıp çıkıp geliyorlardı ve sık sık ziyaret etmelerinden hiç hoşnut olmuyordu. Bu günde bir cumaydı ve cumalar hep takipçisiydi. Yağmur damlaları git gide hızlanarak geliyorlar ve acıtır gibi düşüyorlardı üstüne. Yapacak hiç birşeyi olmadığından mı, yoksa yapmak istemediğinden mi kendisi bile bilmiyordu. Şu anlarda sadece tam karşısındaki koca binanın, bir dairesinin son odasından sızan ışığa bakmak ve o odada olsa neler yapacağını hayal edip uyumaktan başka bir şey yapası yoktu...
Işıklı odaya baktı ve bir an da odadaki yatağın başında; banyosunu yapmıştı, koca bir tabak meyve tuttuğu ellerinde, sol bileğinde ki kol saatine bakarak yatağa yavaşça oturdu, bir televizyon kanalı açtı ve çizgi film izlemeye başladı, meyvelerini yedi ve sıcacık yatağın içinde yayılmak yerine büzüşerek uykuya daldı....
Üzüm saplarıyla dolu tabak baş ucunda, bir sürahi ve su bardağı baş ucunda, kapağı parlayan bir kalın kitap baş ucunda ve onundu. İçmiş, okumuş, yemiş ve televizyon açıkken uyuyuvermişti. Kapıda onu bekleyen "cuma anıları "soğuktan ölmüşlerdir diye mutlu ve huzurluydu uyurken.
" Her kalbin sabaha açılan penceresi var
Her açıldığında üstündeki tozları üfleyen biri var
Siyahın üstüne düşen yeşiller
Etrafı seyrederken solup giderler
Biri var herkesin içinde kendi olduğunu sanan
Biri var içimizde bizimle hiç tanışmamış
Asla var olmamış
Biri var bazen biz olan bazen kendisi olan "...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.