- 417 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sosyal Olanla Toplumsal olan
Geçmişte yaşamsal ve toplumsal kurum olanların, sosyal hayat içinde zor değişen bir korunan sistem ilkesi olmalarından ötürü, ileri doğru aktarılan öznel sosyal kültürdürler. Bunlar eski işlev ve bağlantılarını bugünlerde taşıyamaz olmalarıyla, kendilik bir soyut ilişkisiz, alakasız anlamalar olmaktadırlar.
Eski yapıcı öykülerinin anlatımıyla bu işlevler, allanıp pullanıp bugünkü yaşantı aşmaya ilişkin bir hale getirilmek istenir. İnsanın sosyo kültürel öznesi de buna oldukça yatkın bir yapboz uyumu sağlarlar. Bu ve bunlar gibi diğer kimi nedenlerle bu gelenekler söylemi onlarca insan aklın kusurları kırpma ve düzenlemeleriyle, bir nüans ve bir motif taşır olma haline sokulurlar. İşte bu onlarca, yüzlerce aklın düzenlemesi olan bu gelenek görenekler, kişi aklından büyük oluşla bu aktarınlar kutsal olurlar.
Toplumlar ırk, dil, din gibi sosyo etnik tanımlar üzerinde belirmezler. Her ne kadar toplumun öznel yapısı içindeki insanların bir ırkı, bir dili, bir din gibi sosyo etnolojik bulunmaları varsa da, bunlar; toplum içinde pasif olmak, hiç aktif olmamak zorundadır. Üstelik eğer bu gibi sosyal halksa bir öznel tanımlılık ve kimlik içinde bulunulacaksa; bu kimlik toplumsa durumda toplumsa olan kimlik ve taşınırlıktırlar.
Toplumlar üretim ilişkileri üzerinden tanımlanırlar. Üretimin paylaşılması üzerinden ve üretimin (değerler manzumesinin) tüketilmesi üzerinden kimlikleşip, tanımlanırlar. Bunlar hiç biri ırki ve sosyo etnik tanımlara karşılık, düşmezler. Zaten üretim ilişkisi bir etnik ilişki olmayıp, sağlanandı olan zorunlulukların üzerine, insan refahını da ön gören bir girişmedirler.
Etnik yapıların dili, sosyal yaşamın dilidir. Gel, git gibi günlük yaşamı ifade ederler. Bunun dışında sosyo kültür öznenin aktarımı ve bestecisi olmaktan öte bir şey değildirler. Toplumlar bu güdük dille girişemez. Esasen de hiç bir etnik dil, toplumsal yapıyı gördükten sonra da, bu haliyle kalamazlar. O haliyle kalamayan bir dil de, etnik dil olmanın ötesinde bir girişme ve anlam ifade ederler.
Elbette toplumların da bir dili vardır. Ama bu dil sosyo etnik yapıların dili hiç değildir. Toplumun dili kategorizedir. Kurumsa ve yönetseldir. Bilim ve teknolojiler dili olmakla bilim felsefesi dilidir. Sosyal yapıların dili inanç dili olurken, toplumun dili; insan ilişkileri dilidir. Yine toplumun dili, üretim ilişkileri dilidir. Yönetim ve otoritenin dilidir. Ve toplumun dili evrensel olan, genel olacakla evrensele açık bir dildir. Yani toplumsa dilin kapalılık özelliği yoktur.
Toplumsa dil kategorize oluşla o üretim ve bilim teknolojileri dili olmakla kapalı bir anlam tanımlı lığı içerir. Ama bu kapalı anlam evrenselin anladığı bir dil olacakla her bir öznel anlamalara açık bir dildir. Oysa sosyal yapının dili içte kapalıdır. Hatta dıştaki girdileri, dilde özleşme adı altında dışlayıcıdır da.
Bu yüzden çoğu etnik diller gelişme bir yana, durağan olmanın dilidirler. Sosyal yapı dillerinin dışa kapalılık yasağı, hiçbir zaman dışla olan etkileşmeyi yüzde yüz önleyemez. Bunu fark ettiklerinde de, kendilerini de eksikliği olan girdi bilgi iletişime sözcüklerini, o etnik yapı dili karşılığına dönüştürmeğe gayret ederek, dışınızdaki dünyaya sizi kaparlar. İnsan milenyumda yaşamakla, milenyum toplumu ve milenyum insanı olamamaktadır.
Bir toplumsal dil olmanın kategorizesi olan; elektronik dil, tıbbi dil, mühendislik dili, ticaret dili, uluslararası ilişkiler dili, biyolojini, kimyanın, genetik mühendisliğinin vs. dilleri, sosyal yaşamın hiç bilmediği, farkında bile olmadığı, bir iletiş ilme dilidirler. Ve bu dil, hiç bir etnik dil özelliği ve hiçbir etnik kültürün özelliğini pek pek taşımazlar. Bir dünya dilinin ayak sesleri olmanın ötesinde bir şey değildirler.
Sancılanmayan gece, güneşe kavuşamıyordu. Çoğu milenyum toplumları ve sosyal yapıları, gece sancılanmasını sosyo etnik yapı üzerindeki iletilmelerle giriştiği için, düşük yapıyordular. Bu nedenle, elektron mikroskopunu eline vermedikçe de, Güneş ışığı bunlar için bir görme olmuyordu! Hayat damarları kurumuş yalancı gebeliğin, yalancı doğumlarını yapmanın; insan erdemi içinde ve insan demokrasisi içinde yabancısı oluruyla, garip bir aydınlanmacılıkları oluyordu! Bu yüzdendir ki, Güneş’e kavuşmayı bilmiyorlardı.
Bir insan evrimsel bağlamda ortak ata kökenden gelişin tanımlamasıyla, kendisini bir homo sapien ya da neandertal adam olacakla tanımlayıp kimlik eşebilirler. Bunun bir insan hakkı olduğunu söyleme gayreti içinde olabilirler. Ya da bunu demokrasi kültürü sayışların oyalanması içinde bulunabilirler.
Bu kabil kimlikti tanımlanmalar da, insanın kendisine asalet vermez. Hem de kendisinin bir yaşantı olmuşla etnik olduğu duygusu; kendisini insan olmak gibi diğer insanlarla ortak bir tanımlama içinde, benzer olmayı görememesindeki gibi bir cahil ıralık illüzyonu içinde olmadığının anlamını, kendisine vermez.
İnsanlar temel sağlan ılırlar yüzünden ortak davranırlar. Bu ortak davranma, bir biçimde her zaman kendi insani ortak kültürlerini ortaya koyabilmektedirler. İlla da; “bu ortak kültür” denme ısrarları, anlamsızdır. Unutmayınız ki, sosyo toplumsa kültürel özne, aktarım sal olup, kalıtımsal değildirler.
Yine ha keza, ortak ata yapıdan günümüze dek olan gelişmenin farkında olmayışınızla; zemin devinme alanınızı bilmeyişinizle; bir bilinçsizlik, bir mankafalılık yapar olduğunuzun iz yapar olan ayıbını taşır olmanızdan, kurtulmanızın anlamını vermez. Gericilik böyle bir şey. Güncel ulvi değer yargıları içinde, hayat damarları kopmuş bir ilişkiyi, demokratik kullanım adı altında taşımak ve dillendirmektir.
Hala ve teyze; dayı amca kökenli kuzen evliliklerine göre hiç bir patolojik engeli olmayan sütkardeşler evlilik yasağı, kendi ilişkindik dönemi içinde toplulukları birleştirir olmanın, vaz geçilemez bir totemi hayat damarları olmuştur. Ve insanlık böylece imparatorlukları ortaya koymak gibi bir uygarlaşmanın adımını bu süreçler girişmesi sonunda ortaya koyabilmiştirler. Karşıt ve zıt tanımlı insan toplulukları, bu yolla; sütünden emme ve sütünden emzirilme yoluyla, totem kardeş olmanın birleştiriciliği ile şehir ve site devletleri kurup; imparatorluk aşamanın görkemine ulaşmışlardı.
Sütkardeşler olmanın birleştiriciliği sosyo etnik totemi tabunun kırılmasıydı. Değilse insanlar arasında değiştirmenin konusu olacak ekonomik olayların bir nedeni değildiler. Böylesi sosyo kültürel öznellik nedeniyle ata totem kardeşlik yerine, sütkardeşliği uygulaması; sosyo toplumsal yaşam içinde hayat damarı işlevi verilen bir geçmiş uygulamadır. Çok çok önemli bir buluşun, kurumsal işleyişiydi.
Oysa şimdiki yapıların birleştiren beslenme kaynağıysa; geçmiş temeller üzerindeki düzeyle nişin yepyeni nicelik ve nitelik birleştiricilikleridir. Bugünkü birleştiricilikler, henüz alanlar ayrışmasını fark etmemiş sosyo toplumsa yapılar girişmeli, kültürel öznellikler üzerinde değildirler. Toplumsa yapının üretim ilişkileri paylaşımcılığıyla birleşilmeye dönüşmüştür. Sütkardeşleri, öznel anlamalı bir eski uygulamadır. Şimdiki toplumsa olurları destekleyen ve besleyen bir yapılaşma damarı değildirler.
Sütkardeşliğin mazide bir işlev olması dışında, bugünlere besleme yapar hiç bir yanı bulunmayan bir anlayıştı. Sütkardeşliğinin bu günkü hali; geçmişteki kutsal öznel anlayışlar olmasının, geçmişe dek tutumlanmasını hala kutsal kılıp ta, içinde geleceğe ilişkin mucizeler barındırır bir seslenme olduğunu söyleyecek kadar bilmezlik olan, etnik anlayışlı izan noksanlığıydı. Bu noksanlığı, bugünkü anlayışlar içinde demokratik hak gibi kullanılması; böylesine bir parlak zekâlı olmanın, gericiliğiydi!
Etnik kimlik, onlarcası gibi bu basit misal gibi mazideki oluşla neşvü nema bulmuştu. Ama şimdi oluşla hiçbir toplumsa hayat damarı kalmamıştı. Ancak bu kabil bir yığın sosyal anlayış oluşlar bir özel yaşam konusu olurla, etnik kimliktirler. Bu etnik kimlikler oluştukları zaman zemin devinmesi içindeki asıl yerlerinde kalmadıkları sürece, kutsanır olmalarıyla ve dokunulmaz oluşlarıyla; sütkardeşlik örneğimiz gibi safra oluşun tıpkı ve aynısı bir durumdurlar.
28.11.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.