- 633 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
j
"Öldürdüğü güzele ağlayan bu katilin / Elleri kanlı fakat gözyaşları temizdi"
-E. B. Koryürek.
Yıldızlar perende atıyor alfabenin yitik hazineleri ardınca. Küçük bir kızın tabutu toprağın üzerinde sürünmeye devam ediyor. Kahve arasına girmiş ofis için çalışmak, ’sonra’. Sonraların önceliğini bize hatırlatan ’kaygılarımız’. İntihar edenlerde ağır basan psikolojik farkındalığın, normalize edilişinde ki tek hata, ’alışkanlık’! Bir diğer haliyle; ’umut’! Ama neye inanacağını bilmeden, umutla yola çıkanların sonu ’hüzün’! Televizyonlarda görüyorum. Küçük kız çocuğundan bahsediyor birkaç makyajı bol haber spikeri. O kadınları da suçlarım. Neden suçladığımı bilmediğim halde, önündeki ekranda yazılanları bize okumaya çalışan o kadınlara da kızar, hatta nefret ederim. Saçma! Hayatta ’saçma’ olmayan ne var ki; ’saçma’ bir dünyada yaşadığımızı inkâr etmek halini sinir uçlarımıza iğneleyen daha berbat bir telaffuz kırgınlık sonrası?
-’Mantık’, ’hata’ denen geçmişi insanın ’şimdi’sine göre hizalamakla ömrünü yiyip, bitiriyor.
Travma saati, bir insanın ellerinin çatlamasını hissettiği anda başlıyormuş. Bu yüzden felsefeyi sevmiyorum diyen ’nisyan’lardan uzak duruyorum. Ya benim olmak istediğim yerin birkaç katman üzerinde olduklarını bildiğim için, ya da istemediğim için. ’İstenç’, ’jurnal’imin ilk sözü olmalıydı, ama ’isyan’ varken her şey daha bir başka! İki dakika önce dünkü gazetede gördüm. Yeniyetmeler için sosyologların dâhiyane fikirleri varmış. Kendi çocuklarını üniversite eğitimine gönderirken, sağdan soldan burs almaya çalışan bu insanların amacı keşke gelecek kaygısını milletçe yaşamak olsa! Küçük kız çocuğu gibi, artık küçük çocuklara tecavüz olaylarının engellenmesi için, ilkokuldan başlamak üzere eğitimler, konferanslar düzenleyeceklermiş. Özellikle ergenlik dönemine yeni girmiş canlıların, aktiflik seviyesini ’uçkur’larından uzaklaştırmaları gerekliliğini, çeşitli oyunlar ve de hayat gerçekleriyle beraber hayatın sadece ’seks’ olmadığını anlatmak istiyorlarmış.
-İnsanların fikir olarak özümsenmemiş planları, fiiliyata geçtiğinde büsbütün fiyasko oluşturmaktadır. Örnek: ’’ Avarlıların İstanbul Fethi, Napolyon’un bilinçsiz ve de aklımın almak istemediği bir hırsla bütün Doğu’yu işgal etmesine ramak kala, Akka’da bozguna uğratılması, Tanzimat Ferman’ının bürokratik çıkmazlığın sonucu ortaya çıkışı, İstiklal Mahkemeleri, Dersim Katliamı, Genel bir tehcir sonrasında imparatorluğun mirasçısı hükmünde olan bir millete karşı haiz olmadığı hakları lobileşmeye götüren Ermeni harekâtı, Devlet Anayasa’nın dansözden farksız oluşu ( 88 yılda kaç kez değişti? Dört kez iyicene kıvırttı)…’’
...
Karşıdaki apartmanın terasındaki yaşlı kadının gözleri, odamın penceresinde. Gülüyorum. Bir zamanlar kaldığım bir dairenin karşısındaki apartmanlarda yaşayan insanlar hakkında söylediklerimi duyanlar bana garip garip bakıyorlardı. Aslında haksızda sayılmazlardı!
-Ahmet, görüyor musun bak şu 4. katta oturan yaşlı çifti. İkisini alamancılara benzetiyorum. Çocuklarını hiç görmedim. Sence çocukları hiç olmamış mıdır?
-Ben nereden bileyim ya! Ya git işine, adımız çıkacak milleti dikizliyoruz diye.
-Salih, baksana şuraya. Şu genç kızın bir de abisi var. Okula gitmiyorlar mı lan bunlar? Hiç okula gittiklerini görmedim.
-Sana ne abicim ya, dengesiz misin?
-Diyadin, şuuraltının on dördüncü makamından sana sesleniyorum ki; seni gönülden seviyorum kardeşim. Şu yaşlı nineyi görüyor musun?
-Ah abi ah! O kadını buraya geldiğim geçen hafta Çarşamba gününden beri görüyorum. İçim acıyor. Herhalde yaşı sekseni geçiktir. Ama sigarayı öyle bir çekiyor ki ciğerlerine, aklıma gençliğim geliyor.
-Lan hıyar! Sen benden de dengesiz çıktın! Yaşın kaç, başın kaç? Gençlik diyor ya, Allahım ya!
-Ya abi, şu park var ya?
-Git Diyadin, geç içeriye. Uğraşamam seninle.
...
İnsanlar düşünmeye odaklı canlılar. ’Gözlem’; ruhun gözleri. ’Sezgi’ ve de ’inanç’ sinir uçları. Deyişi değişebilirlik özelliği taşımakla beraber insan, ’nisyan’! Unutkanlığın zehri damarlarına enjekte edilmişliğiyle yarım yamalak öğretilerini tabiat üzerine geçirmeye çalışsa da, insanın yapabildiği en iyi iş, zamanı seyretmek. Edebiyat içerisinde olayı geliştiren davranış biçimine göre, yaşamın süreçsel olarak izlenimi bir saniye sadece. Ama bizim zamanın bitişine ve de tükenişine inancımız, kendi ömür sürelerimizi bize sunan kitaba uygunluk seviyemizi, ödüllendirme programına göre çalışıyor. İki türlü sonucun olduğunu düşünmekten başka, ’toprak olacağım ve yok olacağım’ düşüncesine sahip olan bir insanın, neden ve nasıl haklı olduğunu sezgilerimize inanmadan nasıl açıklayabiliriz ki? Sezgi, ruhun ortak yapısında bir tür eylem, belki de tümevarım inceliğini kavrayabilirsek ’gözlem’ kavramına varmakta zorluk çekmeyiz.
...
J’yi lanetleyen ’Hazret’lere denk geldim. Bazen insanın ufkunu açabilen sanal ortamdaki bloglar, bazen de canını fena halde sıkıyor. Yaşlı kadının bakışları da canımı sıkıyor.
-Nineciğim, bakma buraya artık, aile var ya!
Gözlem, esasında yaşamın temellerine ait bir kolon. Gözlemi yok sayan, gözlemsiz ve de sanal özgüvenleriyle ’ben’ oluşturan kötü ruhların en büyük silahları, yok saymaya çalıştıkları ’gözlem’! Çünkü hiçbir kimse savunmaya çalıştıkları bilgi birikimini gökten indirebilecek bir ruha sahip değil! ’Ben’ demenin büyüsüne kapıldığı an, ’gözlem’in kalitesi düşer ve de şahsi zafiyetlerle dolu yanlışlar birikmeye başlar. Ama ’Mantık’, ’hata’ denen geçmişi insanın ’şimdi’sine göre hizalamakla ömrünü yiyip, bitirirken, ’gözlem’ ile zaman kaybına uğramak istemeyen bir nesil ’uyumak’ peşinde. ’Uyumak’, biyolojik olarak bedenin dinlenmesi değil; ruhun ’uyutulması’. Zarar, ki en büyük zarar yine insanın kendisine (...düzen işlediği sürece sorun yok!) oluşmaya başlıyor ve ’nisyan’ sihri gözlemin önüne süpürülüyor. Gözlem yapamayan canlılar, gelişimini tamamlayamayıp, olgunlaşmamış zihinleriyle toplum içine katılıyorlar/katılmaya devam ediyorlar.
...
Küçük bir kızdı. Üstünde elbiseleri, herkesin gözü önünde toprağa gömüldü. ’Yaşamak için artık bir nedeni yok!’ demişlerdi. Kim olduklarını zannediyorlardı? 29 yaşında bir adamın, tecavüzüne maruz kalmıştı. Adam bütün gece porno videoları izleyip, gözlem yapmıştı. Gözlem hani iyi bir şeydi sayın yazar?
-Am...am...am...a.....ammmaa....ammaaaa... ben inanamıyorum!
Yoksa temeli sağlamlaştırılmamış gözlemlerin olguya ulaşması anında, geriye dönüp bakmalar mı eksik kalıyordu? Disiplinsiz bir talim ne kadar başarılı olabilirdi ki? Bir de şey; temeli sağlam derken, neden hep kolonların sağlamlığına takılıp kalıyordu ki canlılar?
-Beyin etüdü yapılmamış varlıkların cennetine hoş geldiniz ladies and gentilmen!
...
Kanepe üzerinde kitaplarım, defterlerim, dünkü gazetem... Yanımda bilgisayarım, cep telefonumun, özellikle içi dışı beyaz porselen bardağım içinde soğumuş çayım, battaniyem altımda kalmış çalışmayan hesap makinem, az ilerisinde çalışan hesap makinem, ’ben’ den çıkmışçasına hep benlerde yüzen ’ben’...
Kılıfı çıkartılmış terbiyesiyle yaşamaya alıştırılan bir toplum korkusunu üzerime alırken, suçu hep dışarıda bulan kendime kızma zamanın ne de güzel geldi! Suçlu hep başkasıysa, benim ’masum’ olmamanın ne önemi kalır ki?
...
Acıktım. Kahvaltı yapmam gerekiyor. Bir simit ve demli çay işimi görür, ama dayanamayıp Osmanlı sofrası kuruyorum yine de. Bu arada sokakta bir vaveyla! Karşıdaki apartmanın terasında bana baktığımı zannettiğim yaşlı kadının öldüğünü söylüyor gelini. Oysa ben, o iki gözün benim odamın pencerelerine baktığına ’gözlem’lerim kadar eminim.
...
Dünyada bir boşluk daha açıldı. İkindi namazına cenazesini kaldırsalar bari. Bu arada şu üç kelime benim en berbat ’jurnal’im olmaya aday bir yazının içine koyulmalı:
-Hayat devam ediyor!
j Yazısına Yorum Yap
"j" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.