- 930 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR DİLİ , YAZI DİLİ , KİMDİR ACABA KATİLİ ?
Merhaba dostlar.
Öncelikle haddimi bilmek ve aşmamak adına elimden geleni yaparken, sıradan bir vatandaş olarak düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım bu yazı konusunda ...
Konunun uzmanları da var biliyoruz... Hepsine de sevgi ve saygımız vardır...Bireysel olarak hiç kimseyi hedef almadığımı ve şahsi olarak şu ya da bu kişi’yi de kasdetmediğimi burada belirteyim öncelikle ...
Sıkıcı olmamaya da çalışacağım ama, bu konuda size söz veremem :))) En azından kendimce düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle.Ara ara, sizleri gülümsetebilirsem de ne mutlu bana o zaman ...
Edebi eserler diyebileceğimiz, yazı, şiir, roman, hikaye, anı ve benzeri bütün yazılar, bir insan tarafından yazılmaktadır ve hedefi de diğer insanlar’dır...Diğer insanların o eserleri, en azından okuması ümit edilir.Bu nedenle de, o diğer insanların bildikleri ve kullanımda olan yazı diliyle yazılmaya çalışılır.
Bir başka deyişle, bu gün, şu an bir yazı yazacaksam ben, o yazıyı okumasını dilediğim insan kitleleri de eğer Türkiye de yaşıyorlarsa, o zaman ben yazımı Türkçe yazmalıyım.
Türk insanına, ingilizce, fransızca, almanca yazı, şiir yazmanın çok da fazla bir mantığı yoktur çünkü.Türkçe yazmalıyım ama nasıl Türkçe?
Kısa ve öz olarak "YAŞAYAN DİL" olmalıdır ki kullanacağım, şu an yaşayan insanlarımız yazdıklarımı okuyabilsinler.
Mümkün olduğunca halkımızın dilinde kullanılan, bildiği, duyduğu ve anlayabileceği Türkçe kelimeleri seçmeye özen göstermeliyim.Aksi halde, yazdığım yazıdaki halkımızın bilmediği, hiç duymadığı, okumayı bile başaramayacağı, anlamakta aciz kalabileceği bir dünya kelimeleri kullanırsam, yazımın altına da o kelimelerin "türkçe" karşılıklarını, ve anlamlarını açıklayan bir sözlük eklemem gerekir...Bu bile, burada sizlere anlatmaya çalıştığım olayın en açık anlatımıdır zaten ...
Okumam için yazılan bir yazının, ben ve benim konumumda bulunan milyonlarca Türk insanının bu gün fiilen bildiği, okuyabildiği, anlayabildiği kelimeler kullanılarak düzenlenmesi, hem okuyacak insan için, hem de okunacak dil için bir saygının gereği olmalıdır.
Yahu arkadaşş bu da şimdi Türkçe mi oluyor? Yapmayın Allah aşkınıza.Türkçeyse bu kelimeler, ben neden okuyamıyorum, bilemiyorum, anlayamıyorum? diye tepki verebilecek insanlarımızın bu gün bildiği ve kullanabildiği, anlayabildiği "YAŞAYAN TÜRKÇE" kelimeleri kullanmak hem aklın, hem de o insanlarımıza saygının bir gereği’dir.
Vefatının üzerinden çok çok uzun yıllar geçmiş olan bir çok değerli yazar, düşünür ve şairlerimiz, halkın dilini yani "yaşayan Türkçe’mizi kullanmışlardır eserlerinde ...
Osmanlı Devletinin İmparatorluk olduğunu ve dünya üzerinde egemenliği altında bulunan Arap yarımadası, iran,ırak,suriye, ve tüm kuzay afrika ülkelerini dikkate aldığımızda, o OsmanlıDevletinin İmparatorluk döneminde, Türklerin de, Türk dilinin de, bu coğrafyalarda konuşulan ve yazılan diğer dillerden etkilenmesi kaçınılmaz olmuştur.
O dönemde, Arapça, Farsça, İbranice ve daha bir çok farklı coğrafyaların dillerinden bir çok kelimeler Türkçemize eklenmiş, katılmış, Türkçemiz ile harmanlanmasına çalışılmıştır.
Hele hele saray dili ve edebiyatı’nın yukarıda saydığım diğer coğrafyaların dillerini çok daha yoğun ölçüde kullanmak ve kullandırmak gibi bir çabası da olmuştur.Arapça, farsça ve ibranice kelimeleri en fazla miktarlarda kullanarak eser, kitap, roman, şiirler yazan o dönemin edebiyatçıları, şairleri ; Osmanlı sarayınca daima yüksek miktarlarda ödüllerle ödüllendirilmişlerdir. İşte "divan edebiyatı" dediğimiz bu adebiyat, "DİVAN" KELİMESİNDEN KASDEDİLEN YÜCE "MAKAM", Osmanlı Sultanının makamının, yüce divanının edebiyatı olarak var olmuş, semizlenmiş, gelişmiştir.
Sade halk dilimizde hepimizin bildiğimiz bir HALK EDEBİYATI’MIZ vardır, bir de SARAY EDEBİYATI OLARAK DA BİLDİĞİMİZ DİVAN EDEBİYATIMIZ vardır ... O dönemde de HALK DİLİ ve SARAY DİLİ , kelimeler ve içeriği bakımından farklı idi...Halkın anlayabileceği dili yazan, söyleşen halk ozanları ve halk şairleri olduğu gibi, halkın ( burada halk derken, Anadolu da yaşayan Türk insanımızı kasdediyorum ) okuyamadığı, anlayamadığı, Arapça, Farsça, İbranice kelimelerin ağırlıklı olarak kullanıldığı Saray Edebiyatı ( Divan Edebiyatı ) vardı.
Hedef kitleleri açıkça ortada olan bu iki yazı ve edebiyat biçiminin , doğal olarak hedef kitleleri tarafından özümsenmesi ve bu kitlelerin yazı ve konuşma dillerine de yerleşmesi sağlanmıştır.
Saray edebiyatı ( Divan Edebiyatı) genel olarak saray ve çevresine, padişahlık divanına yönelik hedef kitlesine ulaşmıştır. Halk edebiyatı ise genel Türk halk kitlelerine ulaşmıştır.
Bu güne gelelim dilerseniz.
Günümüzde ülkemizin coğrafi sınırları içerisinde, Osmanlı İmparatorluk dönemindeki farklı fetih coğrafyalarının da ülkelerinin de hiç birisi yoktur.Osmanlı dan parçalanarak ayrılmış bütün ülkeler, binlerce yıllık tarihlerinden gelen kendi dillerini konuşmakta ve yazmaktadırlar.Arapça, Farsça ve İbranice gibi ...
Bizler de, Türkiye Cumhuriye Devletinin vatandaşları olarak, eğer bildiğimiz dil Türkçe ise, Türkçe konuşmaya çalışıyoruz, çalışacağız. Ülkemizin resmi dili Türkçe’dir ayrıca buna da dikkat etmekte yarar var.
Ülkemizde yaşayan, çeşitli nedenlerle ülkemize gelmiş, kalmış, ya da bu vatan coğrafyamızda Türklerden çok daha önceki dönemlerde yaşamakta olan insan ırklarından bu coğrafya da hala kalan , mevcut olan insanlarımız da var.Ermeni, Rum, Çerkez, Kürt gibi bir çok etnik kökenleri burada sayabiliriz.Bu insanlarımızın güzel Türkçemizi yeterince güzel ve doğru, akıcı biçimde yazamamaları, konuşamamaları, anlayamamaları , anlaşılabilir bir durumdur.Ana dil dediğimiz, ailesinden , atalarından gelen ve bireylerin yaşadıkları ailelerinden anne ve babalarından öğrendikleri dilleri farklı farklı olabilmektedir.Bu durumda olan insanlarımızın güzel Türkçe yazabilmesini , okuyabilmesini, anlayabilmelerini beklemek onlara karşı haksızlık olur...
Buraya geldik ve artık yazımız sıkıcı olmaya başlamıştır kesin :))))
Ara ara gülümseyebilmek için, konumuzla ilgili çeşitli örneklemelere geçebiliriz dostlar ...
Türk Tabibler Birliği ... Yaşayan bir kurumumuz’dur. Kimleri temsil eder ? Yanıtınız ne olacaktır? "tabibleri temsil eder... ya da, doktorları temsil eder... yanıtınız hangisi olacak? ... Türk Tabibler Birliği üyesi 100 tane insana "mesleğiniz nedir?" diye sorsanız ne yanıt alırsınız Allahaşkınıza? 1- ben bir tabibim ... 2- ben bir doktorum ... alacağınız yanıt hangisi olur? ... Vatandaş hastaneye gitmiş hastası var.Çevresine soruyor "Hastamın tabibi nerde? tabib bey ta da tabibe hanım nerde? mutlaka görüşmem gerekiyor.Var mı böyle bir tabib kullanımı? ... Doktor nerdeeeee diyecektir garibim...Ve hiç bir doktor da, mesleğiniz nedir? sorusuna ben "tabibim" demez.Zorla değildir bunlar :)))
Kelimelerin halk diline yerleşmesi konusuna örnektir bu...
Hastane önünde incir ağacı
doktor bulamadı bana ilacı ... diye söyler ozan.
Ha, tabib kelimesini inatla kullanabiliriz.O da bir başka konudur tabi ... Halkın diline yerleşmiş olan Türkçe kelime karşılığı artık "doktor" dur...
Nedenlerini niçinlerini tartışmak ve inatla halkın güncel yazı ve konuşma dilinden , "yaşayan dilinden " düşmüş, mefta olmuş kelimeleri bilen , anlayan, kullanan var’mışçasına kullanmaya devam etmek, kullanan yazarların yazılarının okunamamasına, okuma ve anlama güçlükleri çekilmesine neden olur.
yazılarına, eserlerine ek "lugat" ler ekleyerek yazdıkları mefta kelimelerin, bu günün Türkçesinde ne anlama geldiğini de yazmak zorunda kalacaklarını bilmektedirler.
Malesef bilerek ya da bilmeden ben bir çok kişinin ayağına basmış ve de , ayaklarına basmaya devam eden bir insanım... Ayaklarına bastığım, basacağım kişilerin olumsuz , acı feryat figanları olabilecek elbette ... Yazımıza ELEŞTİRİLER EKLEYEBİLİRLER ... Her konuda eleştirilere de açığımdır dostlar ... Ben bir gerçeğin, bir fiili durumun fotografını, röntgen filmini çekerek sizlere sunmaya çalışıyorum bu yazıda ... Böyleyse böyledir şöyleyse şöyledir diyorum.Tarihsel gelişimlerine bakarak, ülkemizin ve insanımızın edebiyat, şiir, yazı dilinin nerelerden nerelere gelmiş olduğunun ve nerelere gitme ihtimali olduğunun kendimce incelemesini , tespitini yapıyorum bu yazımızda ...
Buradan itibaren konuya devam edeceğim dostlar.Uzun bir yazı olacak ve yorucu olduğundan biraz dinlenme müsadesi istiyorum sizlerden :)))
Şimdi biraz örneklemeler yapalım.Burada vereceğim örnekler konusunda bir çok dostumuzun hatalar yapabildiğini görüyorum.
ben de seni seviyorum (doğru) ...... bende seni seviyorum ( yanlış )
bendeki seni seviyorum ( doğru) ..... ben de ki seni seviyorum ( yanlış )
benden sana tek hatıra ( doğru ) .... ben den sana tek hatıra ( yanlış )
evin her bir yerinde ( doğru ) ........ evin her bir yerin de ( yanlış ) :)))))
aklımda kalmış ( doğru ) ............... aklım da kalmış ( yanlış )
kalbimdeki yerin ( doğru ) ............. kalbim deki yerin ( yanlış )
ellerimdeki ellerin ( doğru ) ............ ellerim deki ellerin ( yanlış )
aşkımı bilmedin ( doğru ) ............... aşkı mı bilmedin (yanlış )
.............................................. aşkımı bilme din ( komik ve yanlış )
bendeki sen ( doğru ).................... bende ki sen / ben deki sen ( ikisi de yanlış )
elimde değil seni sevmemek ( doğru ).. elim de değil seni sevmemek ( yanlış )
Bu ve buna benzerimla hatalarını sanırım 3 ay öncesine kadar zaman zaman ben de yapmışımdır dostlar.Belki hala da bilmeden, bilememekten dolayı yapıyorumdur da.Değerli bir şiir dostumuzun bir şiirime eklediği yorumunda ayrıntılı olarak bu konudaki eleştirilerini de eklemesi benim de dikkatimi bu konuya yönlendirmemi sağladı. -cana- isimli şair dostumuza burada tekrar benim yazı dilime katkılarından dolayı katkılarından dolayı teşekkür ederim...
Espritüel, şakacı bir yanım vardır benim.Bu yanım nedeniyle, bu dostumuza güya sitemler etmişimdir :))) Maksat azıcık da gırgır olsun.Hep ciddiyetten öleceğiz be!! dediğim günlerdir o zaman...Öyle takılmışımdır ama, teşekkür etmeyi asla ihmal etmemişimdir dostlar ...Ne oldu, ne bitti bilmiyorum da, o şiir dostumuzun, güçlü yürek ve kalemin , uzun zamandır yazı ve şiirlerime uğramadığını da gördükçe üzülmekteyim.Bunu da aççıkk seççik ifade adeyimm ( merhum Turgut Özal gibi elimdeki kalemimi de gözünüze gözünüze soktuğumu hayal edin lütfen :)))
Bu örneklerin yüzlercesini daha ekleyebiliriz ve ekleyeceğiz yazımıza zaman içerisinde ama, burada dikkatinizi çekmek istediğim olay şu : ellerim deki biçiminde bu kelimeyi ikiye ayıran kişi, ellerimdeki diye yazamamıştır.yazdığı şey, ellerim!! de ki!! olmuştur.Kısacası, ellerini ağzının yerine bir şeyler demekle görevlendirmektedir.Bu çok basit biçimde hemen böyle algılanıyor zaten.O zaman, bileşik ve bütünlük arzeden kelimelerimizi gereksiz yere bölüp parçalayarak anlamlarını kaybetmelerine neden olmamalıyız dostlar.Düşününüz :
kalbin bende diyoruz.Bu yazım şekli doğru... Kalbin ben de ... olarak yazdığımız zaman anlam ne kadar bozuluyor hemen görebiliyoruz. :))
Özellikle bir çok bileşik kelimelerimiz vardır ki, birbiriyle birleştirilmiş iki kelimedir ve birlikte yazılınca gerçek anlamlarını algılayabiliriz...Ama, gereksiz yere, bu bileşik kelimelerimizin bile ayırılarak yazıldığını ve anlam kaybettiğini, gerçek anlamını algılayamadığımızı görmekteyim.
Biraz nefeslenmek adına, şimdi gelin şiirimizin ve edebiyatımızın halkımızın yüreğinde taht kurmuş en büyük usta yazar ve şairlerinin şiir ve yazılarından örnekler paylaşalım burada, ki, içimiz açılsın ve tertemiz Türkçe nasıl kullanılır , bunu fiili mükemmel örnekleriyle görelim dostlar :
Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...
Yazar : ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Bu edebiyatçilarımız, dünkü çocuklar değiller idi bildiğiniz gibi ... Ülkemizin son 60-70 yıllık tarihi içerisinde bu ülkede yetişmiş ve yazmış insanlarımız idiler ... Kullandığı yazı diline bakarmısınız? Bu gün şu an çocuklarımız ve gençlerimizin konuşma ve yazı dili bile aynen bu değil mi ? ..Yaşayan Türkçemizi kullanmalıyız deyişimdeki amaç buydu işte dostlar.Devam ediyoruz.
BANA BİR ŞARKI SÖYLE
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
İçimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaralıyım, çaresizim umutsuzum
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin, aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir şarkı söyle
Yağan kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
Bana bir şarkı söyle..
Yazar : ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Harika şiirdir bu da merhumun kaleminden.Peki gelin bu şiir üzerinden alıştırmalar yapalım mı? Yapalım haydi :)))) :
"Özle dim sesi ni ne olur konuş"
"bir gül aç tır zamanlar ötesin den"
"dökül karan lığıma" ya da "dökül karanlığı ma"
biçiminde yazacak olsak dizeleri komik olmazmıydı?
Olurdu elbette dostlar... Yazdığımız şiire , esere de yazık olurdu elbette...
Bu yazı konumuzu lütfen hiç birimiz küçümsemeyelim.Ben inanıyorum ki, aramızda bulunan bir çok değerli kalemdaşlarımız burada yazdığımız , paylaştığımız konulardaki uyarılarımızdan nasiplenecekler ve Edebiyat dillerini, Yazı dillerini çok daha güzele, iyiye taşıyabilecekler... :))) Amacım zaten yalnızca bu ... Hiç bir insanımızı eleştirmek değil.Eğer olumlu yönde bir adım atmak çabası içindeysek, konularla ilgili olumlu ve olumsuz örnekleri birlikte vererek, olumlu örneklerin daha yaygın kullanımını sağlamak durumundayız.Şu an benim de yapmaya çalıştığım bu... :)))
"bir konuya dikkatinizi çekmeliyim" "üzücü bir durumdur bu aslında...zaman zaman inceliyorum da bunca emekler vererek hazırladığımız bu Makalelerimizin , üyelerimizce OKUNMA SAYILARI, PAYLAŞILMA SAYILARI ÇOK ÇOK DÜŞÜK DÜZEYLERDE KALMAKTA ...
"OKUMADAN BİLMEK MÜMKÜNMÜDÜR SİZCE? HAYIR DEĞİL Mİ DOSTLAR? .. O ZAMAN DAHA ÇOK OKUMAYA ÇALIŞALIM İLGİ ALANIMIZA GİREN KONULARDA HİÇ OLMAZSA.ÖRNEĞİN EDEBİYAT, ŞİİR , YAZI VE BENZERİ GİBİ ... :)))
Bozmadık, bozmayalım morallerimizi :))) devam edelim :
BEN EYLÜL SEN HAZİRAN
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara
Yazar : ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Bir eylül dü başlayan içim de diye yazmayalım artık lütfen.Doğru örnekler buradayken:))))
KENDİMİ VE SİZLERİ ÇOK DA FAZLA SIKMAMAYA, BUNALTMAMAYA ÇALIŞIYORUM DOSTLAR...FARKINDAYSANIZ, ZAMAN ZAMAN İÇ FERAHLATICI, HARİKA ŞİİR ÖRNEKLEMELERİYLE DE RUHUMUZU GÜZELLEŞTİRİYOR, DÜNYAMIZI ZENGİNLEŞTİRİYORUZ BURADA ...
NE DENMİŞTİR? .. OKUYANLA OKUMAYAN HİÇ BİR OLURMU ?...
YÜCE YARADANIMIZIN DA ALLAH KELAMLARI, KUTSAL KİTABIMIZDA , " İKRA !! " SÖZÜYLE BAŞLAMIŞTIR.YANİ , " OKU "
" RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADI İLE OKU "
Düşünüyorum da, okumak, bir anlamda ibadet gibidir.Maksat öğrenmek ise, maksat iyiye, güzele, doğruya, dürüste, faziletliye erişmek için yürümek ise, bu amaçla okuyorsa insan, ibadet gibidir böylesi okumak... Elbette bana göre böyledir dostlar.Bu yazımın en başından, en sonuna kadar, yalnızca "haddim bile olmayarak" kendi duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmaktan başka bir amacımın olmadığını her vesile ile defalarca yazıyorum :)))
Hala yazı ve konuşma dilimizden düşmeyen, yaşayan ve kolay kolay da düşmeyebilecek Türkçe kelimelerimiz de vardır...Burada Türkçe derken, artık çok uzun yüzyıllardır yazı ve konuşma dilimize katılmış, yerleşmiş ve tamamen içimize işlemiş bizim için güzel Türkçemizin birer kelimesi haline getirdiğimiz kelimelerimiz de vardır, ki bunların yerlerine aynı anlama gelebilecek tam anlamıyla eşdeğer başka kelimeler de üretilememiş, oluşturulamamıştır zaten ...
Örnekler verelim.
vesile kelimesi örneğin... her vesilede deriz ya da yazarız... her fırsatta da diyebilir yazabiliriz ama, her vesilede cümlesindeki anlamı yakalayamayız o zaman ...vesile olmak başka birşey, fırsat olmak ya da fırsat bulmak başka bir şeydir çünkü ...Bir kelime, eski ve dilimizden çoktan düşmüş "mefta" bir kelimenin anlamının yerine tam olarak "cuk" diye oturuyorsa, işte o zaman "yaşayan dilimizin de yaşayan Türkçe kelimesi" haline geliyor.
Kültür Emperyalizmi nin en büyük aracı, kültürleri etkileyerek Sömürgeci ülkelerin, sömüreceği ülkelerin Edebiyat, şiir, yazı gibi hatta konuşulan dili gibi kültürel değerlerini, kendi kültürünün motifleriyle doldurarak , değiştirerek , o ülkelerin insanlarının kafa yapılarını, konuştukları, yazdıkları dili bile kendi dilleri ve kültürlerinin ögeleriyle değiştirip , zaman içerisinde, kendilerine bağlı, kedi hayran kitleleriyle dolu sömürge insanları, kültürel kişilikleri kalmamış insan toplulukları yaratmaktır...
mektep... kelimesi yerine okul ... kelimesi dilimize yerleştirilmiştir... ingilizce de school kelimesi, Türkçemize okul olarak geçirilmiştir.İngilizce hayranı, sevdalısı Edebi şahsiyetlerimiz ve dil bilimcilerimizin kendi elleriyle neden oldukları olaylardır bunlar.Örnekleri çoğaltmak mümkündür... televizyon kelimesi ingilizceden television kelimesi güya Türkçe’leştirilmek suretiyle alınmış , yazı ve konuşma dilimize de yerleştirilmiştir.
Türk Dil Kurumu’ nun çağdaş yaşamda yeni yeni ortaya çıkan bu ve buna benzer yabancı dillerdeki kelimelerin, kendi dilimizde "türkçe de" gerçek anlamda Türkçe olabilecek karşılıklarını da araştırıp bulmak ve Türk insanının, Türk edebiyat ve yazı dünyasının, Türk kültürünün hizmetine sokmak gibi bir göre vardır ama bu görev yeterince yerine getirilememiştir, getirilememektedir dostlar.karşılığı "beyaz cam" olarak oluşturulmaya çalışılmıştır ama, dilimize yerleşen ne olmuştur? : televizyon ... Demek ki, dilimize uymamış, o nesneyi tam olarak ifade edememiştir bu "beyaz cam" ...
Bir de şu örneğe bakalım:
iskarpin kelimesi ... Türkçemize karşılığı "ayakkabı" olarak oluşturulmuş ve başarıyla da yaşayan Türkçemize yerleşmiştir.Hem yazı hem de konuşma dilimize...Artık toplumumuzun büyük çoğunluğu gerektiğinde, iskarpin dememektedir asla.Ayakkabı demektedir o nesneyi ifade etmek için.Yazı ve konuşma dilimize "cukk" diye oturmuştur ve benimsenmiştir ayakkabı kelimesi de ondan herhalde değil mi dostlar?
OOOF OF BİTER Mİ BU YAZI?? BİTMEEEZZ.. DİYE HAYIFLANDIĞINIZI, VE SIKILDIĞINIZI HİSSEDEBİLİYORUM DOSTLAR...ZAMAN ZAMAN GERİ DÖNÜŞLER YAPARAK YARARLANMAK, İBRET ALMAK İÇİN, BAZI YAZILARI FAVORİLERİMİZE EKLERİZ VE ZAMAN ZAMAN GİRER OKURUZ, BİR ROMANI ZAMAN ZAMAN AÇIP OKUYABİLDİĞİMİZ GİBİ...DERİN KONULARI GENİŞ KONULARI KISACIK YAZILARLA BİRBİRİMİZE ANLATABİLMEMİZ DE YAZABİLMEMİZ DE MALESEF MÜMKÜN OLAMIYOR... :)))))
Değerli dostlarımızın yazdıkları, ekledikleri o kadar güzel, başarılı, keyiflendirici yazıları, şiirleri var ki, zaman zaman ben de onları açarak, okuyarak rahatlıyorum, huzur veya neşe buluyorum... :)))
YORUMLAR
Mert YİĞİTCAN
Yoksaaaaa... Allah korusun, dışlayıcı ve yalnızca eleştiri olsun diye eleştiriler yapmaktan bizleri ...
Yazı yazan,çizen, şiir ve edebiyat için çabalar içerisinde olan tüm yürekler ve kalemler bizlerin de, benim de başımızın tacı'dır...Amacımız yalnızca daha da iyiyi, daha da güzeli, daha da anlaşılır, net, okunabilir biçimlerde yazabilmeleri nasıl sağlayabiliriz? dir aslında ...
Yazımda belirttiğim gibi, susmayıp, yazım hatalarımı net ve açık şiirime eleştirisinde dobra dobra yazan değerli yürek ve kalem sahibi _cana_ hanımefendi şair dostumuza hep teşekkür borcum vardır ve olacaktır...
Eleştiriler yapıcı ise, bizi daima güzelleştirecekler... Tüm Edebiyat ve şiir dostlarımızdan nacizane beklentim, iyi niyetli, yapıcı, olumlu yönde gelişmelerimize hizmet edebilecek tüm eleştirilere açık olsunlar ve, o eleştirileri de, övgülerimiz gibi , aynı saygı ve sevgiyle karşılayabilip, kabul edebilsinler...Yanlış yönde eleştiriler elbette doğruları bulmak adına karşı savunmalarla ya da izahatlarla demek daha doğru, karşılanmalıdır ki zaten bunlar da daima yapılabilir sevgili şiir dostu.
Güçlü yürek ve kalem sahibi bir dost olarak sizin konuya olumlu katkı verdiğiniz için , burada çok teşekkür ederim... Olumlu ya da olumsuz yönde her ne olursa olsun, bu yazılarımızda bir amacımız, bir de çabalarımız, verdiğimiz emeklerimiz var.Bunlara da biraz saygısı olan yürek ve kalem sahibi dostlarımızın, gözlerini kapatmaktan, sörfler yapmaktan, susmaktan, aman sendeciliklerden sıyrılarak, bu konularımıza sahip çıkarak, onların da az ya da çok katkı vermelerini bekliyorum ve de sanırım bu kadarına da bizlerin hakkımız olduğuna inanıyorum dost.
Var olun.Sağlık , huzur ve mutluluk dileklerim ile, selam , saygı ve sevgilerimi gönderiyorum size :)))
Kemnur
hakikaten bazen komik oluyor helede çocuklar sorunca o ne yaa diye :)))
tabi benim türkü'ye yakışıyor demem işin esprisiydi konu dışıydı :)))
inşallah yazı gideceği yerlere ulaşırda bizde şiirlerden kopmadan okuruz .
Bu konuya değindiğiniz içinde ayrıca teşekkür ediyorum size sevgili şiir dostu.. cidden bazen şiire verdikleri emeğe acıyorum özellikle es geçtiğim zamanlarda
Mert YİĞİTCAN
A-BI-HAYAT
A-BI-HAYAT
Selam ve saygılarımla
siz dinlene durun ben yorumumu yazayım bari:)))
Doğruyu söylemek gerekirse evet bazı şiirleri sözlüklüz okumam mümkün olmuyor.Bende bazen sözlüklerin yardımın alarak şiirlerdeki kelimelerin anlamlarını bulup not alıyorum ve bu sayede bir kaç kelimede öğrenmiş oluyorum amaaa bunu bazen yapıyorum çünkü ben sözlükle ve kelimelerle uğraşırken şiir ruhunu kaybediyor malesef :( inkar etmiyorum bazende benim için yazılmadığını düşünüp şiiri es geçiyorum.
Şuda bir gerçek ama herkesin farklı bir yazım tarzı var dediğinizi gibi kimi halk dili kimi saray dili kullanıyor anlarım anlamam okurum okumam o benim özgür iradaeme kalmış ama hepsine saygı duyuyorum katılmasamda heybeme almam gerekeni alıyorum gerekmeyeni bırakıyorum bende:))
Ama dediğiniz gibi anlamları yazılırsa iyi olur tabi en azından okurlar için kolaylık olur ve okuyucu kitlesi çoğalır es geçme olay azalmış olur diye düşünüyorum .
Gelelim tabibe :)
Hani diyorum tabibde o türküye yakışıyor orjinali gibi kalsaydımı ne :)))))
Sanırım bu kadar yorum yeter :) selam ve saygılarımla