- 1197 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇIŞ-5
Erhan, evinin kapısını açmaya çalışırken gözü çöp kovasına takıldı. “Yine uğramamış! Sonunda işten çıkardılar galiba. Nasıl da pis kokmuş! Tabi, üç gün kapının önünde beklerse olacağı buydu . Keşke yola çıkmadan önce ben dökseydim“ dedi yüzünü buruşturarak.
Şehir hayatının bir diğer adı da “Kim kime dum duma“ydı. Kim bilir bu çöpün önünden kaç apartman sakini burnunu tuta tuta geçmiş ama “Burada bir delikanlı vardı; öldü mü kaldı mı?“diye aklında geçirmemişti.
“Ölsek , cenazemiz koksa umurlarında olmaz!“diye devam etti cümlesine Erhan.
Meltem ise Erhan’ın dediklerini işitmiyordu bile. Öne bir adım atmıştı atmasına ama diğer adımını geriye mi yoksa ileriye mi atacağını bilemez haldeydi. Erhan, ayakkabısını çıkarıp, hemen kenarda yapışık ikiz gibi duran terliklerine geçiriverdi ayaklarını. “Meltem! Sen daha orada mısın? Hadi çıkar üstünü de gel!“ dedi ve elini uzattı. Daha sonra da kendine doğru çekip dudağına bir öpücük kondurdu. Meltem, kendini geriye doğru çekip “Kapı açık! Kapatmayacak mısın?“ dedi sesi titreyerek. Meltem, kapanan kapının sesiyle irkildi. Hayatında ilk kez bir erkekle baş başa aynı evde kalacaktı. Bir anlık kararı; yaşadığı şehri, bu da yetmezmiş gibi bir de evini terk ettirmişti.
Erhan “Ben banyoya giriyorum. Acıktıysan buzdolabını aç, bir şeyler atıştır! Gerçi içinde ne var ne yok onu da bilmiyorum ya! Kafana göre takıl. Burası evin artık“ dedi gülümseyerek.
Meltem, bavuluyla bir süre salonun girişinde kalakaldı. İçeri girmeden evin her bir köşesini gözleriyle taradı. Ev; ne büyük ne de küçüktü. Aslında duvar kağıdının içine ambalajlanmış bir hediye paketini andırıyordu. Her şey ama her şey olması gereken kadardı. Eşyalar; küçük bir televizyon, portatif bir masa etrafına dizilmiş dört tane tahta iskemle, zeminde desenleri birbirine tamamen zıt iki küçük kilim ve sade bir oturma grubundan oluşuyordu. Kapıları her ne kadar kapalı da olsa salon iki odaya açılıyordu. Dudaklarını kemiriyordu sürekli. Elinin karnının üzerinde dairesel hareketlerle dolaştırdı; nasıl da gurulduyordu. Fakat canı bir şey yemek istemiyordu.
Bavulunu duvara yasladı ve pencereye doğru yavaş yavaş ilerledi. Hava zifiri karanlıktı. “Bizimkiler ne yapıyordur acaba?“ diye aklından geçirdi. Birden vücudunu ateş bastı. Camı açıp derin bir nefes aldı. Dışarıdaki temiz havayı şurup gibi içine çekmesi bile boğulmasına engel olmuyordu.
“Meltem, ben çıktım canım! İstersen sen de gir! Rahatlarsın“
Meltem alelacele pencereyi kapattı ve “Tamam girerim!“ dedi yüksek sesle. Erhan, kapalı odalardan birine girmişti. Meltem, banyonun kapısını açar açmaz buhar içeriden kaçmak istercesine yüzüne yapıştı. Eliyle buharı dağıtmaya çalıştı. İlk işi kapının arkasına bakmak oldu. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. “Oh şükür! Arkada anahtar var! Rahat rahat yıkanır, giyinirim“ dedi. Meltem’in içindeki buhar, banyodaki buharın belki de iki misliydi. Banyonun penceresini sonuna kadar açarak içeriyi havalandırdı ama yüreğini rahatlatamıyordu bir türlü.
Erhan’a ailesiyle ilgili gerçekleri anlatmak o an için inanılmaz derecede rahatlatmıştı onu. Birden çok gerilere gitti. Çocukluğunda, hasta olup kustuğu zamanlarda annesi “İyi iyi! Şükür kustu da rahatladı!” derdi ve gerçekten de öyle olurdu. “Keşke, insanoğlu nefretini kusunca da ömür boyu rahatlasaydı ama nerede?“ diye düşündü. Çünkü onun bu konudaki hazımsızlığı devam ediyordu. Yıllarca bastırdığı, sakladığı duygular artık ulu orta yerlerdeydi ama neden hala yüreği daralıyordu ki. “Keşke sırlarım bende mi kalsaydı! “dedi dudağını bükerek.
Adımları, onu bavuluna doğru götürdü. Hızla açıp içinden temiz çamaşır ve havlu çıkarttı. Tam banyoya girerken Erhan’la burun buruna geldi. Erhan “Sokakta yüzlerce insanla karşılaşıyorsun bir anlam ifade etmiyor. Evde bir kişiyle adım başı karşılaşıyorsun her seferinde kalbin yerinden fırlayacak gibi oluyor. Azınlığın çoğunluğu bu olsa gerek“ dedi Meltem’in gözlerinin içine bakarak. Meltem “Şöyle konuşuyorsun ya mest ediyorsun beni!“ dedi hayran hayran bakan gözlerinin eşliğinde.
“Hadi sen gir banyoya ben de bir şeyler hazırlayayım. Bugünlük misafir ol bakalım. Yarından sonra mutfağı sana devredeceğim haberin olsun“
Meltem “Memmuniyetle“ anlamında başını salladı ve banyoya girdi. Kapıyı kapatır kapatmaz da usulca anahtarı çevirdi.
Eskişehir’de ise sıcak saatler yaşıyordu. Mustafa ‘nın gözleri yuvasından fırlamıştı. “Senin ağzından çıkanı sağır kulağın işitmiyor galiba. O başının iki yanındaki girinti çıkıntılarını koparırım, kulaksız gezersin anladın mı?“ diye bağırdı.
Sabahat “Ver o bileziği! Meltem onu ilk maaşıyla almıştı. Rakı parası ettirmem sana! dedi kaşlarını çatarak. Mustafa, ani bir hareketle Sabahat’in bileğini kavradı ve büker bükmez elindeki bıçak yerde düştü. Pis pis sırıtarak “Horozlanıyordun hadi şimdi öt de göreyim“ dedi Sabahat’in boğazını sıkarak.
“Meltem’in işyerine gittim. Borcum olduğunu mutlaka gün içerisinde yatırmam gerektiğini söyledim. ‘Param yok’dedi. ‘Bileziğini ver o zaman’ dedim ‘Onun manevi değeri var’ dedi ben de milletin önünde tükürdüm yüzüne çıktım dışarı. Ama sonradan aklı başına geldi herhalde. Borcumu ödeyeyim diye bırakmış mutfağa. Alan memnun satan memnun sana ne oluyor ihtiyar“
Sabahat “Bırak beni! Nefes alamıyorum!“ diyordu boğuk bir sesle ama Mustafa daha da sıkıyordu boğazını.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Aysel AKSÜMER
Tanrı bazan bir sihir verir sanki , insana yalnızken dört duvar arasında kalemle baş başa kalırken işte bu öyle bir sey çok hoş devamını büyük bir takiple bekleyeceğim ,bogazın kıyısından çok selam...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Sevgili Aysel,
Seri öyküler hakkındaki fikrimi mümkün olduğunca en son bölümde söylemek istiyorum. Böylesi hem daha zevkle okumam hem de öyküye daha geniş bir açıdan bakmam için gerekli bir durum. Sadece takip ettiğimi ve herkes gibi merak ettiğimi bil istedim.
Başarılar.
Aysel AKSÜMER
Bir iki bölüm kaçırmışım yeni karakterler gelmiş. Erhan'ın da öyküsü yavaş yavaş çözülecek gibi. Geçen bölümde bileziği isteyen ses Mustafa'ya ait değildi demişsiniz. Acaba kimdi? Heyecan artıyor. Elinize sağlık.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Gerilim dolu bir bölüm, hem Meltem'in yaşamında büyük değişiklik, hem annesi galiba çok büyük tehlikede.
Akıcı üslubun, içine alıyor ve sürüklüyor.
Yazılarını okumak çok keyifli canım, tebrikler, sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
mükemmel bir öykü yormayan içine alan düşündüren ...sorumsuz bir babanın düşüncesizce yapılan kurtuluşu övünç sayan kızını daha çok yaşamın başka ilmekleri boğazını sıkacağından habersiz kaçısını hissettirdi..kutlarım canım sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
sami biberoğulları
Heeeyyy Hanımlar ben de buradayım. Uykusu kaçan sadece siz değilsiniz. Ama var ya değiyor.
Yine harikalar döktürmüşsünüz Aysel Hanım. Ve yien beni Sabahat'e takılı bıraktınız. Sabahat ölü ya da diri hikayeden çıkmadan ben rahatlayamayacağım galiba. Şimdilik Meltem ve Erhanda bir sorun yok gibi.
Selam ve saygılar.
Aysel AKSÜMER
Off! ya.. Öldünmesin sakın bu adam kadını.
Olmadı, nasıl bekleyeceğiz şimdi yarını ??