İnsanı Kamil / den inciler(Abdulkerim Ceyli)-1
İnsanı Kamil
Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikine ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..
Şimdi iyi dinle;
İnsanın;
kemal derecesine erip ergin bir kimse olması;
ALLAH’ı bilmesine bağlı olduğuna göre..
Keza insanın fazileti;
Cinsi izinde, onun kapsadığı manadan kazancı kadar olacağına göre..
Evet.. Böyle olacağına göre;
Marifet duygularının elde edilmesi gerekir..
Tahkik sonunda elde edileceği kesin olan marifet duygularına gelince;
İlahi bir ilhama ve onun vereceği başarıya bağlıdır..
Fakat.. fakat..
orası bir başka bölgedir ki, manasını şu âyet-i kerimenin derinliğinde bulur;
- "Emniyet telkin eden, saygıdeğer bir yerdir..
İnsanlar onun çevresinden uzaklaştırılır.." (29/68)
Amma neyle?.
Evet, neyle uzaklaştırılır?.
Şununla;
Bir sürü engeller ve oyalayıcı şeylerle..
Sonra oranın hali yerleri, sahilleri;
Bir sürü kaya ve kaydırmacılarla doludur..
Denizlerine gelince; Helak ve boğulmacalarla doludur..
Bu arada onun yolu;
İnce bir kıldan daha incedir..
Keskinliğine gelince; Keskin bir kılıçtan da keskindir..
Durum anlatıldığı gibi olunca;
Yolcunun böyle bir yolda yürüyebilmesi.. ama tam olarak.. dürüst bir şekilde imkânsız gibidir..
Durum yukarıda arz edildiği gibi olunca, ister istemez sorulacak;
- Pekâlâ..
O halde bu yola nasıl girilecek?.
Nasıl yürünecek?..
Ve düşüneceksiniz değil mi?..
Nitekim ben de düşündüm..
Düşündüm ve bir kitap yazdım..
Öyle bir kitap ki; Hakikat güneşi gibi parlak..
Açık, belli bir işleme tabi tutulan ve tam bir tetkik mahsulü..
Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için, en yüce refikine ileten ola..
Amma, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..
Emelim o ki;
Bu kitap, bu yolları taleb edenler için, şefkatli bir kardeş gibi olacaktır..
Evet..
Böyle olması icab eder ki;
Issız vahalarda, kimsesiz kaldığı zaman, onunla ünsiyet edebile..
Onun gizli talimgâhına gire, başını onun sinesine yaslayıp kala..
Onun irfan duygusu aşılayan aydınlığı ile, sönük köşesini, bilinmeyen karanlıklarını aydınlatmaya baka..
Bu işin başka çaresi yoktur..
Sebebine gelince;
Artık müridlerin kalb semalarındaki cezbe güneşleri kalmadı..
Yolcuların felek semalarında, mehtap safaları getiren dolunay kalmadı..
Bu yolu kasd edenlerin himmet bağlarındaki azimet yıldızları battı..
İşte.. Anlatılan manâların bir icabıdır ki;
O âlemin denizinde yüzenlerin kurtulma ümidi azaldı..
Onun sahillerinde gezenler için de, necat ümidi pek kalmadı..
Neden böyledir?
Hepsi nasıl anlatılsın?.
Anlatılamaz; zira:
Anlatılanlar dışında menziller var yücesine;
Önemlileri: Sarmıştır dehşetler büyücesine..
Kılıçlar var ki, beyaz beyaz yeşil yeşil;
Mızraklar sanki zulüm yüklenmiştir güçlücesine..
İşbu halet içinde kitabı tamamladım:
Açık bir keşif üzerine..
Ve..
ondaki meseleleri güçlendirdim;
Sağlam kaynaktan gelen haberlerle..
Ve ona bir isim verdim; EL-İNSAN’ÜL-KÂMİL Fİ MARİFETİL-EVAHİRİ VEL-EVAİL.
(EVVELLERİ VE AHİRLERİ BİLMEKTE İNSAN-I KÂMİL.)
Bu eseri yazarken ve yazdıktan sonra, bazı haller geçirdim ki:
Onları da burada anlatmak isterim..
Bu eserin telifine başladım..
Bazı beyanlar ve tarifler yapıyordum..
Bunları yaparken, hatırıma gelen şu oldu:
Bu işi bırakayım..
Bunlar birer birer tahkik gerektiren meseleler olması hasebiyle, saygı göstermek istedim..
Tetkik sonunda, bana ihsan edilenin yayımını azaltmak diledim..
İşbu düşünce iledir ki:
Eseri parçalamak istedim..
Bütün gayretimi bu yola verdim..
Başladım onu darmadağın etmeye..
Bütün bölümlerini dağıttım..
Bu bahsi kapadım..
Birbirinden ayırdım; Pare pare ettim..
Hiç bir işe yaramaz hale getirdim..
Bundan sonradır ki;
Onun güneşi battı; gitti..
Onun güzel yüzüne perde çekildi..
Unutulup giden bir şey oldu..
Yaramaz.. hiç bir işe yaramaz saydım..
Bir zaman sonra, işin rengi değişti..
Bir hayır olarak ortaya çıktı..
Böyle yazılıp dururken bir hayır oluşu ortaya çıktı..
Şu ayet-i kerimeyi okudum;
- "İnsan üzerinden öyle bir zaman geçti ki;
O zamanda o, anılan bir şey değildi.." (76/1)
Sanki yoktur hacun ile safa arası;
Ne Mekkede yoldaşı ne seyir safası..
İşte; bütün bu istihalelerden, değişen hallerden sonra..
Cenab-ı Hak bana, bu eserin açıklanması emrini verdi..
Açıktan anlatılması gereken bölümleri ile, kapalı ifade edilmesi gereken kısımları aydınlattı..
Ayrıca umûmi bir fayda sağlayacağı yönünden vaadde de bulundu..
Aldığım emirlerle vaadler, uyulması icap eden çeşittendi..
Bu sebepledir ki;
Baş üstüne..
Deyip, eserin, yeni şekli ile telifine hemen başladım..
Anlatıldığı şekilde de, Cenab-ı Hakka tevekkül eyledim..
Evet..
işte ben;
Onun ezeli olan kocaman kadehi ile içirmekteyim..
Ama ALİM ismi kâsesine dalıp çıkararaktan..
Ama kimlere?.
Haliyle herkese değil..
iman ve teslim ehli olup, bu şarabı içmeye ve sindirmeye güçlü olanlara..
Bu, öyle bir şaraptır ki;
İkram sahibi olan candan gelir; emilircesine de içilir..
Bu öyle bir şaraptır ki;
Yoku da varı da sarhoş eder..
Bir geçmiş ki, bıraktı güneşi, karanlık geceyi;
SÜHA belirdi, sabah aydınlandı çöz bilmeceyi..
Soyun bu vasıflardan latif bir şemaile bürün;
Ama şümullü bil, zamandaki ince kesmeceyi..
Kadehten geçersen taa, yüce menbaına kadar;
Dönersin, döndükçe zaman, öğrenirsin zemzemceyi..
Ve, niceleri bağlandı kaldı süslü atkısında;
Bağlar ALLAH’ın mülküdür emr gösterir en yüceyi..
Nice fakir vardır ki, sözü kendini kul eyledi;
Başladı varda yokken, öğrendi ilerlemeceyi..
Nice cahil vardır ki, kokuları onlara vardı;
Ve.. haber verdiler hem iblisceyi, hem ademceyi..
Nice susanlar vardır ki, dinledim haberlerini;
Arşta izzet ikram gördüler ondan yücelmeceyi..
Onun kadehinin gözüne bir kez nazar eylesen;
Yapmazsın artık bilmediğine sürme çekmeceyi..
Bu bir nur güneş sayılır, belki de gece zulmeti;
Bir yüce hayrettir ki, öğrenirsin çekişmeceyi..
Bir nurdur ama ona göz yok, ona bir ışık da yok;
Bir güzel var, yüz yok, yüz vardır neyler öpülmeceyi..
Bir burun var, koku yok ve bir kokudur ki yayılmaz;
Bir şarap.. Yok bardağı ve bulmuş mühürlenmeceyi..
Ey yakınlar, tutunuz onun yüce kadehlerinden;
Emniyet emelleridir, yücel gör büyümeceyi..
ALLAH için, yüce şanı hakkına ihmal etmeyin;
Ne tad.. Onu bırakan görür nedamet etmeceyi..
Nolurdu ondan tad alanlar kardeşim olsalardı;
Selâmım onlara.. Selâm bilir teslim etmeceyi..
****Devam edecek
Bir başka sırlar hazinesinden kısa bir anektot;
Azizim;
’’Bir zat sıfatullah ile tevhit olunca,dünya geneline, ömrünce geçireceği (hilafet)dönemi için ezel olur. Öyle bir zat,efalinde ve esmasında dilediğini tecelli ettirmeye başlar. Bu demektir ki mukadderi tayin eden olur. İlmi ledün iktizasınca onun efalinden zuhura gelen tecelliler ebedidir. Ta ki diğer bir zat arkadan gelip tevhide müyesser olunca evvelki zatın yaptığı efallerin tecellisinden hakikate uygun gördüklerine riayet ederse, yürürlükteki o tecelliler(kurallar-kanunlar ve insanlar tarafından benimsenmiş alışkanlıklar) ebet yani kalıcı olur. La yezel, yani değişmeyen tecelliler olur. Yok, eğer yeni zat o tecelliyi uygun görmez, zamana veya Kur’an’a aykırı görerek değiştirirse ezel olur. Zail olup ortadan hükmen yahut fiilen kalkar. Yerine değiştirirken okunan esma ve yapılan efalin tecellisi kaim olur. İnsanlar ekseriyetle yeni tecelliyi benimser, inanç ve davranışlarını yenileyerek sürdürürler. Her zaman geçmişe sadık kalmaya çalışanlar (muhafazakârlar)olsa da yeni tecelli umumun yaşam tarzı olur. Genel kabul yeni zatın yaptıklarından zuhura gelenlerdir. Bu zuhuratın cemal olanlarını müminler, celal olanlarını kâfirler benimserler. Müminlere ilham ve irşattır. Kâfirlere ise iptiladır. Ehli gelince hem celalden hem cemalden olan önceki zatın yaptıklarından dilediğini yürürlükten kaldırır. İnsanlar hemen yeni zatın okuduklarını benimser, Hayatlarını yeni zuhurata göre tanzim etmeye başlarlar. Ta ki bir başka zat gelip yeni tercihlerini yürürlüğe koyuncaya kadar, edindikleri alışkanlıkları sürdürürler. Kemalde gelen zatlar gayretli davranır, zamanını iyi değerlendirir, Kur’an-ı kerime uygun hizmet ederse geçmişten kalan bidatlardan dilediğini ortadan kaldırır. Esasen her devirde bir evladı resulün tevhide davet edilmesinin hikmeti, insanlığın aklıselimi yitirmeden gelişmesine hizmet içindir. Kemalde gelen zatların zamanında hidayet zuhura gelir. Sırrı marifetullah’ın hikmette kemal iktizası budur.’’
YORUMLAR
iman ve teslim ehli olup, bu şarabı içmeye ve sindirmeye güçlü olanlara..
Bu, öyle bir şaraptır ki;
İkram sahibi olan candan gelir; emilircesine de içilir..
Bu öyle bir şaraptır ki;
Yoku da varı da sarhoş eder..
SAYIN HOCAM; BU ŞARAB-I İÇMEYE AND İÇENLER İÇMEYENLER KADAR YOGUNLUKTA.
İÇENLER BAŞTA HAKİKİ MANEVİ ŞARHOŞLUĞU YAŞARKEN ZAMANLA BU SARHOŞLUĞA NEFSANİ HALLER KARIŞMIŞ OLUP BENLİK GÜDÜSÜNDE SİNSİCE İLERLEMEKTE.ŞAHIS DOĞRU YOLDADIR LAKİN GİZLİ BENLİKTEN BİHABER.GEREKTİĞİNCE BU İŞİ ALGILAYARAK YAŞAYAN PEK AZ.AMA DURUCA BU YOLDA SARHOŞ AHVALLERDE YOL ALANLAR HER GÜN BİRDEM ŞARHOŞTUR.GAFLET YOKTUR OSARHOŞA..HERAN HERDAKİKA ONUNLADIR.
EN GÜZEL İLİMLERİ NAKŞETMİŞİNİZ HOCAM GÖRÜYORUMKİ..YOLUNUZ ALLAH'A KADAR ACIK,YETERKİ HEDEF ŞAŞMASIN..SAYGILARIMLA!