- 772 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MİNAREYE KILIF ARAMAK
MİNAREYE KILIF ARAMAK
Dr. Sadık Özen
"Minareye kılıf aramak" Türk Halkı’nın çok yakından bildiği bir deyimdir. Bunu en iyi bilenlerden biri de kültür hayatımızı temsil eden Sayın Kültür Bakanı olmalıdır.
Sayın Bakanın bulunduğu konumu, üstlendiği misyon ve yüklendiği görevlerin, onu zaman zaman bu deyime uyan davranışlarda bulunmaya mecbur bıraktığı görülüyor.
Sayın Bakan, bunun en son örneğini, Cumhuriyet Bayramı kutlanmasının yasaklanmasına karşı gösterilen tepkilerle ilgili olarak yaptığı açıklama sırasında verdi.
Sayın Bakanın, Sayın Başbakan’ın "Ucube Heykel" diye adlandırdığı bir sanat eserinin yıktırılmasından, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yasakladığı Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına kadar, pek çok konuda; kendisini, yaratılan olumsuzlukları mazur gösterebilmek için kılıf aramakla görevli saydığı anlaşılıyor.
Deyimin doğrusu "Çalınan bir minareye kılıf aramak" tır. Yoksa yerinde duran minareye kılıf aranmaz ki !.. Şu halde kılıf aramak yerine, minareyi çalmamak ya da çaldırmamak gerekmiyor mu?
Bu deyimde, aramak yerine "Uydurmak" fiili de kullanılıyor. Ama farketmez ki. İster aramak, ister uydurmak densin ikisi de aynı kapıya çıkar. Aslında son derecede zor bir iştir bu kılıf uydurma meseleleri. Çünkü uygun kılıfı bulmak o kadar da kolay olmadığı gibi, bu işin vatandaşlara çaktırmadan yapılabilmesi, daha doğrusu yutturulabilmesi, halkın buna inandırılması ve de toplumda kabul görmesinin sağlanması gerekir.
En iyisi böyle durumlarla karşı karşıya gelinmemesidir. Örneğin bir sanat eserine "Ucube" deyip yıktırılmasaydı kılıf aranmasına gerek kalır mıydı?. Aynı şekilde, deprem bahane edilerek, en büyük ulusal bayramımızın kutlanması yasaklanmamış olsaydı, durumun örtbas edilebilmesi için çaba gösterilmesine de gerek duyulmazdı.
Konuyla ilgili eleştiriler, Sayın Bakanı son derecede celallendirmiş bulunuyor. Eleştiride bulunanlara karşı çok ağır söylemlerde bulunuyor ve bir zamanlar kendisinin içinde bulunduğu siyasi partiyi adeta topa tutuyor. Oysa bu yasak kararından rahatsız olan Türk Halkı’nın kendisidir. Yani bu iş siyasi olmaktan ziyade millidir.
Sayın Bakanın, kendilerini mazur göstermek ve eleştiride bulunanlara karşı halkta tepki uyandırmak amacıyla yaptıkları "Ellerde kadehlerle kahkahalar atılması" söylemi, amaçlananın tam aksine, halk arasında kendisine karşı olumsuz tepkiler oluşmasına neden oldu. Bu mantık dışı söylem; insanlarımıızın ne kadar zeki olduklarını, leb demeden leblebi denileceğini anlayacak kadar akıllı olduklarını gösterdiği gibi, nasıl bir espri yapma ve ironide bulunma yeteneğine sahip olduklarını da ortaya çıkardı. Birçok radyoda, gün boyu, bu konuyla ilgili çok ilginç söylemler yer aldı ve bu sayede şu acılı ortamda eğlenceli denilecek anlar yaşandı.
Kültür Bakanlığı makamında oturan bir kimsenin Cumhuriyet Bayramı kutlaması törenleri ile eğlence mekanlarında yaşananları birbirine karıştırması hayli ilginç olmuştur. Törenlerde devlet büyükleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her kademesindeki askerlerimiz ve onların kullandıkları araçlarla resmi-geçit yapılır ve onları izleyen halk ellerindeki bayrakları sallayarak ve de alkışlarayak bu günün önemine uygun olarak hislerini ortaya koyarlar.
Cumhurbaşkanı tarafından verilen rezepsiyon ise; sivil ve askeri erkan ile yabancı devlet temsilcileriinin katıldığı, diplomasi kurallarına göre yapılan bir etkinliktir.
Üstelik törenler yasaklanırlen, davul zurnaların çalındığı ve son derecede eğlendirici müzik yalınlarına izin verilen gösterişli düğünlerin yapıldığı halkın ve bunlara devlet erkanından katılımlar olduğu halkın gözünden kaçmamıştır.
Bir zamanlar da, bir 10 Kasım günü, bir sayın vekilin son derecede cafcaflı bir düğünle oğlunu evlendirdiği henüz hafızalşardan silinmemiş bulunuyor. Tesadüfe bakınız ki o günkü ve bu günkü düğünler 10 Kasım’a ve yasaklanmış Cumhuriyet Bayramı kutlama gününe rastlamış bulunuyor. Ve yine tesadüfe bakın ki baş aktörler aynı siyasi partiinin mensupları.
Sayın Kültür Bakanı bir zamanlar kendisini CHP’nin başında görmeyi düşlediğim insanlardan biriydi. Ancak onu yakından tanımıyordum. İlk defa 16 Nisan 2006 günü Antalya’da yapılan "10 Aralık Platformu"nun düzenleyicileri arasında yakından gördüm ve orada yaptığı konuşmayı dinledim. Yaptığı konuşma sırasındaki söylemlerinin birtakım ayrılıkçı fikirler içerdiğini görerek, toplantının sona ermesini beklemeksizin salondan büyük bir hoşnutsuzlukla ayrıldım ve düşüncelerimi "www.fikirplatformu.net" isimli sitemde, Makaleler/Yazılar - "www.sadikozen.com’daki makaleler" bölümünde "10 ARALIK PLATFORMU" başlıklı yazımda açıkladım.
O gün için hüsrana uğramıştım. Ancak daha sonra gelişen olaylar beni hiç şaşırtmadı. Zira "Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir" diye bir atasözümüzün olduğunu bilenlerdenim. Siyasetin bir oyun ve koltuk kapmanın da bu oyunun bir parçası olduğunu biliyordum. Ama bu işin bu kadar kolay olacağını ve göz göre göre yapılabileceğini sanmazdım. Bugne kadar, bilmediğim en önemli şey; bir koltuk uğruna ilkelerden bu derecede ödünler verilebileceği ve bir insanın, kendi savunduklarının karşısında açıktan yer alabileceğiydi.Sayın Bakan sayesinde bunu da görmüş oldum.
Gün boyu radyolardan duyduklarımı, yapılan hakaret ve ironileri düşündükçe, kaybedilenlerin, bir koltuk karşılığında kazanılanlardan çok daha büyük olduğunu görüyorum. Yüce Allah’tan, hiç kimseyi bu durumlara düşürmemesini diliyorum.
Demek ki minareye kılıf uydurabilmek pek de kolay bir şey değilmiş.
01 Kasım 2011 / Antalya
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Minareye kılıf derken siz kılıf arar gibi bir duruma düşmüşsünüz değerli yazar farketmeden :)
Bir yandan, halkın olmadığı resepsiyonlar niye iptal edildi ki derken, diğer yandan halık değişik kişisel eğlenceleri ile devletin ülkenin bir yerindekji acıya karşı duruşunu da birbirine karıştırmışsınız.Devlet şaşaalı törenleri iptal eder, ama vatandaş düğününü iptal etmez. Birbiriyle ilişki kurmaya çalışmanız aslında yazınızın mantığıyla da çelişiyor ama onu geçelim. Geçmişte de Gölcük depremşndne sonra mesela 30 Ağustos bayram törenleri mesela Ecevit hükümeti tarafından iptal edilmişti, arkasından gelen Cumhuriyet bayramı törenleri de hatta deprem üzerinden 2 ay geçmesine rağmen bile.Başka örnekler de var ayrıca bu konuda. Kaldı ki "kutlamalar iptal edildi" başlığı altında sanki bayram ortadan kaldırıldı zannına kapılmışsınız ki sanırım çok ideolojik bakış açısı sağlıklı değerlendirmeye engel olmuş. Halkın yaptığı törenler eskisi gibi aynen yapıldı zira heryerde. Devlet de çeşitli kademelerde törenler kutlamalar da yaptı. İptal edilen kısmı ise resmi geçit ve gece verilen resepsiyonlarla sınırlıydı sadece.Asıl üzerinde durulması gereken ise oysa, bağdat caddesinde nişantaşında şurada burada tuzukurular kutlaması şeklinde geçen törenlerin niçin bunca yıldan sonra bile halka mal olamamış olmasıydı... Örneğin bu tören kutlamalarında bağdat caddesinde fener alayını tercih eden anlı şanlı siyasetçilerimiz acaba Vanda Ercişte depremzedelerle birlikte bayramı kutlamayı fener alayını orada yapmayı niye akıl edemediler acaba? Neticede abartılı bir yazı ve içeriğindeki minare kılıf ilişkisini "sadece resmi geçit ve resepsiyon değil de tamamen bayram iptali" izlenimi vererek - belki de gerçekten öyle sanarak- kurmaya çalışmış.Tersine resepsiyon ve geçit töreni iptaline içerleyenlerin kılıf arayışı gibi olmuş..