- 2187 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
VİNCENT VAN GOGH
Günümüzden 158 yıl önce,1853 yılının 30 Mart günü Brabant bölgesinin Greet Zundert kasabasında gözlerini dünyaya açar. Babası sevilen bir papazdır. Ama nedense klise onu hep küçük yerlerde görevlendirir.İşte Greet Zunder’ te böyle küçük bir kasabadır.
Kahramanımız, babasının görevinden dolayı evleri klisenin bahçesinde olduğu için bu bahçede oynar. Klisenin bahçesinde kasabanın mezarlığı vardır. İşte evlerine en yakın mezartaşı çok önemlidir. Çünkü o mezar taşında yazan ad, çocuğun kendi adıdır. Mezar taşında kendi adı yazmaktadır ama, mezarda yatan kendinden bir yıl önce ölen ağabeyidir.Yani ölen ağabeyinin adını o çocuğa vermişlerdir. Öyleyse biz evlerine en yakın olan mezar taşını okursak , bu güzel insanın adını söylemiş oluruz:Vincent Van Gogh...
Ünlü ressam Van Gogh’un çok dramatik bir yaşamı vardır. Kendi adının yazdığı bir mezar taşının etrafında oynayan bir çocuğun ruhsal açıdan bir gelişim gösteremeyeceği bellidir. Van Gogh, tarlalarda elindeki bir dalı otlara vurarak tek başına dolaşırdı . Sonra orada bulduğu kuş yuvalarını akşam evine getirip uzun uzun incelerdi. İşte böylesine bir melankoli içindeydi çocukluğunda.
Van Gogh’u en çok etkileyen ressam, vatandaşı olan Rambrant’tır.1885 yılında Rambrant’ın Devlet Müzesindeki tablolarını görür ve kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta şunları söyler:’Bu şekilde resim yapabilmek için pek çok kez ölmek lazım!’
Van Gogh, 1869 yılında sanat yapımı alım satımı yapan amcasının Lahey’deki galerisinde çalışırken, sonradan tanışıp arkadaş olacağı ve onu usturayla kovalayacağı ünlü ressam Gogen’de Paris’te bir bankada çalışmaktadır.
Van Gogh daha sonra ressam Anton Mau ile dostluk kurar. Mau, Hollanda kırlarını ve sahillerini konu alan bir ressamdır. Sanat yaşamına adımlarını Mau’nun yanında atan Van Gogh, bir süre sonra arkadaşıyla kavga eder ve ondan ayrılır. Mau ölüm döşeğinde yatarken bile ziyaretine gitmez. Gitmez ama odasına çekilir ve ’Çiçek Açmış Şeftali’ adlı tablosunu yapar. Resmin altına da şu yazıyı yazmayı ihmal etmez:’Anton Mau’nun anısına.’
1873 yılında Van Gogh’u Londra’da görürüz. İşte o yıllarda şiirler yazmaktadır. Van Gogh aşıktır çünkü. Ursula Layes adında bir kızı sevmektedir.Kıza birliktelik teklif eder. Bu teklif red edilince büyük bir hayal lırıklığı içinde amcasının sanat galerisinin Paris şubesine gider. Fakat orada da tutunamaz ve 23 yaşındayken işinden kovulur.
Bir yıl sonra Amsterdam’ a gelir ve oradaki bir üniversitenin Teoloji bölümüne girer. Ne yazık ki burada da dikiş tutturamaz ve okulu bitiremeden ayrılır. Yimi beş yaşına geldiğinde Orinage’de görürüz onu. Orada vaizlik yapmaktadır. Maden ocaklarının olduğu bir yerdir burası ve burada madenciler yaşamaktadır.
Van Gogh buradaki yaşam koşullarını gözleriyle görür. İşçilerin sefaletine tanık olur. Bir gün bütün eşyasını o işçilere verir. Ona devamlı para gönderen kardeşi Theo, bu duruma çok kızar ve ona dokuz ay mektup yazmaz.Ve tam dokuz ay sonra bir mektup gönderir kardeşi Van Gogh’a. İçinde elli Frank da vardır.
Hırçın tabiatı yüzünden rahiplikten ayrılan Van Gogh,1881 ’de Lahey’e döner. Ve orada Sien Holnik adlı bir kadına aşık olur. Sien Holnik Van Gogh ile tanıştığında hamiledir.Bir müddet sonra çocuk dünyaya gelir. Van Gogh bebeği besler, altını değiştirir,ona bakar.Bebek, kendinden önce ölen ağabeyine çok benzemektedir.
Sien Holnik,son derece çirkin bir kadındır. Yüzünde çiçek hastalığının izleri vardır.Üstelik Sien Holnik zührevi hastalıklar taşıyan bir fahişedir.
Van Gogh’un Gaugin’e kızarak kulağını kestiği söylenir. Aslında bu doğru değildir. Bir kış günü arkadaşı Gaugin ile tartışır Van Gogh,Arles sokaklarında kovalar onu. Bir gün sonra Van Gogh, arkadaşı olan bir kadına gider. Oda bir fahişedir. Ve kadın sabaha kadar Van Gogh’un kulağıyla oynar. Van Gogh ertesi gün evine gelir. Resim yapacaktır ama kulağında hep o kadının eli vardır. Resim yapamaz sinirlenir,tutar kulağını keser Ve fahişeye gönderir der ki: ’Al bunu çok sevdin, kulağımdaki elin resim yapmamı engelliyor...’
21 Mayıs 1890’da kardeşi Theo’nun yanına , Paris’e gelir. Auer-Sur- Oise adlı bir köye yerleşir. Dr. Gachet onu burada tedavi edecektir. 27 Temmuz günü köyün tarlalarında bir silah sesi duyulur. Tarlaya çalışmaya giden kadınlar tarlalar arasındaki yolda onu yatarken bulurlar. Tanırlar onu ama, ’ Kasabaya gelen şu ressam yine sarhoş’ derler.
Van Gogh, sarı tarlaları resmettiği son tablosunu yaparken tabancasını çıkarıp kendini vurmuştur. Vurmuştur ama ölmemiş, ağır yaralanmıştır. Güçlükle ve acı içinde evine döner. Theo’ya kardeşinin ağır yaralı haberi verilir. Theo hemen koşar gelir kardeşine. Van Gogh iki gün can çekişir. 28 Temmuz 1890 yılında arkasında onca güzel tablolar bırakarak dünyadan ayrılır.
Dünyaya neden geldik diye soruyor musunuz hiç kendinize? Van Gogh ’un tablolarını görmek için geldik. Salt bu dünyada Vincent Van Gogh adında birinin yaşadığını bilmek, onun o güzel tablolarından birini bile görmek yaşamaya değer.
Vincent Van Gogh’u, bu güzel insanı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ’Van Gogh’ adlı şiiriyle bir kez daha selamlıyoruz:
Van Gogh’u gördüm rüyamda ağlıyordu
Gözünün üstünde bir pamuk, pamuktan kan sızıyordu
Dün gece Van Gogh’u gördüm rüyamda ağlıyordu
Bir kulağını kesip arkadaşına götürmüştü
Ama kulağı değil gözleri kanıyordu
Dün gece Van Gogh’u gördüm rüyamda ağlyordu