- 508 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Allah, Yakın Bir Azapla Kullarını Uyarır
Ahirete kesin bir bilgiyle iman etmeyen kişiler, ölüm sonrasında gerçekleşecek olayları hiç akıllarına dahi getirmemişlerdir. Ancak o gün, Allah’ın sonsuz gücünü, yaşadıkları korkunç olaylar sonucunda apaçık görerek, kendilerini bekleyen azabın da farkına varmışlardır. Artık sığınacak, kendilerini kurtaracak hiçbir güç yoktur, onları çok zorlu bir yaşam beklemektedir. Sonsuza dek hiç bitmeden sürecek olan azap ve sıkıntı, o gün yaşadıklarıyla kıyas dahi edilemeyecek kadar şiddetlidir. Bu kişiler böyle azap dolu bir yaşam yerine toprağa karışmayı dilerler:
Gerçekten Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek. (Nebe Suresi, 40)
İnsanların karşılaştıkları olaylardan duydukları şiddetli korku ve paniğin yanı sıra, “... İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Hac Suresi, 2) ayetiyle de adeta sarhoş gibi oldukları bildirilir.
Rabb’imiz insanların bu dehşet dolu anlar nedeniyle yaşadıkları korku sonucunda oluşan davranışlarını, sarhoşluğa benzeterek tarif eder. O gün sarhoş gibi olan insanlar kontrolsüzce “İnsanların, ’her yana dağılmış’ pervaneler gibi olacakları gün...” (Kaaria Suresi, 4) ayetindeki gibi koşarak sağa sola kaçışmaya başlarlar.
Gerçek olan va’d yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 97)
Ayrıca o günün korkusunu yaşayan insanların, karşılaştıkları felaket nedeniyle gözlerinin yuvalarından fırlaması, yaşadıkları korkunun büyüklüğünü anlatır. Kıyamet anında inkar eden insanların hepsi bu korkuyu yaşayacaktır. Ancak yalnızca korkuyu yaşayacaklardır; “Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (Müzemmil Suresi, 17) ayetiyle dikkat çekildiği üzere, kendilerini korumaya güçleri yetmeyecektir. O gün Allah’ın dışında sığınılacak başka bir makam da olmayacaktır. Yakınlarına yardım etmek, ya da onlardan yardım beklemek de asla söz konusu değildir. Her insan yaşadığı dehşetten dolayı yakınlarını unutmuş, kendi derdine düşmüştür:
Böylece Sur’a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Mü’minun Suresi, 101)
İnsanlar o güne kadar dünyada çok çeşitli felaketler yaşamışlardır. Her felaket ya da doğal afet insanlara çok şiddetli korkular yaşatmış ve onları derinden etkilemiştir. Ancak bu felaketlerin hiçbiri, çocukların saçlarını ağartacak, hatta “Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir…” (Hac Suresi, 2) ayetiyle bildirildiği kadar korku verici değildir. O gün insanların dünya hayatı boyunca yaşadıkları en zorlu gündür.
O gün, dünya hayatının hatta tüm evrenin son günüdür, ancak ahiretteki sonsuz yaşamın başlangıcıdır. O sonsuz yaşamın başlangıcında, insanlar yaptıklarının karşılığını adaletle alacaklar, dünyadaki yaşamlarında Allah’a ve o güne inanmış olanlar cennette ağırlanırken, Allah’tan yüz çevirerek yaşamış olanlar cehenneme sevk edileceklerdir.
Bu, insanı bekleyen en önemli gerçektir ve bu gerçeğin üzerinde düşünmek gerekmektedir. Kaçılamayacak olan bu gerçeği göz ardı etmek, asla kaçışı olmayan sonsuz hayatı azapla geçirmeye neden olacaktır.
Allah sonsuz merhametiyle kullarını yakın bir azapla uyarır. Uyarılardan öğüt almalıyız. O günün korkusunu yaşamamak için yapmamız gereken, vicdanımızın sesine kulak vererek hatalarımızı düzeltmek ve yaşamımızı Kur’an ahlakına uygun olarak düzenlemektir.
Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler. (Neml Suresi, 89)
Dipnot: Allah birçok Kur’an ayetinde şiddetle tehdit ediyor. Neden tehdit etmesin, bu kadar nimet vermiş. İnsan başka türlü etkilenmiyor. Hatta insanların çoğu etkilenmiyor.
Allah, insanların Kendisine yönelmeleri için çeşitli olaylar ve ortamlar yaratıyor; Kendisini hatırlatıyor. Yaşanan sıkıntı ve zorluklar da bu hatırlatmalardan. İnsanların acizliklerini ve çaresizliklerini gösteren bu durumlar, gaflet perdelerinin aralanması için verilen yeni birer fırsat. Çünkü Allah’tan yüz çevirerek yaşayan kişi, bu sıkıntı anlarında aczini anlar. Ardından vicdanının sesine kulak verdiğinde ise, hatalarını görür ve kendisini düzeltmeye gayret eder. Zor zamanlar, gerçekleri kavrayan insan için tevbe etmeye ve Allah’a yönelmeye bir fırsattır. Allah, "öğüt alabileceğimiz kadar süre" verir bize. Allah öğüt alanlardan kılsın, sevgimizi ve korkumuzu artırsın.
Fuat Türker