- 810 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkın özgür masalı
"Alaca karanlıkta nereye gidiyorsun öyle çekingen ve tedirgin bir halde? Üstlüğünün içine özenle gizlediğin şey nedir" diye çekinmeden soruyu sormuştu yaşlı kadın.
-Bir masal, kadınlara anlatılacak.
Kadınları tanır mısın?
-Pek değil! ama… kadınlar üzerine söyleşiler yapılır...
Sakladığın masalı anlatır mısın bana?
-Ama bunu genç bir kadına yazmıştım.
Unutabilirim, yeterince yaşlıyım!
"Kaf dağının eteklerinde ’Kızlar ülkesi’ diye bilinmeyen bir topluluk varmış, Dile ’anaerkil’ diye çevrilen ama anlamlandıramadığımız bir topluluk. O toplulukta sadece kadınların sözü geçermiş.
Baba ve eş sözcüğü yokmuş dillerinde, ama erkek varmış ve kadınlar tarafından korunup, kollanıyormuş. Daha başından başlamak gerekirse şöyleymiş; her doğan çocuk, doğduğu evde ömür boyu kalıyormuş. Bu çocukların evde kalması bir gelenek, hele de erkek çocuklarının! Başka şanslarıda yok aslında.
Baba ve eş sözcüğü olmayan yerde doğal olarak evlilik diye bir kurumda yok. Dilediği dilediği ile de değil; kadın kimi seçerse o bir gecelik eş.
Sabahtan akşama değin çalışanlar kadın. Tarlaya, oduna, yemeğe vb. koşan hep kadın. Erkeklere ancak çok fazla iş olduğunda ihtiyaç duyuluyor. İhtiyaçta değil, kırılmasınlar diye kaslara yüklenmiş basit görevler... doğal olarak herşeyi belirleyen de kadın!
Bu toplulukta ne bir namus cinayeti olurmuş, ne de bir kıskançlık olayı! Zaten geleneklerinde sesli tartışmak bile yokmuş. İnsanlar kızınca, domuzlara bağırırmış.
Bir kadın istediğinde yüz tane sevgili edinebilir veya bir tane. Tersi durumda geçerli doğal olarak seçildikçe.
Kızlar ergenlik çağına gelince, kızlarına özel bir ’aşk odası’ hazırlarmış anneler.
Bu odaya o kızdan başka aileden kimse giremezmiş, o kız kimi isterse o odaya o’nu alırmış.
Kimi isterse dediğimiz sevgili tabi ki. Sevgili? Kimi canı isterse!
O sevgili eşlik yapamıyor mu artık? Asarmış çantasını kapı önüne, o erkek bir daha uğramazmış o kapıya...”
Ne garip! Nietzsche’nin kadınları pek fazla tanıdığı söylenemezdi, ama onlar hakkında söylemiş olduğu sözler doğruydu. Bunun böyle olmasının nedeni de kadında hiçbir şeyin imkânsız olmayışıdır, dedi yaşlı kadın içinden. Masal da imkansız değildi.
Şimdi sen de teşekkür yerine, şu küçük armağanımı kabul et bilge. Bunu sana armağan olarak verecek kadar yaşlıyım. Onu iyice sarıp sarmala ve ağzını sıkıca kapa. Yoksa basar yaygarayı bu küçük gerçek.
Ver küçük gerçeği dedi Nietzsche
Kadıncıklara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma!
Lou von Salome’nin yanına gitmek üzere tren garına doğru yola çıkmıştı. "bana verecek birşeyin kalmadı mı, daha acıların var" diyen Salome’nin yanına. Salome’nin kalbini bir masal ile çalmayı düşünmüştü, bunun olanaksızlığını sezdi o an.
Cebindeki kağıtları çıkardı yırttı attı Silvaplana gölüne, yolunu değiştirdi ve küçük otel odasına yöneldi.
Üstinsana giden insanın yalanını yazması gerekiyordu.
Erkekleri kırbaçlayarak başladı "ve Zerdüşt böyle buyurdu"ya...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.