Adapazarlı çeteci Halit Molla
Yıl 1957-1958.
Kaynarca ile Adapazarı arasında köhne de olsa otobüslerle yeni yeni seferler başlamış. O zamanlar on dört yaşında olan muavin Hayati’ye haber gelmiş;
Birazdan otobüse çok önemli bir adam binecek…?
Otobüsün vip koltuğuna, sağ ön koltuğa kimseleri oturtmamalıyım diye içinden geçirdi muavin Hayati.
Binen herkes o boş koltuğa oturmaya yelteniyordu, ama nafile. Oraya çok önemli adam oturacaktı…! Hayati tüm ısrarlara rağmen o koltuğu boş tutuyordu.
Taşoluk sapağına geldiklerinde, otobüse binmek üzere ilerleyen bir ihtiyara kapıyı açtı muavin Hayati.
Ufak tefek, beyaz kısa sakallı, nur yüzlü, hafifçe topallayan ama mağrur bir adamdı…
Yerini biliyormuşcasına geçti ön koltuğa oturdu, muavinin göstermesini beklemeden.
Şoför işaret etti muavine… Elleşme otursun dercesine. Anladı muavin Hayati, çok önemli adam yerine oturmuştu zahir.
Fakat muavini bir şaşkınlık hali almıştı. Şöyle kelli felli, dalyan gibi, evran devran bir adam beklerken….
Muavin Hayati anlamıştı, çok önemli adam olmanın bunlarla alakası yoktu.
Adamlık ne bir tutam sakal, ne boy pos ve endam, ne üstündeki libas ve ne de kafasının dışındaki şapka, kep, fesde değildi.
Adamlığın alameti farikası, ilk bakışta görülebilen fizik özelliklerinde gizli değildi, bilakis ilk bakışta görülmeyen kafatasının içinde taşıdığı beyin ve o beynin komutları paralelinde o bedene o güne kadar yaptırdıklarındaydı belli ki…
İşte o ak sakallı kimdi biliyor mu sunuz….?
Çeteci HALİT MOLLA (AKIN)
O, düşman işgali altında geçen seksen yedi gününün ardından, Taşkısığı yönünden gelerek, müfrezesiyle beraber 21 Haziran 1921 sabahı saat 04.00’te Adapazarı’na girdi.
Her sokağın başına bir nöbetçi dikerek şehri kontrol altına aldı.
Orhan Camii’nde ilk sabah ezanını bizzat kendisi okudu.
Akabinde düşmanı takip eden Molla, araba Fabrikası (sonraları TZDK) ve Beşköprü tarafında çatışarak düşmanı çekilmeye zorladı.
Diğer yandan, Molla’dan kısa süre sonra şehre giren Kazım Kaptan Kuvvetleri ise, Hükumet Konağı’na Türk Bayrağını diktiler.
Halit Molla Müfrezesi ise, düşmanı takip ederek İzmit ve Bahçecik civarına kadar sürdü.
İşte şimdi özgürce salına salına yürüdüğünüz Çark caddesi, uzun çarşı, Atatürk bulvarı, Erenler caddesi, Serdivan, Hasırcılar, Samanpazarı, Karaağaç bulvarı, Kirtetepe caddesi o gün düşman postalları altında ezim ezim eziliyordu. Taa ki çeteci Halit Mollalar tozun toprağın, ve dahi balçığın içinden sıyrılıp gelinceye kadar…
Ve heyhat, şimdi sizin canınız pahasına kurtardığınız bu vatanda, isyancı ve işgalciden özür dilemenin hesapları yapılıyor.
HALİT MOLLA
Bu günkü adıyla Sakarya ili Söğütlü ilçesine bağlı Sıraköy’de 1887 yılında doğdu.
Medrese’de okuduğundan Molla lakabıyla anılırdı.
Balkan harbinden başlayıp Yunanlıların İzmir’den denize dökülmesiyle sona eren herc -ü merc içinde eli silah tutan her Türk gibi on yılı aşkın süreyle askerlik yaptı. Suriye cephesinde İngilizlere esir düştü, bir çatışmada ayağından yaralandı, hayatının geri kalanını topallayarak tamamlayan Molla, İngiliz kurşununu ölene dek bedeninde taşıdı.
Yunanlıların İzmir ve İstanbul’dan başlayıp Adapazarı-Akmeşe-Kandıra-Kaynarca’yı işgali ve köyleri yakmaları üzerine ağabeyi Aşır Ali, kardeşi Zekeriya ve çevresindeki gözü kara çeteci 50 kadar yiğit delikanlı ile birlikte, milli müfrezenin çekirdeğini oluşturdu. Kurduğu milli çetesiyle, önce bölgedeki Hıristiyan Rum ve Ermeni azınlık çetelerini sindirdi. Ardından Kandıra’daki işgalci Yunan güçlerini rahatsız etmeye başladı. Çetesiyle katıldığı Ferizli altındaki Seyifler çatışması’nda (29 Mart 1921) bizzat Yunanlı komutanı öldürürken , ağabeyi Aşır Ali’yi şehit verdi.
Milli Mücadeleden sonra kendisine bağlanan İstiklal maaşını devlete bağışlayan ve kendisine teklif edilen Adapazarı Hasırcılar semtinde ve Kuzu sokak civarındaki onlarca dönüm araziyi ve Uzunçarşı’da Rum ve Ermenilerden kalma dört dükkanı, “benim yerim yurdum var, muhtaçlara vermeniz daha münasiptir” diyerek (bugün için en az 10 trilyon tl’yi) kabul etmeyen Halit Molla, ömrünün geri kalan kısmını köyünde talebe okutarak, değirmencilik ve çiftçilik yaparak geçirdi.
Çoğu kez Kurtuluş Şenlikleri’ne de katılmaz, adının ön plana çıkmasından hoşlanmazdı “biz bu memleketi, şan şöhret ve gösteriş için kurtarmadık” diye söylenirdi.
1951 yılı Kurtuluş Şenliklerine katılmış, Hükümet binası önünde binlerce Adapazarlının katıldığı törende “kendisine bayrak çekme onuru” verildiğinde; “bu bayrağı çekme hakkı ve onuru Kazım’ındır, çünkü kurtuluş sabahı bu göndere Türk bayrağını ilk o çekmişti” demişti. Kazım Kaptan’ın ise “hayır, şehre ilk o girdi, ezanı ilk o okudu, o düşmanı takip ettiği için ben arkadan gelip bayrağı çekebildim, hak Halit Molla’nındır” diye cevaplamıştı. İzleyenlerin gözlerini yaşartan karşılıklı bu harika jestlerden sonra, belediye başkanı ve kaymakamın “o halde ikiniz çekin” önerisi üzerine, çılgınca alkışlar ve göz yaşları arasında bayrağı her iki kahraman birlikte çekmişlerdir.
Ölümünden kısa süre önce, kendisini ziyarete gelen zamanın Sakarya Valisi General Sedat Kirtetepe’ye, “cenazemde resmi tören istemiyorum, mezarım da diğer mezarlardan farkı olmasın” demiş ve eklemişti: “Yoksa Allah korusun türbeye döner!”
İşte mezarı türbeye çevrilmeye layık nice kurtuluş savaşı kahramanları tevazuyla sessiz sedasız boylu boyunca yatarken toprağın altında, toprağın üstünde yaşayan kahrolası nice hain-i vatan şimdiden türbeye çevirmişler canlı bedenlerini.
Allahım bu mudur adaletin….!
İbrahim Erol
www.gazete54.com
4 Aralık 2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.