Yalnızlık KÖŞKÜ -4-
Bugün, ilkbaharın güneşli bir günüydü, sürekli yağan yağmurlardan sonra, etraf yeşil bir atlası giyinmiş ve mis kokular insanı sarhoş ediyordu
Bahran Bey, şık giyinmiş, traş olmuş kendine çeki düzen vermişti. Bu bir insanın çevre faktörlerden etkilendiğine dair bir izlenimdi; sevmek veya sevilmek duygusu insanı ruh uykularından uyandırır. Uzun zamandır topluma karışmayan Bahran, daha önce sürmediği kokulardan sürünmüş olarak evden çıktı. Pek neşeliydi; uzun bir yalnızlıktan sonra bir dost edinmenin keyfi içinde sarhoş olmamak için kendini zor zapt ediyordu. Doğrusu Elisa Hanım, anlayan ve anlaşılan bir kadındı.
Elisa hanım, hazırlanmış, Bahran beyi beklemekteydi. Cüzdanına yerleştirdiği bin lirayla beraber çantasına koydu. Az sonra kapı çalınmıştı. Elisa hanım, aceleyle kapı çalanı sormadan kapıyı açtı. Güler yüzle:
_Hoş geldiniz efendim!
_Hoş bulduk… Hazırsanız çıkalım, dedi Bahran
_Hazırım! Bahran bey çok şıksınız! Deyip gülümsedi kadın.
İki mutlu yaşlı, Kentin Değirmendere semtine doğru yola çıktılar. Burada hem dinlenerek hem de gezerken de alış-verişlerini yapmaya uygun bir yerdi. Sahil şeridinde kurulmuş onlarca kafe ve barların sahilde olması; orada oturup karşı kıyıyı izlemenin zevki anlatılamazdı. Oranın bir başka özelliği, hava kararınca karşı kıyıda fabrikaların özelikle Tüpraş’ın ışıkları titrek dalgalarla yansıması görülmeye değerdi.
Elisa hanım, aslında Bahran bey için giyim mağazaları arıyordu; içinden, ona birkaç parça elbise almak gelmişti. Bahran bey ise sahili ve karşı kıyıdaki fabrikaları izliyordu. Çarşı sakindi oysa yazın buralar insanlardan kaynardı.
Elisa hanım, gülümseyerek:
_Koluna girebilir miyim? Dedi.
_Tabi, girebilirsiniz! Tam o sırada… Korkunç bir gürültüyle sarsıldılar!
Az ilerde bir feci trafik kazasına tanık oldular. İki yaşlı, olay yerine hızlandılar ve onlarla birlikte birkaç kişi daha kaza yerine koşuştular. Ve gittikçe meraklı gözler kalabalıklaştı bu kalabalık yardımcı olmaktan çok oraya gelen sağlıkçıların ayaklarına bağ olmaktan başka bir işe yaramadılar; her kafadan bir ses çıkıyordu. Ambulans sirenleri yankılanıyordu.
“Sağlıkçıların önemli görüşlerinden: Yaralıya yanlış müdahalenin kötü sonuçları arasında, felç eden omurilik zedelenmeleri birinci sırada geliyor. Felç vakalarını, ölümle sonuçlanan boyun travmaları (sarsıntı, vuruk ve incinme) izliyor.
Trafik kazalarında yaralılara müdahalede en fazla yapılan hata, kişiyi ne olursa olsun bir önce sağlık kuruluşuna götürmeye çalışmaktır. Tüm uyarılara rağmen, kaza yerinde toplanan kişilerin yaptığı ilk iş genellikle, yaralı ya da yaralıları aracın içinden çıkarmaya çalışmak, araçtan dışarı fırlayan yaralıları ise, bir an önce herhangi bir vasıtayla hastane kaldırmaya çalışmak oluyor. Trafik kazasından yaralı olarak kurtulan bir kişi kaza sonrası yanlış ilk yardım müdahalesi nedeniyle hayatını kaybedebiliyor”
İki yaşlı bu kazaya çok üzülmüş ve neşeleri kaçmıştı. Ülkemizde nerdeyse ölümlerin yüzde doksanı insan eliyle olması insanı ürkütüyordü!
İki yaşlı, kalabalığın dağılmasıyla beraber onlar da kaza mahallinden ayrılıp soluklanmak için bir cafeye girdiler. Elisa hanım:
_Ne olacak bu halimiz? Her gün kaza ve kaza haberleriyle içimiz kararıyor yahu!
_Ee insanın insana saygısı yoksa kazalar kaçınılmazdır, polis memurun dediği gibi aşırı hız her zaman ölümle sonuçlanan bir vakadır.
_Neyse, güzel şeylerden konuşalım! Dedi Elisa Hanım
_Haklısınız fakat böyle gündelik olumsuzluklara da duyarsız kalamıyor insan, değil mi? Dedi Bahran.
Başlarına dikilen garson siparişleri alıp ocağa yönelirken, iki yaşlı dışarıdaki martıları izliyordu. Cafenin içi sıcaktı fakat birkaç müşteri vardı. İki yaşlı, kahvelerini içtikten sonra alış-veriş için tekrar giyim mağazaların olduğu işlek caddeye doğru ilerlediler. Elisa hanım, Bahran’ın kolunda ve başını omzuna koymuş yürüyorlardı. Aniden bir gaspçının hışmına uğradılar! Bir iki saniye içinde çanta gaspçının elindeydi. İnanılmaz bir hızlılık başlarını döndürmüştü iki yaşlının. Gaspçı tazı gibi koşup bir tenha sokakta kaybolmuştu bile, Bahran peşine vermişti fakat yetiş yetişebilirse… Elisa hanım, arkasından bağırıp durdu “Gel, vazgeç… Canımıza kastetmediler ya varsın çanta olsun” diyordu.
Az sonra nefes nefese kalmış Bahran gelip Elisa hanımı teselli etmeye başladı. Bu olaya kalabalıktan hiç kimse müdahale etmemişti veya edememişti. Sadece kaldırımda duran gençlerden biri Elisa hanıma çıkışırcasına
_Teyzem, ne diye bu kadar kızıyorsun? İnsanlar aç ve işsiz ne yapsın?
Elisa hanım, cevap vermek istediyse de vazgeçti; onunla konuşmak bile adam yerine kondurmaktı bir nevi, en iyisi onu kaale almamaktı fakat içten içe de öfkelenmişti. Çantanın gitmesine değil bu gencin duyarsız ve saygısız hali ağır gelmişti Elisa hanıma.
Az sonra bir polis aracı gelip eşkâl aldı ve yaşlıları karakola götürdüler. Karakolda sabıkalı resimlere baktılar fakat gaspçıyı tarif edemediler. Polis memuru:
_Şikâyetçi olacak mısınız? Dedi.
_Tabi memur bey, sormanız bile hata! Sinirlenmişti Elisa Hanım. Aradan on dakika geçmemişti ki, telsizden gaspçının yakalandığı haberi geldi. Polis memuru takdir edilmeyi beklercesine
_Gaspçı yakalandı ve paranıza dokunulmamış!
_Para önemli değil, ya bizi arkasında sürükleyip yaralasaydı ne yapacaktık?
_Neyse, hala şikâyetçi olduğunuza emin misiniz? Bahran bey söze atıldı:
_Hayır, memur bey! Çantamız bulunduğuna göre! Artık gitsek iyi olur… Teşekkürler! Dedi.
Elisa Hanımın şaşkın bakışları arasında gelen çantayı alıp, dışarıya çıktılar.
_Neden böyle yaptın!
_...
_Bir şeyler söyler misiniz?
_Başınız derde girer, aylarca gidip geleceksin mahkeme koridordarlarında…
_Sanırım, haklısınız, dedi Elisa hanım
_Tamam, kendini fazla üzme, kısmet değilmiş seninle alış-veriş yapmak. İkisi de gergin bir gün geçirdiklerine hayıflanarak eve döndüler.
Bahran bey, eve geldiğinde karanlık çökmüştü. Ev, bomboştu fakat etraf düzenliydi, temizlikçi kadın evi toplamış, havalandırmıştı. Albümdeki fotoğraflara bakmak istedi fakat son anda vazgeçip yatağına uzandı. Elisa hanımı düşündü “o gece olanlar bir rüyadan saymalı ve unutmalıyım çünkü Elisa hem zengin hem de soylu, dengi dengine olamayız” diye düşündü. “Ayrıca bu yaştan sonra aşk bize ağır gelir” oysa ismini andığında içinde bir huzurun sıcaklığını hissetmişti, tıpkı Elisa hanımın hissettiklerinden.
Elisa hanım ise bir araştırmaya dalmıştı. Servi mezarlığını internetten, tanıdıklarından ve hata bir mezarlıktan bir görevliye Burada “servi mezarlığı” var mı diye sormuştu, cevap öyle bir mezarlığın ve Bahran isminde bir çalışanın olmadığını söylenmişti ayrıca uzak bir akrabasından Bahran’ın bir kızının olduğunu da öğrenmişti. Elisa hanım, kuşkuya düşmüş “acaba benden bir şeyler mi gizliyor? Yoksa bana yalan mı söylüyor?” sorularla aklı iyice karışmıştı. “Eğer yalan söylemişse onu affedemem!” oysa ben her şeyimi onunla paylaştım.”
İnsanın içine bir kuşku düşerse…
Francis Bacon’un dediği gibi “Kuşlar arasında yarasa ne ise, düşünceler arasında kuşku da odur: ikisi de hep alacakaranlıkta uçarlar. Kuşkularımızı baskı altına almak, hiç değilse gözaltında bulundurmak zorundayız, çünkü kafamızı bulandırır, arkadaşlarımızı yitirmemize yol açar, işimizi altüst eder çığırından çıkarırlar. Kralları zorbalığa, kocaları kıskançlığa, bilge kişileri bocalamalara, kara düşüncelere sürükler kuşku.”
YORUMLAR
kuşku çürütür insanın içini ..bakalım neler olacak bu öyküde,belki çoğalır ahşap yalnızlıkları..
sevgiler.
DemAN
Teşekkür edeerim, zaman ayırıp bana uğradığınız için
Sevgilerimle
DemAN
Sağol can
sevgilerimle