- 980 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk, Fısıltılı Bir Sessizliktir
Vurgun yemiş dudaklarından sil artık hüznün tortusunu
Gözlerindeki sevda yansımalarıyla yık acının yontusunu
Yıllara meydan okuyan güzelliğinle yırt aşkın sorgusunu
Her aldanış yeni bir umuttur, safına çek sevginin ordusunu
Her sızı adımızı taşıyan ırmaklara benzer, damarlarımızı daraltır, kendi yolunu arayarak üzerinde tomurcuk güller taşır. Gel desem sürgündeki ülkelerime, sür desem dudaklarını sevdadan arınmış yerlerime, topuklarını sürsen mayalanmamış tüm ışıksız hücrelerime, doğrulurum belki de. Gül kokulu saçlarına şiirler iliştirip kehribar gözlerinin mevsim geçişlerine tutulsam, ıslansam yağmurunda, zamansız bulutlarıma karışır mısın?
Bilirsin ki, her yıldız kendi alaca düşleriyle ışıldar asırlardır. Her ışık kendi tabakasını çevreleyen bir gözyaşı kadehidir. Gülümsemeleri unutunca, bizi yaşama taşıyacak suları kirlendirdikçe sevgi sarmalından uzak kalır bedenimiz. Dünün eskimiş suretlerine kumdan heykeller yaparken, bugünün zaman tetiğine yapışmaz parmağımız. Kendi labirentlerimizin gizli koridorlarında gezinirken çok kapılı odalarda sesimizi arar, uzak mavilerin sevi şiirlerini usumuzda asla tutamayız.
Çocuk yüreğinle, oyunlara doymayan ellerinle, dolabında gizlediğin bez bebeklerinle ve dilinden hiç silinmemiş bayram sevinçlerinle ak istiyorum hayatın köpüklü şelalelerinden. Bedenini okşayan rüzgâra yaşam türkülerini bırak, göğsündeki acıları atabileceğin kadar uzaklara at. Silinmez dediğin, bitmez sandığın her aldanış, her tanımsız çile kendi kader çizgilerinin sunumudur aslında.
Her insan bitmeyen bir romanın kahramanıdır unutma. Yağmurlarda ıslanacak, al yalaz soğuklarda üşüyecek, tabağındaki bütün lezzetleri kaşıklayacak ve bunlarla büyüyecek bir çocuktur ne yapsan. Oyunlarla biçimlendirilmiş bu çelişkili dünya ekseninde tabakamızdaki sürprizlerle, yaşantımızdaki bilinmezlerle ve hayatımızdaki anlaşılmazlıklarla terimiz tuzlu, yaşam içkimiz dudağımızı buracak kadar buzludur anlayacağın.
Bir vedanın dağınık yatağında unutulan tek şey bir sarılışın dudak izleridir. Yastıkta ten kokusu, çarşafta tenin tortusu. Her su damlası düşünceyi saran bir çınlayışla dokunurken bedene, duvara nem birikir, tene gözyaşının mutluluk tanesi. El köpüğü okşar, beden kendiyle yolculuğa çıkar, dudak öpüş ararken gecenin içinden düşlerin mahzenlerine iner.
Yaşanılmamış, belki de asla yaşanılamayacak bütün an’ların adına, ruhuna kilitleyip bir daha bakmamayı dilediğin günler adına, eksik kalmış, tamamlanmamış güzelliklerin ölümsüz iksirleri tadına at artık dudağındaki üzünçleri. İnsan duruşunla, içindeki varlığının eksilmeyen göz okşayışıyla, yangınları ürperten çığlıklarınla, bütün renkleri kıskandıran duruşlarınla adımlara böl yaşamı.
Gözlerinin damarlarına sarılarak mevsimleri sabırla geç bugün. Sevdayla birikip, aşkla yeşerip baharlarında sevda, kışlarında vefa, yazlarında serin bir damla ve sonbaharında şiirler olacak çok yürek var bu geniş atlasta. Seni sevmenin en kutsal bekleyişleriyle eşsiz ruhunda ölümsüz bir adam olarak kalacak, yüreğinin tapınaklarında aşkın şarkılarını sonsuza kadar söyleyecek ve seni sevmenin büyüsüyle mevsimlere de meydan okuyacak.
İki büklüm bir duruşun yangın saatlerini, gözlerinin altında tüneyen mor salkım tanelerini, bire, üçe ve beşe böldüğün tüm anlamsız hesap defterlerini tık şimdi bir daha açılmayacak küflü sandıklara. Gönlünün dehlizlerinden çıkarak, yağmur ormanlarındaki o yemyeşil dünyana ulaşarak sil terli alnını. Sal rüzgâra saçlarını, şarkını söylesin kuşlar, türkünü söylesin sallanarak ağaçlar.
Her dudak yaşam kadehi arar unutma. Yüreğinde biriken sevgi notlarıyla çal yaşamın çelik kapılarını. At sevgi kemendini denizlere ve fıkır fıkır kaynayan yaşam kazanından bir kepçe de sen doldur tabağına. Her yürek bir gün kendine döner ve aşkın telli duvaklı düğünlerinde hidayda oynar. Aldırma yaşamın hırçın dalgalarına, aldırma çılgınca gelip geçen yaşama, unutma ki yaşamın karşılığı sevgiden geçer, gündelik sıkıntılarla kutsal ruhunu paralama.
Bu şiirin hikayesi:
Yalın ayak yürüdüğümüz gün çiçekleri üzerinde her gece yaşamak türküleri dolarız dilimize ve sevda ruhumuzda eski bir türküdür. Bacalarında mutluluk tüten hüzün mevsimlerinde korku karanlığın ikizi gibi gülümser durmadan, uykusuz bir kandil gibi. Sonsuz soruların yağmur çisentileriyle baharları beklerken masalcılarla dost olur, göçlere vurduğumuz yüreğimize sevdayı çağırırız. Aşk fısıltılı bir sessizliktir, gökleri dar eder sevilerimize. Her renk kendi çizgisinin esiridir, sonsuzluğu kendi içinde saklayan, hiç erişilemeyen bir düş perisidir...