- 387 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Avatar Kalıp 3
3-İnsanlığın bir yamyamlık dönemi vardır. Bu yamyamlık, dönemi içinde insanlar insanı, kurban olarak sunuyorlardı. İnsanlığın yamyamlık dönemi sonuna doğru, insan kurbanlarının yasaklanmasına ilişkin süreçler başlamıştı. Bu yasağın benimsenmesi semboller üzerinde oluyordu. Söz gelimi iç yamyamlığı yasaklayan girişmeleri başlatışta kendisinden olanın etini yememeyi, kanını içmemeyi, tükürerek ifade ediyorlardı. Kendi totemdeşini yemeyi yasaklamanın edimsel öğrenmesi; “tükürttüğünü yememekti”.
Tanrı İggiler kendilerinden seçilen birinin etiyle kanına katılan kili (toprağı) karıştırıp yoğurarak insana suretini veren tanrılar kararı karşısındaki suskunluklarını, eti ve kanı yoğrulan İgigi konseptine, diğer İgigiler tükürmüştüler. Kendisinden verilen bir kurbana karşı suskunluğa, bir direncin oluşmasıydı bu.
Bu temelde tükürme, kendisinden olan insan kurbanın etini yememeye ve kanını içmemeye karşı tiksinç ortaya koyan bir dirençti. Şu veya bu sebeple (ittifaklarla) kendisinden bir kurban olduğunda, o gün kendi kurbanının eti olan yemeği yemeyerek, aç kalıyor; üzüntü duyuyor yeme içme yapmıyordu. Hatta cinsel münasebette kurmuyordu. Yas tutarak perhize giriyordular. Böylesi yasla ve lanet içinde oluşun perhizi, iç yamyamlığın yasak olarak ortaya konmasının yol adımlarından bir kaçıydı.
’Duyuldu davul sesleri
Bir ruh girdi tanrının şekline
Haykırdı onun yaşam işaretini
İstiyordu ki unutulmasın
Kurban edilecek bu Tanrı
Belet-İli karıştırıyordu kili
İttifak yapılsın
İnsan ile Tanrı arasında diye.
Tükürdü İgigiler bu kilin üstüne
Büyük Tanrılar haline gelebilsinler diye’
Bu kararın ve sözleş ilmenin unutulmaması için kurbanlar verdikleri her bir ittifak dönemlerindeki en son kurban gününü, yas ve perhiz günü olarak takvime bağladılar. Bu takvim içinde her bir gün, karşı ittifak totem grubu kurban günü oluşun seneyi devriyesini unutmaz ve anar oluşla tekrar eder oldular.
Eskiden beri inançlarda oruç olgusu vardır. Oruca ilişkin toplumların yukarıda anlatılan gibiden birçok değişik varyasyonu da olabilir. Bu varyasyonlar geçmişteki gerçek toplum yaşamlarına dek uygulaması olacakla reelken, mazisi unutulmuş hal, şimdi sosyal yaşamın inanç yasağı oluşla içi doldurulmuştur.
Oruç, insanoğlunun yaşamına yerleşirken yukarıdaki gibi kendisinden olana yas tutmanın bir süreç tezahür tepkisidir. Ve kendisinden kurbanın “şölen kazanını” yememeyle kendisini aç bırakmıştı. Kendinden olanın etini yememeye, kanını içmemeye karşı insanda iğrendirme duygusu oluşturmaktır. Kendi içlerindeki kutsal totem kardeşinin kurban edilmesine böylesi bir açlık grevi şeklinde direnciydi.
Bu grev vari dirence dek edimin öğrenilmesini ve içlerinde birisinin kurban olacakla verilmesine figan ettiler. Üzüntü ve yastan, yememeden ötürü o gün aç kaldılar. Bu halin, birçok ittifak boyunca böyle sürer olmasını insanlık sembol olacakla gelenek yaptı. Sınıflı toplumlar ortaya çıktığında da, bu oruç edimini avatar bir sosyal inancı tutum olacakla, ama gerisindeki toplumsal gerekçesi hala bilinmeyen bir sebeple cari idiler.
Ancak orucun temeli, kendisinden olan birinin yenmesine, kendi totem kardeşlerinin karşı koydukları bir dirençti. Toplum, bu kabil yamyamlık edimlerinden, oruç kurumu eli ile vaz geçilmeyi başardı. İç yamyamlığı orucun sembolik yaptırım gücü sayesinde, kardeş etinin yenmesini yasak haline getirdiler.
Toplum iç yamyamlık yasağı olan bu kabil tepkiler; oruç tutumunun gerisindeki gerçek toplumların düzenleniş ilişki tutumlarıydı. Bu iç yamyamlığa dek düzenci tepki, sonraki bin yıllar içinde artık ortada yoktu. Böyle bir gerekçe ile orucun bağını kurmayı düşünmek de o anın oruca dek öğretilmiş olan saltık algısından ötürü, hiç düşünemeyecekleri bir durumdu.
Ama bu kabil sembolik geleneğin etkisiyle süre gelen orucun, şimdiki halde süren var oluş mahiyeti; şimdiki eşitsiz sosyal ve toplumsal durumların açıklanmasını ele verir bir anlama olacakla da, pekâlâ yorumlanabilecekti!
Yorumcuların da oruç olgusuna bir yorum yapması gerekiyordu! Oruç güncel toplumlar içinde neydi? Güncel toplumlar, sınıflı toplum olmalarına göre mal edineni ve mal edinmeyeni olan bir toplumdular. Bu yüzden de toplumsal tedirginliklerini, açlık-tokluk çelişkisi ile tartışıyordular.
" Oruç, tok olanın, aç olan halinden anlaması içindi! Oruçla nefisler, terbiye oluyordu" vs. Tüm bunlar gelişen toplum yapısı algılarıyla yorumcu gelişen insan aklıydı. Hâlbuki oruca dek ilk edimse tutumlar ortaya konduğunda; ortada sınıflı bir toplum yoktu. Sınıflı toplum olmayınca, sınıflı bir toplumun mal edinme ve mal edinememe çelişkisinden yansımalı olan açlık tokluk gibi birbirinin haline de tercüman olacak durum da ortada yoktu.
Sosyal birlikti komün dönemin belli bir aşamasından sonra ittifaklar dönemi başlarında hala ortaklaşa yaşamın var olduğu, ayrı ayrı totemi yapıların temasını sağlayan bir süreçti. Bu yapı içinde komün, ya hep açtı, ya hep toktur. Yani sürecin ayrışmış bir açı ve toku yoktu.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.