- 785 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU’DAN BİR KÖŞE: KIZILÇUKUR
İnsanın hayatında unutulmayan mekanlar vardır. Yaşadığımız mekanlar, kişiliğimizin gelişmesinde büyük rol oynar. Sürekli sorulan bir sorudur bu:” Doğduğun yer mi, doyduğun yer mi önemli? Bu soruya çoğumuz, memleketimize ihanet mi ediyoruz acaba endişesini az da olsa hissederek buruk bir acıyla cevap veririz: Tabii ki doyduğumuz yer…
Kızılçukur Köyü,öğretmenlik mesleğine adımımı attığım şirin bir Anadolu coğrafyasıdır. Kütahya ili, Tavşanlı ilçesine bağlı büyükçe bir yerleşim yeridir burası. İlçe merkezine 38 km. uzakta, yaklaşık 400 haneli ve yine yaklaşık 2000 nüfuslu bir köydür Kızılçukur. Nüfusun önemli bir bölümünü gençler oluşturur.
Köyün adını nereden aldığı konusunda değişik rivayetler dolaşır yörede.Bazıları, köyün toprağının kızıla çalmasından; bazıları da köyün etrafına kuşatan kızıla benzer çalılıklardan dem vururlar.
Kızılçukur Köyü, Tavşanlı’nın kuzeybatı ucunda, Bursa ili sınırında, Soğucak, Eşen, Karamanlar ve Burhan Köyleri ile çevrelenmiştir.Uludağ’ın etekleri, köyün karşısında, yaz ayları boyunca da yer yer bembeyaz kar kütleleriyle güzel bir kartpostal manzarası izlettirir. Köyün aşağısından geçen Kocasu Çayı sulama, balık tutma, yüzme amacıyla kullanılır.Akarsu boyunca tarlası bulunan bazı köylüler tarla sulamak için su dolapları yapmışlardır.
Bu köyde geleneksel evler genellikle iki katlıdır ve katlar iç merdivenle birbirine bağlıdır. Evlerin önünde genişçe bir avlusu vardır ve bu avlular genellikle demir ve ahşap kapılarla örtülüdür.Evlerin duvarları 40-50 cm.yi bulan kalınlıktadır.Bu, evlerin ısı yalıtımını sağlamak içindir.Evler üç oda, bir mutfak ve genişçe bir salondan oluşur.Bu klasik köy evlerinin yanında yeni yeni modern evlere de rastlanmaktadır.Köye gelecek yabancı misafirleri ağırlamak için köyün girişinde bir misafir odası yapılmıştır.
Kızılçukur Köyü, merkeze uzak oluşu sebebiyle dejenere olmaktan kendini kurtarabilmiştir.Köy halkı muhafazakardır.Köyün merkez camisinin bir köşesinde bulunan bir evliya yatırı sürekli ziyaret edilmekte,namaz çıkışlarında bu yatırın önünde dualar okunmaktadır.Köyün muhtelif yerlerinde bulunan evliya yatırları düzenli olarak ziyaret
edilmekte, dualar okunmakta ve onlardan medet umulmaktadır.
Köyün yaşlıları giyinişlerine pek özen göstermezler.Genç kızlar,beyaz yüzlerine saçlarını kakül yaparak dökerler.Kadınların ve genç kızların en gözde giysileri hiç kuşkusuz şalvarlarıdır.Şalvar giyme alışkanlığı, Anadolu’nun diğer yörelerinden ince farklarla ayrılan Kütahya şalvarı kültürünü oluşturmuştur.Yöre kadınları ve kızları, Kütahya şalvarlarının diğer yörelerden çok daha güzel olduğunu iddia ederler.Şalvarlar, rengarenk süsleme, işleme ve motifleriyle Anadolu insanının sanatçı ruhunu ispatlar niteliktedir.Genç kızlar, evlenip beyaz gelinlik giymek için duydukları heyecan kadar heyecan duyarlar şalvar giymeye.
Kızların geleneksel kıyafete bu düşkünlükleri bizim için kültürün korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması anlamına geldiğinden oldukça sevindiricidir.Gelinlik kız, oğlan tarafının ekonomik durumuna göre 5 kat, 10 kat şalvar diktirtmektedir.Her bir şalvar farklı bir günde, farklı bir mecliste giymek içindir.Şalvarlar, gelinin diğer çeyizleriyle birlikte “askı”ya asılır ve askının en göz alıcı eşyalarındandır.Gelin kız, askı odasında şalvarlarından birini giymiş halde bulunur.Gelinin yakın arkadaşları da yine en güzel şalvarlarını giymiş halde askı odasında hazır bulunurlar.Bu kızlara “esvapçı kızlar” denir.Askı asma adeti göz kamaştırıcı bir renk cümbüşünün yaşandığı bir şalvar defilesine dönüşür adeta. Köylü kadın ve kızlar gelinin çeyizini ve eşyalarını incelerler.
Eğer siz de benim gibi şalvar denilince ucuz Türk filmlerinden kalma bir alışkanlıkla basit bir giysi algılıyorsanız, gerçek bir Kütahya şalvarı gördüğünüzde benim duyduğum şaşkınlığı ve hayranlığı duyacaksınızdır, kim bilir?
Bizi biz yapan en önemli değerlerimizden birisi de hiç şüphesiz geleneklerimizdir.Bir millet, zannımca geleneklerini koruyabildiği ölçüde gelişebilir.Bu kendi içinde çelişki barındıran bir yargı gibi görünse de aslında doğrudur.Kızılçukur’da tanık olduğum en ilginç düğün adetlerinden birisi de “çeşmeye gitme” adetidir.Gelin, baba evinden koca evine gideceği günün sabahı, gün henüz ağarmamışken esvapçı kızlarla birlikte evden çıkarlar.Yanlarında boş bir su kabı, tereyağı ve ekmek götürürler.Üstlerinde şalvarlar giyilidir.Su başına varıldığında gelin çeşmeden abdest alır.Getirilen tereyağı çeşmenin taşlarına sürülür.Bunun anlamı, gelin güveyle ve ailesiyle yağ –bal olsunlar, demektir.Getirilen ekmek küçük lokmalara ayrılarak tüm esvapçı kızlara dağıtılır.Bu, “yiyenlerin dişi ağrımasın” anlamına gelir. Getirilen su kabı çeşmeden doldurulur.Dönüşte bu su, çeşmeden gelinin evine kadar dökülerek gelinir.Bunun anlamı “gelin, babasının evinin yolunu unutmasın.” demektir. Çeşmeden dönüşte geriye bakılmaz.Köylüler, bu adetin eskiden beri pek bir değişikliğe uğramadığını söylerler.
Kızılçukur Köyü’ne yakın köylerden Burhan ve Soğucak köylerinde “Çeşmeye gitme “ adeti biraz değişiktir. Buralarda gelin ve arkadaşları çeşmeye giderlerken her kız, sevdiği gencin evinin önüne geldiğinde, sevdiği onu görsün diye oynar. Çeşmeye gelindiğinde gelinin sağdıcı, getirdiği “tarak” ve “çakı”yı saklar.Geline bunları bulmasını söyler.Gelin kız ilkönce tarağı bulursa ilk çocuklarının “kız” ; çakıyı bulursa da “ oğlan” olacağı düşünülmektedir.
Kızılçukur Köyü’nde gelin erkek evine gelince eline hemen bir koyun postu tutuşturulur.Bunun anlamı gelin koyun gibi uysal olsun, demektir.Gelin, eşikten girerken, baba evinden getirdiği yağı kapının tavanına sürer.Bunun anlamı “yağ gibi geçinelim” demektir.Yine gelin, baba evinden bir elma getirir.Damat, geline “hoş geldin” der, yüzünü açar, yüzgörümlüğünü takar. Gelin kız, getirdiği elmadan ısırır ve elmayı güveye uzatır.Bu, “bir elmanın iki yarısı gibi olalım” temennisinin Anadolucasıdır, bizcesidir.
Yörede ağız özellikleri itibariyle de oldukça farklılıklar gösterir.Aşağıda çevrede sıkça kullanılan bazı yöresel sözcükler ve anlamları yer almaktadır:
Yöresel Sözcükler: Anlamları:
Zeremen : Tevekkeli değil,boşuna değil
Yalım : Herhalde, şüpheli
Hemen : Öylesine, sebepsiz
Çarpa : Eşarp
Bürgü : Örtü, çember (bürüngü’den)
Mahrama : Havlu
Sayit : Saat
Dükyan : Dükkan
Tentene : Dantel
Eza : Kibrit
Fışna : Vişne
Böğülce : Fasülye
Yâzık (a uzun): Salon, yazlık oturulacak yer
Oklağaç : Oklava
Yastağaç : Yassı ağaç
Mına (geniz n’si ile) : Pınar, çeşme
Tutağaç : Elbezi
Nektib : Mektup
Köpek yazığı : Evin hemen önü, köpeklerin beklediği
yer
Gaplıg : Çanak-çömlek rafı, terek
Ağartı : Hayvan ürünleri,süt, yoğurt
Göğerti : Sebze çeşitleri
Nana : Nane
Sindi : Makas
Gali : Artık” anlamında ünlem
To : Kızma, şaşırma, uyarma ifade eden
bir ünlem
Yöreye has, ilginç birkaç insan ismi:
Şarbuna Münciye Figon İnçive
Sefaniye Umuhan Minnaz Selfent
Gülbüş İlmaniye Oma
Bu derlemeyi bölgede çalıştığım 1994-1998 yılları arasında yaptım. Bir memurun hayatında ilk görev yeri ve ona ait izlenimler önemli bir yer tutmaktadır.Anadolu
Üstad Faruk Nafiz ifadesiyle “Yazılmamış bir destan gibi” dir.Herkesin bu destanı işlemek, okumak,tanımak ve tanıtmak boynunun borcudur.
İsmail GÜÇTAŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.