- 1403 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇIŞ-10
İstanbul, Meltem’e “Bu sayılmaz vallahi. Bir daha beklerim. Gelmezsen boğazımdan gemiler geçmez“ demiş, o da bu ısrara dayanamamış apar topar gelmiş gibiydi. Oysa İstanbul, Meltem’in şu kısacık zaman diliminde yaşadıklarını bilseydi ona bu güzel şehir için bestelenmiş en hit olmuş şarkıları sırf kafası dağılsın diye peş peşe dinletebilirdi . Ama İstanbul yine de emsalsiz görüntüsüyle kafasını bir an için de olsa dağıtmayı başarmıştı.
Peş peşe yaptığı uzun yol bir hayli yormuştu Meltem’i. Artık bir an önce montu ve ayağındaki botları çıkarıp bedenini yatağın üzerine bırakmak istiyordu.
Otobüsten indikten sonra ürkek bakışlarla etrafını süzdü. Erhan’ın evine nasıl gideceğini bilmiyordu. “En iyisi bir an önce aramak“ dedi dudaklarını ısırarak.
“Selam Erhan! Geldim ama evi nasıl bulacağımı bilmiyorum. Hangi dolmuşa bineceğimi söyler misin?“
“Sen terminalde bekle beni. On beş yirmi dakika içinde orada olurum. Hadi görüşürüz“
Erhan, piyasadaki en etkili sakinleştirici gibiydi. Yine her zamanki gibi ruhunda güven ve huzur tesiri yaratmıştı. Sesi, anında kanına karışıyordu sanki ve aşktan başka da hiç bir yan etkisi yoktu.
Zihni; Sabahat’in soğuk yüzünü ta Eskişehir’den buraya kadar getirmişti. İnsan, beyninin üstüne kürek kürek toprak dökemiyordu ki . Her şey ulu orta açıktı. “Doğaya dönüşüm projesi“ne keşke dertler, olumsuz düşünceler de dahil olsaydı diye aklından geçirdi. Gerçi dertten dönüşenler yine dert olmaz mıydı? Belki çok ama çok istenirse ortaya mutluluk çıkabilirdi. Kafası o kadar doluydu ki Erhan’ın kendisine seslenişini işitememişti.
Hemen yanı başında Erhan’ı gören Meltem’in çenesi yaprak gibi titremeye başladı. Gözyaşlarına yine söz geçirememiş yanaklarından yaşlar süzülmeye başlamıştı. “Tekrar başın sağ olsun canım. Üzüldüm“dedi Erhan yumuşak bir ses tonuyla. “Yalnız bu kadar koy verme kendini! Kalabalığın içinde koca bir yalnızdın zaten. Aslında çok şey fark etmediğini yakın zaman içerisinde anlayacaksın. Ölüm kaçınılmaz sondu ve her ölümlü gibi o da bu dünyayla ilişiğini kesti. Allah rahmet eylesin.“
Kolunu Meltem’in omzuna atan Erhan, Meltem’i iyice kendine doğru çekti ve hızlı adımlarla yürümeye başladılar. Bulutlar karardıkça kararıyor, yağmak için fırsat kolluyorlardı. Gökyüzü orkestrasının şefi rüzgar; “İşaretimi verdim; birazdan başlayacak yağmur ve tabiatın en güzel dinletisini sunacağım“ diyordu.
Eve geldiklerinde vakit iyice geçmişti. Erhan “Ben duşa giriyorum. İstersen önce sen gir. Ne diyorsun? sorusuna “Ben sonra gireceğim“ diye cevap verdi Meltem. Üstüne eşofmanlarını giyindikten sonra mutfağa geçti. Buzdolabının kapağını açtı. Sadece kahvaltılık olduğunu görünce geri kapattı. Mutfak dolabının içerisinde bulduğu yarım paket makarna için bir tencereye su koydu.
Bu sefer ki gelişinde eve daha bir içi ısınmıştı. “Yarın baştan aşağı evi temizlemeliyim. Özellikle mutfağın bir kadın eline büyük ihtiyacı var“ diye düşündü. İki ocağı birden yaktı. Birine içi su dolu tencereyi diğerine çaydanlığı koydu. Yüzü birden asıldı. Mustafa geldi aklına. “Nereye kaçmış olabilir acaba. İnşallah çabuk bulunur. Yakalanmadığı sürece içimde hep bir huzursuzluk olacak“ dedi. İster istemez içini bir kasvet kaplamıştı.
Erhan banyodan çıktıktan sonra birlikte yemek yediler. İkisi de oldukça durgundu o gece.
Erhan yemekten sonra kanepeye uzanıp sehpanın üzerindeki kitabına uzandı. Meltem de hemen karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Birkaç kez dudaklarını kıpırdattı ama sözcüklerini geri çekti içeri. Öyle dikkatli okuyordu ki Erhan onu rahatsız etmek istemedi.
Duvarlarda sessizlik çınlıyordu. Sessizliğin en güzel yankısı uyku oluyordu. Erhan, elindeki kitaba ara verdiğinde Meltem’in uyukladığını gördü ve omzuna hafifçe dokunarak elini vermesini istedi. Meltem ve Erhan yeni bir güne birlikte uyanmak üzere yatağa geçmişlerdi.
Ertesi sabah Erhan’ı işe uğurlayan Meltem geç vakitlere kadar temizlik yapmıştı. Erhan’ın kütüphanesinin tozunu alırken dudak kıvırdı. “Tek kıskanacağım şey bu kitaplar olacak sanırım. Keşke sadece benimle ilgilense“ diye aklından geçirdi. Sonra da “Bulmuşsun böyle okumayı seven kültürlü adamı bir de arkasından laf ediyorsun kızım. Ya içki tutkunu olsaydı daha mı iyi olurdu?“ diye devam etti içsel konuşmasına.
Sevdiği adam için harika bir sofra hazırlamak istiyordu. Güzel bir kıyafet giyinip yüreğinde ne var ne yoksa dökmeliydi bu gece. Çünkü bunu çok ama çok istiyordu.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
MUTLULUK PIRILTILARI NE GÜZEL..
KUTLARIM SEVGİLİ ARKADAŞIM..
SELAMLAR..
Aysel AKSÜMER
Baştan sona tümünü okudum arkadaşım..
Akıcı bir dili var çok güzel..
Takipçisi olacağım..
Kutlarım..Sevgilerimle..
Aysel AKSÜMER
Bir solukta okudum , biraz bulutlar dağıldı sanırım....
Keyifle takip ediyorum, sevgilerimle arkadaşım...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Kıymetli Aysel Aksümer Hanım;
Yazdığınız hikâye çok güzel; akıcı bir üslûpla kaleme almışsınız.
"Kaçış-10" isimli hikâyenizi zerre kadar sıkılmadan okuyuverdim.
Ellerinize sağlık, Efendim.
TTK..
Aysel AKSÜMER
Uzun soluklu öyküler kalemine çok yakışıyor.
Okurken bir solukta sonuna geldim, keşke bitmese dedirtiyor.
Artık roman denemesine başlasan arkadaşım, ümitliyim, çok güzel ve başarılı olur.
Tebrikler, selam ve sevgiler canım