- 602 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
‘Kahrolsun O Zan ve Tahminle Yalan Söyleyenler’
Müşrik ve münafıklar, dini kendi istek ve arzularına, çıkar ve bağnazlıklarına göre değiştirmek, özünden saptırmak isterler. Kur’an hükümlerinde kendilerince ilave ve değişiklikler yapmaya çalışırlar. Yaşadıkları, hak dinle aynı ismi taşıyan ancak İslam dışı batıl bir dindir.
Kurdukları dini yalnızca kendileri yaşamaz, diğer insanlara da empoze ederler. Böylece Kur’an ve hadisler konusunda bilgisi olmayan cahil insanları da şirk içinde bir hayata sürüklerler.
Kur’an, Allah’a iftira eden ve O’nun adına hükümler uyduran kişi ve taraftarlarının din anlayışlarını birçok ayette tarif eder. Enam Suresi’nde Allah’ın, yalan uydurmalarının cezasını onlara vereceği bildirilir ve şöyle buyrulur: "... Allah’a karşı yalan yere iftira düzüp Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır. (Enam Suresi, 140)
Söz konusu kişiler, Allah’ın indirmediği hükümler öne sürer, Allah’ın helal kıldığı rızıkları haram kılmaya kalkarlar. Dini yasakçı ve zorlaştırıcı eğilimdedirler. Kendilerince din ne kadar zor yaşanırsa o kadar takva sahibi olunacağını zannederler. Allah’ın kolaylaştırdığını haber verdiği dini zorlaştırarak Allah’a iftira ederler. Allah adına ortaya çıktıkları açık olan bu kişiler büyük bir çirkin cesaret sergilerler.
Kendilerini ne kadar takva sahibi görseler de onlar Allah Katında müşriktirler. Kur’an, bu sapkın anlayışı sürdüren bağnaz kişilere şöyle seslenir:
"... Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak "zan ve tahminle yalan söylersiniz." (Enam Suresi, 148)
Münafık ve müşriklerin çoğunun zannı da birbirinden farklıdır; her birinin ayrı dini vardır. "Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak ’zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.’ (Yunus Suresi, 66)
Bu durum oldukça vahimdir ve çok büyük bir sorumluluktur. "Kahrolsun, o ’zan ve tahminle yalan söyleyenler’ (Zariyat Suresi, 10) ayetiyle Allah, onların kahrolmasını dilediğini bildirir.
İnançları vahye değil, zanna ve tahmine dayalıdır. En ’üstün ve en apaçık olan delil Allah’ındır.” Kur’an ayetine karşı hurafe olmaz. Yüce Allah, “Bu benim dosdoğru olan yolumdur” ayetiyle insanlara Kur’an’a uymayı ve onun yolundan ayıracak başka yollara uymamayı emreder.
Mü’min Suresi 35. ayette, "Ki onlar, Allah’ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah Katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler." buyrulur.
Ellerinde bir delil olmadığı halde zanna dayalı iddialarıyla mücadele edenlerin bu davranışları, hem Allah’ın hem de inananların katında öfke ve buğza sebeptir. Allah, büyüklenen bu zorbaların kalplerini ayette ifade edildiği gibi, mühürlediğini bildirir.
Enam Suresi, 26. ayette Allah, onların hem Kur’an’dan alıkoyduklarını, insanların ona yaklaşmalarını engellediklerini, kendilerinin de Kur’an’dan kaçtıklarını bildirir. Ayetin sonundaki “Onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını yıkıma uğratmazlar ama şuurunda değildirler” ifadesiyle, şuursuzca kendilerini, hayatlarını ve ahiretlerini mahvettiklerini haber verir.
"Hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın" Allah hakkında tartışıp-duran bu kişiler, "Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla ’gururla salınıp-kasılarak" (Hac Suresi, 9) bunu yaparlar. Ayetin devamındaki "dünyada onun için aşağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona taddıracağız." ifadesiyle de bu davranışın karşılığında alacakları sonuç açıklanır. Kibir ve enaniyetle, insanları Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla Allah hakkında tartışan kişilerin karşılaşacağı ceza da büyük olacaktır kuşkusuz. Ayette de bildirildiği üzere, dünyadaki aşağılanmadan sonra ahirette onları bekleyen, tadacakları yakıcı azaptır.
Müşrikler her dönemde babalarından dedelerinden öğrendikleri çarpık dini yaşar, Allah’tan gelen kesin belgeleri göz ardı eder, zan ve tahminle hareket ederler. Kur’an’la uyarılmaya tahammül edemezler. Onlara gerçekler açıklansa da atalarının dinine körü körüne uymakta kararlıdırlar. Hayat rehberleri Kur’an değil, "Onlar, ’çirkin bir hayasızlık’ işlediklerinde: "biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti" derler. De ki: "Şüphesiz Allah, ’çirkin hayasızlıkları’ emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?" (Araf Suresi, 28) ayetindeki ifadeyle, sapkın inançlarıdır.
İnsanın atalarından kalan geleneğe uyarak yaşadığı din, gerçek din değildir. Allah’ın hoşnutluğunu amaçlayan insan, atalarından kalan geleneği korumakla değil, yalnızca Kur’an’ın buyruklarını uygulamakla sorumludur.