- 1464 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇIŞ-12
Meltem için günler; birbirinin ikizi, üçüzü hatta dördüzü kadar birbirine benzer geçiyordu. Ta ki Nurgül’den gelen telefona kadar.
“Müjdemi isterim Meltem müjdemi! Sabahat’in canına kıyan o hain baban yakalanmış. Suçunu olduğu gibi itiraf etmiş. İçin rahat etsin artık diye aradım. Sen nasılsın? Hiç arayıp sormuyorsun? İyi misin?“
Meltem bir çocuk gibi olduğu yerde zıplıyordu. Ne zaman çok sevinse yüreği Karadeniz’in asi dalgaları gibi taşardı. Derin bir nefes aldı ve “Sevinmez miyim Nurgül ablacığım! İşte şimdi iyiyim hem de çok!“ dedi ağzı kulaklarında bir biçimde.
Nurgül “Hemen kapatma telefonu! Sen neredesin?“ diye sordu. Nurgül’ün çatlayan merakının sızıntısı o kadar aşikardı ki cevap alamasa merak borusu ortadan çat diye ikiye ayrılabilirdi. Meltem “İstanbul“ dedi bir tamirci edasıyla.
Erhan’a bu müthiş haberi vermek için sabırsızlanıyordu. Bütün gün elinde telefonla gezindi durdu fakat bir türlü Erhan’la görüşmeyi başaramadı. Sevincini paylaşmak için akşamı dört gözle bekliyordu.
Meltem’in çevresinde Erhan dışında iki laf edebileceği bir Allah’ın kulu yoktu. Gerçi onunla da konuştukları da en fazla on cümleyi geçmiyordu ya olsun yine de bir nebze de olsa rahatlıyordu.
Pencere güzeli gibi olmuştu iyice. Ev işlerini bitirince uzun uzun gökyüzüne doğru başını dikiyor ve bulutları izliyordu. Her birine de kendince ayrı ayrı anlamlar yüklüyordu. Bulut falı; yağmur öncesi yüreğin kararmış, açık havalarda ise yüreğin o kadar ferahlamış ki için içine sığmıyor diyordu sanki.
Hava iyice kararmıştı. Meltem, tülün arasından sokağa bakıyordu. Erhan’ı görünce el salladı ve geri çekildi. Erhan’ı dış kapıda beş dakika kadar bekledi.
Erhan, Meltem’in kendisini kapıda beklediği görünce “Artık kapılarda karşılanıyorum. Hayırdır, bu da yeni sürprizin mi?“ dedi hafifçe gülümseyerek.
Meltem, dudaklarını dişlerinin arasına aldı ve hemen serbest bıraktı. “Adam yakalanmış ve hapse atılmış. Çok mutluyum Erhan!“ derken gözlerindeki ışıltı güneşten farksızdı.
“Gözün aydın! Şimdi müsaade et de içeriye gireyim“
Meltem mahçup bir şekilde kenara çekildi ve yol açtı. Erhan, ne yemek pişirdiğini sordu Meltem’e. “Nohut ve pilav. Yanında da salata yaptım“ diye cevap verdi Meltem.
Meltem’in gözü Erhan’ın elindeki poşete takıldı fakat“Onun içinde ne var?“ diye sormaya çekindi. Devamında “Kesin kitap almıştır yine“ diye düşündü ve omzunu silkti. “Bir gün de çiçek alıp getirse ne olur?“ diye hayıflandı. Tabi yine her zamanki gibi içindendi serzenişi.
Meltem, mutfaktaki büyük alüminyum tepsiye; tabak, çatal kaşık, su bardağı ve tuz koyup hızlı adımlarla salona girdi ve tepsiyi masaya bıraktı. Sürahiyi getirmek için mutfağa gidiyordu ki Erhan seslendi.
“Meltem bana bir bakabilir misin?“
Meltem arkasını döndüğünde Erhan’ın poşeti tekrar eline alıp kendisine doğru adım attığını gördü. Yüreği yerinden fırlayacak gibiydi.
“Sana bir hediye aldım. Bakalım beğenecek misin?“
“İnanmıyorum. Bana mı? Niye zahmet ettin Erhan’cığım. Teşekkür ederim“
Meltem, poşetin içindeki ambalajlı paketi büyük bir itinayla çıkardı ve elleri titreye titreye üstündeki bantlarını söktü. İçi içine sığmıyordu. Grinin üzerine kırmızı, mavi, yeşil, beyaz puantiyeler olan bir elbiseydi bu!“
“Erhan inanamıyorum bu bir hamile elbisesi! Fakat ben hamile falan değilim ki! Yoksa fikrini değiştirdin mi? Yani hamile kalabilecek miyim?“ dedi. Konuşurken sesi bir kısılıyor bir yükseliyordu Meltem’in. Kalbinin atışını ilk kez bu kadar yakından işitiyordu.
“Aşkım benim“ diyerek Erhan’ın boynuna doladı kollarını ve öpücük yağmuruna tuttu. Erhan, Meltem’in kollarını aşağıya doğru indirdi. Kaşları ortada birleşiverdi.
“Sakin ol Meltem! Elbette ki hayır! Bu da nereden çıktı şimdi!“ deyince Meltem’in yüzünün rengi kireç gibi bembeyaz oldu.
“Şey.. Ben zannettim ki!” dedi ve kaldı öylece. İncecik bir ipe dizili cümleleri en hassas yerinden kopup etrafa dökülüvermişti.
“Benim bu konudaki düşüncelerimi biliyorsun! Bu boktan dünyaya bir çocuk getirebilmek, düşünebileceğim en son şey!“
Meltem, duyduklarına inanamıyordu. Böyle bir niyeti yoksa Erhan neden bu hamile elbisesini almıştı ki? Üstelik öperken geri itilmek de çok ağırına gitmişti. Erhan’a duyduğu öfkenin dozu gittikçe artıyordu. Kaşlarını çattı ve “Yoksa bu yeni fantezin mi? Hamile elbiseli bir kadına tecavüz mü edeceksin?“deyince Erhan’ın gözleri yuvasından fırlayacak gibi oldu.
“Utanmıyor musun böyle konuşmaya! Daha beni tanıyamamışsın! Yazıklar olsun Meltem! Ben sapık mıyım?“ dedi dişlerini sıkarak.
Meltem kıpkırmızı oldu. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez haldeydi. Gidecek bir yeri olsa kapıyı çarpıp çıkacaktı ama ne yazık ki böyle bir alternatifi yoktu. Erhan, Meltem’in sendelediğini fark etti ve hemen kolundan tutup koltuğa oturttu. Televizyon sehpasının hemen bir altındaki raftan limon kolonyasını kavradı ve kapağını hızla açtı. Meltem’e “Aç çabuk avucunu ve kendine gel! Seninle konuşacaklarım var“ dedi kararlı bir tavırla.
Erhan bir süre salonun içerisinde dolaşıp durdu. Sonra eliyle şakaklarını ovdu ve boğazını temizledikten sonra “Büyük bir görev üstleneceğiz Meltem! Öyle basit bir şey değil. Tarihe altın harflerle geçeceğiz. Düşünsene hayat vereceğiz insanlara!“ dedi büyük bir heyecanla.
Meltem, yüzünü buruşturdu ve “Konuştuğundan hiçbir anlamıyorum. İnsanlardan önce kendi kucağımıza bir can versek daha iyi olmaz mı? Lütfen açık konuş Erhan. Derdin ne senin?“ dedi sesinin en üst perdesiyle.
Erhan’ın gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi. İyice yaklaştı Meltem’e ve “Benim kardeşim kan kanserinden öldü. Neden biliyor musun? Kaderden falan değil düpedüz radyasyon sızıntısından! Elim kolum bağlı köşemde oturmaktan usandım artık. Ülkemde doğacak çocukların geleceği kardeşimin ki gibi kararmayacak. Buna engel olacağız.“
“Kardeşin için çok üzüldüm. Fakat senin dediklerin çok mantıksız. Dünyayı biz mi kurtaracağız? Güldürme beni Erhan! Senin benim işim değil bu! Başını derde sokmaktan başka bir şeye yaramaz. Saçmalama lütfen!“
Erhan, bir hışımla çalışma odasına gitti ve kucağında bir sürü kitapla içeriye girdi. “Lütfedip şu kitapları okusan anlarsın Nükleer Santralin ne demek olduğunu! Şimdi baz istasyonu ne desem cevap bile veremezsin! Çık artık şu kalın kabuğundan da etrafında ne oluyor ne bitiyor bir bak! 1986 yılında Rusya’da Çernobil Nükleer Santrali’ndeki sızıntıdan üç milyon insan radyasyona maruz kaldı. Radyasyon, Karadeniz kıyılarına kadar ulaştı! Al oku bu kitapları da devamında neler olmuş gör!“
Meltem, Erhan’ın kucağına döktüğü kitaplardan bir kaçının sayfasını çevirdi. Birkaç cümle okudu ve yere fırlattı.
Erhan delirmiş gibiydi. “O kitapların bir değeri var. Öyle mukavva gibi yere atamazsın küçük hanım! Hem hani beni ölümüne seviyordun? Seviyorsan benim yanımda olacaksın anlaşıldı mı? Ne diyorsam yapacaksın! Kulağını dört aç ve dinle beni Meltem! Bir değil binlerce çocuğumuz olacak anlıyor musun?“
Meltem’in vücudu zangır zangır titriyordu. Bir kedi gibi köşeye kıvrılmış Erhan’ın konuştuklarını anlamaya çalışıyordu.
“Bu hamile elbisesini giyineceksin ve ondan sonra söylediklerimi harfiyen yapacaksın“
Meltem’in gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Çenesi titreyerek “Erhan, bakışlarından çok korkuyorum. Seni inan hiç anlayamıyorum“ dedi ve elleriyle yüzünü kapatarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Erhan, Meltem’in saçlarını okşadı ve bir öpücük bıraktı saçlarına. Sonra Meltem’in parmaklarını yüzünden çekti ve çenesini yukarı doğru kaldırdı.
“Bana lütfen güven. Ne senin ne de benim arkamızdan ağlayacak hiçbir kimse yok. Muhterem anam ve babam, sevgili kardeşimi o radyasyonlu şehre göndermeselerdi bugün kardeşim yaşıyor olacaktı.. Nefret ediyorum onlardan. Ya senin ailen! Söyle kim var senin için gözyaşı dökecek? Bari birileri arkamızdan dua etsin! Bizim yaşamamız gereksiz zaten. Bunu sok beynine!“
Kısa bir sessizliğin ardından Erhan “İkimiz bütün dünyaya gözdağı vereceğiz ve patlatacağız kendimizi“
Kurşun gibi gelen bu cümle karşısında ağzı bir karış açık kaldı Meltem’in. İliklerine kadar donduğunu hissetti o an. Bir ok gibi yerinden fırlayarak Erhan’ın nefes hizasına kadar geldi ve durdu. İki elini belinin üzerine koydu ve “Sen delisin hem de zır deli“ dedi gözlerini sonuna kadar açarak.
“İkimiz de canlı bomba olacağız. Aynı saatte ortak amacımız için öleceğiz ve herkes kendine çeki düzen verecek“
Meltem kaçmak için bir hamle yaptı fakat Erhan bileklerinden tutarak kendine doğru çekti ve “Bana zorluk çıkarma bitanem! Sakın sesini falan da yükseltme anladın mı? Beni kötü şeyler yapmaya mecbur bırakma“ dedi ve yere eğildi.
Çantasının içerisinden ajandasını çıkardı. Arasındaki kurşun kalemi usulca parmaklarının arasına aldı. 27 Ocak tarihini yuvarlak içine aldı. İşte bu tarih eylem planımızın gerçekleştiği gün olacak. O gün yeni bir Nükleer Santral kurmak için bir sürü delege İstanbul’a gelecek. Ama biz onlara toplantı karar tutanağını imzalamalarına müsaade etmeyeceğiz. Orada bulunan hiç kimsenin kılına bir zarar gelmeyecek. Toplantının yapılacağı kongre salonunun yakınlarında patron bizi ateşleyecek. Sonra açıklama yapacaklar. Sadece ses getireceğiz ve o protokol imzalanmayacak!“
Meltem “Hayır! Ben ölmek istemiyorum!“ diye bağırmaya başladı. Erhan, Meltem’in ağzını iri elleriyle kapatmaya çalıştı ve işaret parmağını dudağının üzerine koyarak “Susar mısın lütfen“ dedi. Meltem’in gözleri yuvasından fırlayacak gibi olmuştu. Yalvaran gözlerle Erhan’a baktı ve “Bırak beni ne olursun! Geçmişimden zaten bir şey anlamadım bari geleceğimi yaşamama müsaade et! Ben ölmek istemiyorum“ dedi yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir şekilde. Sesi ağlamaktan iyice kısılmıştı. Erhan, çantasının ön gözünden bir hap çıkardı ve Meltem’e uzattı. Meltem “Hayır içmeyeceğim“ diyerek kafasını sağa sola sallamaya başladı. Erhan, Meltem’in çenesini zorla açarak hapı dilinin tam ortasına koydu. Yutana kadar da elini Meltem’in dudaklarının üzerinden çekmedi.
“Aferin! Şimdi mışıl mışıl uyuyacaksın! Yarının güneşi sen ve ben olacağız! Aydınlatacağız bütün ülkeyi! Destan yazacağız. Hadi iyi uykular meleğim“ dedikten sonra elini usul usul çekti Meltem’in dudaklarından ve kucaklayarak yatağa yatırdı.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Aysel'ciğim ne yaptın, bu adam zır deliymiş!Heyecan dorukta, devamını iple çekiyorum, sevgiler.
Aysel AKSÜMER
Gerilim son safhada, ben de gerildim...
Devamını merak ediyorum ama kötü bitecek gibi...
Sevgilerimi yolluyorum arkadaşım...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel Hanım,öykü çok güzel gidiyor..Bazı insanlar kendi istekleri ile hayatlarını nasıl çıkmaza sokuyorlar..Meltem kendini kurtarabilecek mi acaba? Devamını bekliyoruz..
Sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
Epey ilerlemiş galiba da sona yaklaşmak üz<ere. Güzel bir öyküğ diz<isi. Sana imreniyorum aysel. Eskiden yazarsdım seri olarak... Tebrik ederim canım güzeldi yine. Sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
içimden bir ses hoş olmayan şeyler olacak diyor nefes kesen bölümdü sevgilerimle canım