- 740 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Ruh Güzeli 3-(yeni düzenlemeyle)
Bir iki gün sonra, güzel bir ilkbahar sabahı...Eşini işine uğurlayan Rahmiye hanım, sabah kahvesine komşusu Ayşe hanıma uğramaya karar verdi.
-Şu Nazlı’yı isteme işini de konuşurum, diye geçirdi içinden.
Ağaçlar tomurcuklarını patlatmış, sümbül ve leylakların kokusu havaya karışarak insanın genzine doluyor, kuşların cıvıltısı tatlı bir nağme gibi insanı dinlendiriyordu.
Ayşe hanım, bahçedeki çiçeklerini suluyordu.
-Gel ahretlik gel, kahvemizi asmanın altında içelim diyerek, komşusunu çardaktaki minderli sedire davet etti.
-Benim de canım yalnız içmek istemedi.
-Nazlı! Rahmiye teyzenle benim kahvelerimizi yapıver kızım.
-Rahmiye teyzeciğim hoş geldin diyerek, misafirin elini öpüp, mutfağa koştu.
-Bahçen de insanın gönlünü şenlendiriyor komşum. Leylak ve sümbüller coştu, maşallah havalar da gitgide ısınıyor.
Nazlı kahvelerini birer bardak suyla ikram edip, sabah bulaşıklarını yıkamak için mutfağa döndü.
-Ne yaptınız Ayşe’ciğim Hasan beyle konuştunuz mu? Bizim şu Kerem’i, geçen yıl geldiğinde görmüştün.Yetiştiren amcasını ve yakınlarını hiç üzmedi. Allah için eli yüzü de düzgün. Bir de hayırlısıyla evlendirirsek gözümüz arkada kalmaz.
-Ne diyeyim arkadaşım, nasip kısmetse olur.
-Ben Keremle konuşurum, bir iki güne kadar bir kahvenizi içmeye uğrarız, evde işler beni bekler.
İki gün sonra Rahmiye hanım, akşam ziyarete geleceklerini haber verdi. Nazlı evi güzelce süpürüp sildikten sonra, mor sümbüllerden masadaki vazoya yerleştirdi. Kardeşleri derslerini odalarında yapıp,oyuncaklarıyla orada oynadıkları için, misafir odaları her zaman derli topluydu.( Misafir kabul ettikleri odaları evin en geniş tertipli odalarıydı).
Şimdilerde klasik veya modern, son model eşyalarla döşeli, evin bilhassa çocuklarına girmesi yasak olan salonlar bilhassa 1980 li yılların müzeleri, o dönem pek yaygın değildi. Yanlış okumadınız müze tabiri bana ait bir söz .Yeni evli olduğum 1975-80 li yıllarda, salonlar temizlenir paklanır, sonra evin çocukları ve beyleri yayılmasın(ev hanımlarının tabiri) diye sıkıca kapatılır; çok kalabalık da olsa gelen misafir, oturma odasında ağırlanırdı. Eğer eve yeni taşınılmışsa kapısı açılıp bir müze !! gibi gösterilirdi!
Her zaman eşime, anneme ve kardeşime’ inşallah Rabbim bize salonu çok büyük bir ev almayı nasip eder de, çoluk çocuğumuzla geniş geniş otururuz derdim.’ Çok şükür bu arzum gerçekleşti. Şimdi uzun yıllardır oturduğumuz evimin geniş (müze olmayan ) salonunda bu yazımı yazıyorum.
Konuyu dağıttım...Akşam yemeğinden sonra misafirlerini beklemeye başladılar.
Nazlı giyinip saçlarını ensesinde bir kurdele ile topladı. Siyah saçları pırıl pırıl, kara gözleri, biraz irice burnuyla tezat oluşturan minyon yüzü, çok güzel bir kız olmadığını gözler önüne seriyordu. Dişleri inci gibi, gülümserse şirin bile sayılabilirdi. Ancak ilk görüşte kimsenin güzel demeyeceği bir tipti. Kumral saçlı, pembe beyaz yanaklı diğer kız kardeşinin yanında esmere yakın sarımtrak teniyle, pek de güzel olmadığının farkındaydı .
Bazen aynaya bakınca teninin kara sarı rengini yıkayarak açmaya uğraşırdı. Heyecanlanıp sıkıldığı zaman biraz daha içine kapanır ve sararırdı. Annesi onun heyecanını yenmek için,
-Kızım sakin ol Ahmet amcanla Rahmiye teyzen her zaman geliyor, Kerem de herkesin yanında senin gibi sıkılır, panik yapma’ gibi sözlerle kızını rahatlatmaya çalışıyordu.
Devam edecek. Gerçek yaşam öyküsü
YORUMLAR
handan akbaş
Tin'dir insanı güzlleştirip özelleştiren ve tindir akıl yok olduktan sonra bakileşen.yüreğine sağlık sevgimlesin.
handan akbaş
handan akbaş
handan akbaş
Yine bir solukta okudum. Salonlar konusunda evet hatırlıyorum. Müze salonlar hala bazı evlerde devam ediyor. İnsan evinin en güzel ve rahat yerinde oturamayacaksa ne anladım o işten derler ya aynen ben de öyle düşünüyorum. Bizde uzun yıllardır salonda oturuyoruz. Yeni bölümü bekleyeceğim. Kutlarım canım. Sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER tarafından 10/15/2011 4:52:37 PM zamanında düzenlenmiştir.