- 2152 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HERİKLİ AŞİRETİ BULGUR KAYNATMA ADETLERİ
HERİKLİ AŞİRETİ BULGUR KAYNATMA ADETLERİ
Daha önce Herikli aşiretinin çok büyük bir Türkmen aşireti olduğunu, Yörükler ve Avşarlar arasına karışanların olduğu gibi, yörük ve Avşarlardan da Herikli aşireti arasına karışanların bulunduğunu yazmıştık. Bununla ilgili tarihi kayıtlar da zaten mevcuttur. Çünkü osmanlı temettuat defterlerinde değişik tarihlerde Herikli aşiretinin değişik aşiretler ve boylar arasında ve coğrafi bölgelerde bulunduğunu biliyoruz.
Ancak hangi aşiret ve boy ile karışsa da veya hangi cografi bölgede yerleşse de Şamanizmden gelen adet ve gelenekleri ile İslamdan sonra edinilen veya karışan adet ve geleneklerinden de genelde kopmadığı, bu adet ve geleneklerde bazı karışım ve değişimler olsa da ana unsurlarını kaybetmediklerini görüyoruz.
Bu bakımdan da Bulgur kaynatma ve bulgur dövme adetleri de zaman zaman bazı devir ve coğrafyalarda değişimler göstermiş olsa da bu ana özellik ve mitler hiç kaybolmamış ve unutulmamıştır.
Şimdi bir bulgur dövme ve kaynatma adetini incelemeye ve anlatmaya çalışalım. Öncelikle bulgur yapılacak buğdaylar ki bunlara Herikli aşireti zahra, zaara gibi isimlerde vermişler ve öyle adlandırmışlardır. Öncelikle bunlar o yılın harmanından kalkan buğdaylar arasından en iyi cinsinden seçilir, Albustan, karakılçık, gibi değişik isimlerdeki buğday türlerinden en temiz ve iri olanından seçilir. Bunlar tertemiz bir şekilde önce elek adı verilen deriden örülmüş eleklerle elenerek diğer maddelerden temizlenir. Daha sonra bir güzel buğday taneleri su ile yıkanarak tertemiz hale getirilir. Ondan sonra büyük bakır kazanlara konularak Tandır adı verilen ocaklarda bulgur kaynatma işlemi başlatılmış olur. Tandır, Türkmen aşiretleri arasında hemen hemen her yerde kullanılan bir ocak türüdür. Genelde evin içinde veya ocaklık denilen ayrı bir binada yerin altına yuvarlak bir şekilde eşilerek kazılan ve birkaç metrelik bir mesafeden de külbe tabir edilen bir delikten hava alması sağlanan duvarları taş veya çamur ile örülmüş ocaklardır. Tandırlarda genelde saçma adı verilen yakacaklar ki, bunlar hayvan pisliklerinden kurutularak yapılan kerme adı verilen yuvarlak kalıplara dökülmüş ve kurutulmuş yakacaklardır. Ayrıca zibil adı verilen hayvan pisliklerinin kurumuş küçük kırıntı parçaları da bu tandırların yakacakları arasında yer alır. Bu kazanlara doldurulan bugdaylar belli oranda su da katılarak kaynatılmaya başlanır. Tabii bulgur kaynatılması öyle tek başına yapılan bir işlem de değildir. Köyün gelini, kızları ve akrabalar bir araya gelerek bulgur kaynatmaya hem yardımcı olurlar, hem de bulgur kaynatma sırasında kendi aralarında eğlenceler düzenlerler, türküler söylerler, maniler söylerler, atışmalar yaparlardı. Ayrıca bu bulgur kaynatma törenleri de bir nevi bir şenlik ve genç aşıkların buluşma, işmarlaşma, konuşma veya mektuplarını alıp verdikleri bir mekan olarak da kullanıldığı gibi, istenilip de verilmeyen kızların bu törenler sırasında sevdikleri delikanlılara kaçtıkları yerler olarak da tarihi kayıtlarda yerini almaktadır. Burada bulgur kaynatma törenlerindeki türkü ve manileri yazmayacağım. Çünkü o türkü, mani ve atışmaları ayrı bir konu olarak işlemek istiyorum.
Kazanlardaki buğdaylar iyice kaynayıp piştikten sonra kazanlar tandırdan indirilir. Piştiğini yani kaynadığını ise bir adet bugday tanesini alarak bakılır ve o tanenin hiç beyaz yerinin kalmamasına dikkat edilir, yani iyice pişip sararması lazımdır. Bu kontrol kazanın altından, ortasından ve üstünden ayrı ayrı yapılarak tüm buğdayların kaynayıp kaynamadığı da kontrol edilmiş olur. Hepsinin kaynadığına ve cig kalmadığına karar verilince büyük sufra denilen büyük bezler dam başına veya avluda müsait olan bir yere serilerek kazandaki bulgurlar bunların üzerine düzgün bir şekilde yayılır. Yayılan bu bulgurların iyice içini çekip kuruması beklenir. Bunun için de dam başlarında gece bulgur beklenir, çocuklar ve ailenin erkekleri genelde dam başında bulgurun başına bir iş gelmesin, çalınmasın, içine toz toprak atılmasın diye gece dam başında bulgur beklenirdi. Ben de bu bulgur beklemesini birkaç kez yaşadım ve o gök yüzündeki yıldızları sayarak huzur ve huşu içinde uyuduğum o günleri hiç bir zamanda unutmam mümkün değil.
Serilen bulgurların her ne kadar temizlik işlemi yapılmış olsa da yine taş ve toprak parçalarının olup olmadığı iyice bu dambaşında kuruma esnasında kontrol edilir, buna da bulgur ayıtlama denilirdi. Serili bulgurların her köşesinden ve içinde gezinerek yalın ayak bir şekilde bu temizlik yapılır ve hiçbir taş ve toprak veya buğday harici yabancı bir maddenin kalmamış olmasına dikkat edilirdi. Bu işlemin yanılmıyorsam birkaç gün sürdüğünü hatırlıyorum. Ondan sonra toplanan bulgurlar çuval va harallara (Haral, çuvaldan daha geniş ve enli bir çuval çeşidi.) konulan buğdaylar sohu taşına, yani soku’ya götürülüp orada ayrı bir merasim ve törenle bulgur dövme işlemi başlamış olurdu.
Bu bulgur dövme işlemi de aynı bulgur kaynatma gibi bir şenlik ve eğlenme vesilesi yapılır, enaz iki kişi, en fazla 4 kişi ellerinde bulgur tokmakları ile Çingi taşın ortası oyularak yapılan bu sohu taşının içindeki tanelerin iyice kepirtilmesi yani yüzlerinin soyulması işlemi yapılırdı. Bu bulgur dövmelerinde de aynen bulgur kaynatılmasındaki türkü, mani ve atışmalar yapılır, ancak burada kollar yoruldukça da değişiklik yapılarak sıra ile bulgur dövme işlemi yürütülürdü. Bulgur dövme işlemi erkek ve kadınlar tarafından ayrı ayrı ve birlikte yapılırdı. Bu birlikte yapılan bulgur dövme işlemleri sırasında birbirlerini seven oğlan ve kızlar da böylece bu vesile ile bir araya gelmiş ve konuşma fırsatı bulmuş olurlardı. Yoksa o dönemde oğlan ile kızın buluşup konuşması zinhar mümkün olmadığı gibi, çoğu zaman da kıtale varacak derecede düşmanlıklara bile sebep olduğu da görülüyordu.
Neyse bulgud dövme işlemi de tamamlandıktan sonra benim hatırladığım zamanlarda bulgur çekme makinaları vardı veya köylere o tarihlerde gelirdi bu makinalar. O makinalarda bulgur çekme ve çektirme işlemleri yapılırdı. Daha önceleri bu makinalar yokken nasıl yapılıyordu onu hatırlayamıyorum. Ancak bu bulgur çekme makinalarında bu dövülen bulgurlar birkaç elekten geçerek bir kısmı bulgur, bir kısmı yarma ki, daha kalın olanı yarma olarak adlandırılıyor ve bugday tanesi genelde iki parçaya ayrılmış oluyordu. Bulgur ise biraz daha yarmadan ince oluyor, düğürcük dediğimiz ise bulgurdan da ince ve eleğin en altında kalan küçük parçaçıklardan oluşuyordu. Bu işlemler bitip, bulgur çekme işleminden sonra Bulgur makinasının hakkı çekilen bulgurdan veriliyor, yani çekme bedeli aynen bulgur olarak ödeniyordu. Çünkü para genelde o devirde köylünün elinde yoktu. Tabii parası olanlar da para veriyorlardı.
Bu çekilen bulgurlarda yine hemen çuvallara konulmuyor, öncelikle yine temizlik yapılıyor, rüzgarda savrularak toz ve diğer parçaçıklardan arındırılıyordu. Bu elde edilen yarma, bulgur ve düğürçük tabir ettiğimiz ürünler genelde küp veya bulgur çuvalı veya torbası dediğimiz çuvalların içine ayrı ayrı konularak evin bir yerine altlarına tahta veya benzeri birşeyler koyarak nemlerden korunması için diziliyordu.
Bu elde edilen yarma, bulgur ve düğürçük gelecek yılın bulgur kaynatmasına yetecek kadar herkesin kendi nüfusuna göre ayarlandığından öbür yılın ürününe kadar bunlardan değişik yemekler ve özellikle pilavlar yapılıyordu. Yeri gelmişken bu bulgur pilavlarından da bazılarından söz ederek şöyle biraz iştahınızı açayım. Benim hala ağzımda tadı bulunan ve tadını bir türlü unutamadığım bulgur pilavları genelde sade olup, sade yağ dediğimiz tereyağı ile pişirilenleridir. ancak bulgur pilavlarının patatesli pilavi, domatesli pilavı, kavurma et ile pişen kavurmalı pilav gibi çeşitlerinin de olduğunu burada belirtmek istiyorum.
Şimdilik bu bölümle ilgili yazabileceklerim bu kadar sizlerin de ilave edeceğiniz husus ve eksikler varsa lütfen ekleyiniz.
Ayrıca Bir nevşehirli kadının ve nevşehir şivesi ile bulgur kaynatmasını anlatan bir sözünü de buraya almak istiyorum. Bakın nasıl anlatılıyor bulgur kaynatma.
NEVŞEHİR’Lİ AĞZIYLA BULGUR GAYNATMA
Bulgur mu guzum. Bulgur nasıl gaynadılır söylüyecam sana. Gazanı ilânı goruh ortıya, ilkin elerik zârayı. Yıharıh temiz bi bohca sererik üstüne cıharrıh zârayı. Sona ilânı tandırın üsdüne goruh. Saçmasını öne dokerik suyu da bolca gonur. Altını yaharıh gendi başına gaynayı gaynayı bişer. Noriyon diyene "bulgur gaynatıyoh" dirik. O iyice gaynayıncah şahır şahır gaynayıncah. Bi denenin içine bahacân hiç biyazı galmazsaçıkaracaan itaayı saplı tası elimize alırıh sufrayı sererik ilânlerinen ciharırıh damları süpürürük dama cıharır sererik. ondan gelli bulguru dinge götürürük dingi bir gözel silerik daşları temizlerik . Dingin daşı bulguru döne döne îce piricin gabından soyulduu gibi soyar. yiniden sererik ondan gilli savırırıh sonra sininin üstüne dokerik, ayıtlarıh gorüyonmu neadar işi var bulgur dir geçeller. Otururuh elerik çekilenden soona eledimizi ilâne yığarıh. duusünü başka ilaane yığarıh altının bi unu olur, onu da bi ayrı elerik. Kuplerimizi temiz bi bezinen ice bi silerih ondan gilli bohcayınan içine üvidiveririk üstünede çöreotu atarıh bereket olsun diyi azına ağız baanı goruh gapaanıda gapadırıh. "Allah ağaz dadıynan gule gule yedirsin." derik.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.