Kül kedisi 3
Kapıdan girerken kalbi hızlı hızlı çarpıyordu .Girişte biraz durdu ,derin bir nefes aldı.
Ailesi onun bu heyecanlı halini anlamamalıydı .Dış kapının yaındaki zile elini uzatırken
tekrar derinden soludu.İçerden babasının kızgın sesi duyuluyordu. Babası bu son gün
lerde, işten çıkarılmasının acısını annesinden çıkarıyordu.Bu güçsüz kadını iyice hırpa
lıyordu.O ne derse "Tamam Dıkım"demesine rağmen,ezilmekten,aşağılanmaktan kurtu
lamıyordu.
Evdeki sesler, bir an kapının çalınmasıyla sustu. Fatma koşarak açtı kapıyı. Kezban
"N’oldu gene" diye soracak oldu,Fatma elini ağzına götürerek "sus"işareti yaptı.
Babaları otomatiğe bağlanmış gibi,kısık sesinin en son kırıntılarıyla bağırıyordu:
" Lan karı! Sen beni öldürecen! Benim ne halde olduğumu görmüyon mu? Beni uyuyo mu sanıyon.Yattığım yerde dokuz doğuruyom. Ali’den al Veli’ye ver. Al takke ver külâh
canım çıkıyo. Sen ne diyon. Bilâl ağanın gönü olacak da işe çağıracak .Eşşek gibi çalışa
nın yerine dünkü kıçı gırık bebeyi aldı işe.Gözüm körolsun eğer bende bi yamuk varsa
Allah belâmı versin lân,eğer yalan söylüyosam.."
Kezban’ı görünce ona döndü:
"O o! Prenses te teşrif etti.Zahmet ettiniz; hiç gelmeseydiniz keşke!"
"Ya baba.İşleme ipliği aldım."
"İpliğine şimdi başlıyacam .Hava karardı; görmüyon mu? Ulaşıklı kızın akşam akşam sokakta işi ne? Kız karı, bunlar hep senin başının altından çıkıyo.Dinime imanıma,seni
boşamazsam."
Dıkım her tartışmadan sonra "seni boşamazsam"demeyi alışkanlık haline getirmişti.
Seyithanim iyice büzüldü:
" Gözünü seveyim Dıkım! Bize acımıyosan kendine acı ! Şöyle gel.Köşeye bi otur Alla’
sen. Hastalanacan gine.Kız Kezban koş. Babanın çayını tazele."
Dıkım’ın kollarından tutarak köşeye,onun çok sevdiği pencere önündeki sedire çekti.
Dıkım’ın sesi bağırmaktan iyice kısılmıştı .Bağırıp,çağıracak hali de kalmamıştı. Kolları
düştü. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.Boğazında bir yumru vardı sanki. Sustu.
İstenileni yaparak, sedirdeki geniş kaba minderine oturdu. En küçük çocukları Sedat
konuşulanları kanısamış gibi sobanın kenarındaki mindere kıvrılmış,sessizce annesine bakıyordu. Babası ona döndü:
"Vaay, artiz! N’apıyon lân? Gel bakayım yanıma.Aslanım benim."
Bu arada Kezban, getirdiği demli çayı, küçük bir tepside babasına sunuyordu. Dıkım ince belli cam bardakta içerdi çayını.Dıkım bir şey söylemiş olmak için:
"Bu çay açık mı ne" dedi dingin sesiyle. Bu demektir ki çay istediği gibidir.
Kezban’ın canı hiç konuşmak istemiyor, Kemal’in söylediği sözü düşünüyordu.Gece yarısı nişanlısı da olsa, onunla buluşmak istemiyordu. Daha bir araya gelip, iki çift lâf
konuşmamışlardı. Hem anne ve babasını atlatıp,nasıl çıkacaktı. Gündüz gözüyle bir yerde olsa.. Yok, yok olacak şey değildi. Dükkâna gittiğine bile kızmıştı babası.Bu zor
günlerde onu aldatamazdı.Ya Kemal darılırsa.Sanki bir emir verirce ’mutlaka gel’ demiş
ti. Gitse bu kezde onun anne ve babası n’olacaktı. Yok efendim, yandaki boş eve gele
cekmişim. Sonra da.. Gerisini düşünmek bile istemedi. O beni, dişli kızlardan biri sanı
yor. Kendsii yaşını başını almış, benim durumumu hiç düşünmüyor. Gitmeyeceğim..
Devam edecek
YORUMLAR
Değerli arkadaşım.
Bir solukta okuduğum güzel bir yazı olmuş yine. Bence bu tür seri yazıları peş peşe yazmakta fayda var. İkinci bölüm ile üçüncü bölüm arasına başka yazılar girdi. Bence işte bunu yapmayınız.
Bu arada gerek siz gerekse daha pek çok arkadaşım benim favori listemde olmanıza rağmen bana bilidirim gelmiyor. Durumu mesajla yönetime bildirdiğim halde hâla cevap alabilmiş değilim. Sizde de böyle bir soroun var mı. Yazarsanız sevinirim.
Selam ve saygılar.
glenay
kesintisiz geliyor yalnız, gece bir arkadaşım resim yükleyemediğini ve mesajlarını
gönderemediğini yazdı. Gerçekten gönderdiğim mesajı almamıştı. Sorun siteyle
ilgili sanıyorum..
Yorumunuza çok teşekkürler,
selâm ve saygılar..
sami biberoğulları
Ses soluk çıkmayınca sizden, ben de bittiğini sanmıştım. Arası soğumasın lütfen, biz de güzel bir okumadan mahrum kalmayalım bu kadar. Hatta şımarıklık yapıp biraz daha uzun bölümler rica edeceğim sizden:)
Elinize sağlık.
glenay
yazacağım.
İlginize teşekkürler,
selâmlar..