- 713 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Patlama
İçini ellerine koymuş bana uzatıyordu yine. Kalbi nasıl da gümbür gümbür atıyordu avuçlarımda! Yine itelemişti sırtından hayat onu… İş yerinde bir yüzde ifade bulmuş, sevdiğim adamı karşımda bu kadar örtüsüz ve savunmasız, tüm zayıf yanlarını sere serpe ortaya dökecek kadar savaşmaktan vazgeçmiş bu adam haline getirmişti.
Herkesin ortasında bağırmıştı müdür ona. Evraklar arasından başlar uzanmış; bu ruhsuz, gri yeri insansı bir duyguya boğan her türden duruma hasret, sevinçle seyretmeye başlamışlardı o kendini kaybetmiş, mor yüzlü adamı.
İş arkadaşlarının yüzüne hayat getiren bu duruma sevinecekti nerdeyse. Müdürü nasıl olup da bu hale getirebildiğini henüz çözemese de sonuçta o ve kendisi bu insanlara öyle bir iyilik etmişti ki, öfkesi dinip de önceki haline döndüğünde bunu ona da söyleyecekti. “Öyle esip gürlerken arkadaşları bir görseydiniz!” diyecekti. “Suya hasret bir çiçeğe vaha oldu adeta sesinizdeki şimşekler. Yüzünüzdeki nefret ne zamandır unuttukları, uzak bir hatırayı canlandırdı sanki. Bu büroda bilgisayarlarla, dosyalarla haşırneşir, o kadar uzak düştük ki insana dair şeylere, olumsuz da olsa bir duyguyu iliklerimize kadar bize hissettiren her şeye ihtiyacımız vardı.”
Laf arasında da soracaktı bu öfkenin nedenini. Çünkü salim kafayla düşününce müdür de anlamış olacaktı bu patlama sürecinin hiçbir noktasında kendisine yer olmadığını. Sadece menzilde tesadüf eseri bulunan bir nesneydi o. Bir şeyler birikmişti azar azar. Karısı kapıdan geçirmemişti belki de o sabah onu. Ya da aynada traş köpüğünü sürerken yüzüne, gözlerinin altındaki torbalarda tüm çabası anlamını yitirmişti. Traş bıçağını aynanın önüne koymuş, yeniden eline alacak gücü bulabilmek için uzun süre beklemesi gerekmişti.
Ya da belki yorgundu, ya da aşksız… Sıcak bir yuva olmaktan çıkalı çok olmuştu belki de her akşam döndüğü o ev. Onu ısıtan her şey teker teker uzaklaşıp terk ediyordu içindekileri. En çok da karısının gözlerindeki anlamdı eksilen… Aynada gördüğü bu yüzde yıllar önce var olan şeylerle birlikte o da yitip gitmiş, yerini yaşlı bir adama yönelmiş gözlerin anlamına bırakmıştı.
Nedeni o ya da bu önemli değildi, tek kesin gerçek şuydu ki o sabah müdür kendisi olmaya mola vermişti. Bir insan bir şeyi sorgulamaya başlarsa o şeyden bir parça uzaklaşması gerekir öncelikle. Çok yakındayken göremediklerini geri verir ona o mesafe çünkü. Yabancı birinin tarafsız bakışlarını kazandırır. İşte müdür de anlaşılan o ki çok yakınında olmaktan yorulmuştu bu yorgun yüzlü adamın.
Yaşlı gölgesini banyodaki o sırlı camda bıraksa da yüzlerden silemiyordu birtürlü. Onlar hiç durmadan unutmaya çalıştığı o gerçeği vuruyorlardı yüzüne. Bakışları, küçücük bir hareketleriyle; dökülmüş saçlarını, artık derinlerinde kimsenin kaybolmadığı gözlerini, hala varmak istediği yer genç bir adam olduğu zamankiyle aynı da olsa oraya giden treni çoktan kaçırmış olduğunu gösteriyorlardı ona.
İşte o sabah bu muhasebe işlemi sonucunda patlama gerçekleşmiş, kendisinin tek suçuysa ulaşılan yekünden duyulan hoşnutsuzluk hissi hala tazecikken müdürün önüne çıkıvermek olmuştu. Oysa kendisi iş yerinin muhasebesinden sorumluydu. Duygusal yekünler uzmanlık alanına girmiyordu. Müdür bu ayrımı yapacak ruh haline sahip görünmediğinden ona bu konuda bir yorumda bulunmadı ve en küçük bir haklı tarafı bulunmayan bu tepkiyi görünürde kabullenmek durumunda kaldı. Tabii o anki şok halinde hissedemediği o incinmenin sonradan bu kadar canını yakacağını bilmiyordu henüz.
“Ne yapayım sence şimdi? İstifa mı edeyim yoksa yarın sabah müdürün odasına gidip onu anladığımı, bana ettiği haksızlığı dert etmemesini mi söylemeliyim?”
Elleri çoktan ısınmıştı. Demek ki cevabı vermişti içinde çoktan. O adam böyle bir hareketi dert edecek kadar grilerden arınmış, iş yerinde sadece öfkeyi değil başka başka duyguları da var edebilen biriydi demek.
“Pişman mıdır sence?” diye sordum az önceki düşüncemi doğrulama ihtiyacıyla...
Gülümsedi. Yakınlarda ettikleri bir sohbeti hatırlıyordu belki de. Ya da o adamı gerçek kimliğiyle gösteren herhangi iç ısıtıcı bir sahneyi…
“Bence sen onu çoktan affettin bile.” dedim. “Arasıra hepimiz başımızı alıp gitmek isteriz dünyanın en uzak köşesine. Bir şeyler olmuş, sürdüğümüz hayatı başka bir açıdan görmemize yol açmıştır. Kaçmak isteriz o görüntüden. Ama bedenimiz burada kalmaya devam eder. Yaşam izin vermez özgürce esmemize. Bence senin müdür de böyle bir an’ındaymış sana öyle bağırırken. Birkaç saatliğine mola vermek istemiş her zamanki o oyuna. Ama ne yana dönse bir şeyler durmuş önüne, gidemezsin diyerek. İşte sen o an’a denk gelmişsin sevgilim. Yani o tepki sana değil onun özlemlerine karşı duran hayata aslında. İşte sen de bu yüzden affettin onu zaten. Çünkü o patlamanın gerçek nedenini içten içe sen de biliyorsun.”
YORUMLAR
hangi insanın herhangi bir hücresinin herhangi bir uzva verdiği komut hareketi rijit ki.........rijit ise insan mı ki!!...........zaman mekan ev iş kadın para kira çocuk hava su ateş barut etkenler çok olunca hele ki numune olunca yani mesele bile olmaya......hatta alkışlanmalı ben olsam o adam o fırtınayı estirdiğinde alkışlardım......bravo!!!!!!....derdim......fırtına olmasa yağmur olmaz yağmur olmasa yeşil olmaz....bravo müdürüm yeşili seviyorsunuz....varolun derdim.....içteki ısıtıcılar da yanmış zaten normal bu da......sizde doğru miting vermişsiniz....o da normal.....herşey normal.....anormalleri konuşmak istemiyorum bir de.....yeter bence)))
Mavilikler
Değişmek zordur ama aynı adam olmak daha zordur... hayat öyle yüklenirki üstüne durduğun yerde çatırdarsın sanki... Ve öyle acırki için şimdi herşeyi yapabilirim dersin. Bazen o kadar zorlarki seni hayat kim olduğunu unutursun... Patlarsın :))
yüreğine sağlık kutlarım iyi yıllar...